İKTİSADİ VE MALİ SAHADA tırılması sayesinde şirketlerin mem- leketimizin' döviz o gelirleri üzerinde hiç olmazsa bu yoldan bir tazyik yap- maları önlenmiş olacaktır. Öte yandan, Adanada bulunan petrolün mevkiide birçok bakımlar- dan çok avantajlıdır. Petrolün bulun- duğu Bolkar Dağı sahile 30 kilomet- re mesafededir. Bu, petrolün gerek ihracında, gerek dahile şevkinde de nüz yolundan istifade imkanını ver- mektedir. Deniz yolu ise petrol nak- liyatı bakımından hayli ucuz imkân- lar bahşetmektedir. Nihayet, yeni yapılan Mersin tasfiyehanesi de bu mevkie çok yakındır Bundan başka, savunmamız bakı- mından da Adanada petrol bulunma- sı çok yerinde olmuştur. Bu suretle bütün Silâhlı Kuvvetlerimizin yaçlarının Silifke üzerindeki ve NA- TO petrol borusu şebekesi sayesinde karşılanması o kolaylıkla mümkün o- lacaktır. Yatırımlar Plân Dairesine Gecen hafta ortasında Bakanlar Kurulu, D.P. devrinde Zonguldak Ereğlisinde kurulması o kararlaştırı- lan Demir - Çelik tesisleri konusunun yakında kurulacak olan Plân Daire- sine havalesine karar veriyordu. Ba- kanlar Kurulu, bu suretle eksperler ve memurlar arasında günün tartış- ma konusu haline gelmiş olan bir meseleyi en doğru şekilde halletmiş oluyordu AKİS'te daha önce incelendiği gibi, Zonguldak Ereğlisinde inşa edi- 1 N Aş . tarafından sağlanıyor, dış finansman ise daha ziyade Amerikan "Develop- ment Loan Eund" teşekkülünün sak- layacağı kredilerle temin ediliyordu. Bu maksatla kurulacak şirkette, bir- çok Türk firmaları zoraki metodlar- la hissedar edilmişlerdi. Fakat, asıl büyük özel teşebbüs hissesi Ameri- kan özel şirketlerine -başta Coppers olmak üzere aitti. Şirket, DLF'in aç- tığı bu krediyi bizzat ödeyecekti ama, tabii Türk köylüsünün alınteriyle ka- zanılan dövizleri kullanarak.. Bu Kombinezonda ilk ski gelen şey, Amerikanın gereken krediyi ni- çin Türk Devletine vermediği idi. Demir - Çelik sanayii, bir memleke- tin kilit sanayilerinden olduğuna ve ciddi bir ilânlama gayreti içine gire- cek olan herhangi bir memlekette ki- lit sanayilerin Devletin elinde olması gerektiğine göre, DLF bu zarureti takdir eder ve krediyi pek ala Türk Devletine verebilirdi. Bu suretle, Tür- kiyenin bir kazancı daha olurdu: AKİS, 20 TEMMUZ 1960. Şimdiki kombinezona göre şirkette büyük hissesi olacak yabancı özel teşebbüsün sermaye ve kârını dışarı- ya çıkarmak için döviz gelirlerimiz üzerinde baskı yapması önlenirdi. Bu durumda, DLF'in yaptığı şey, Ame- rikan iktisadi sistemini, gelişmemiş bir memlekete sokmak için zorlama yapmaktan ibaretti. Amerika Türki- yede Demir - Çelik sanayiinin ge- lişmesi için kredi mi verecekti? Bu- nu Türk Milletine vermek suretiyle pek âlâ yapabilir, Amerikan firma- arının burnunu bu işe sokmaktan kaçınabilirdi. Ayrıca bu tezlere dolayısiyle o- muzlarımıza yüklenecek borç ile elde edilecek sosyal kârın telifi imkânları olup olmadığı da üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir meseleydi. Bu da ancak bütün sektörlerin birbir- leriyle münasebetlerini nazara alan bir plânın hiç "olmazsa anahatları ile belli olmasına bağlıydı. Bu tezlere mukabil, pek çok kim- se ele geçmiş olan fırsatın kaçırıl- mamasını istiyordu. DLF'i ve Ameri- kan firmalarım küstürmenin mânası yoktu. Fakat, Bakanlar Kurulu bu ace- leci teze itibar etmedi. Bakanlar Ku- rulunun kanaatine göre, bu işte kü- secek olan kendi küpüne zarar ver- mekten başka bir şey yapmazdı. Plânsız Menderese yardım edenlerin, plânlı ve ahlâklı İnkılâp Hükümeti- ne ve n. Cumhuriyete yardımdan ka- çınmamaları gerekirdi. Türkiyenin Hür Dünya içinde oynadığı ve bun- dan böyle her bakımdan eşit haklar- la oynanacak rolün iyice anlaşılması lâzımdı.