YURTTA OLUP BİTENLER C. Bayar bir toplantıda En sevdiği miş, çok konuşmamak suretiyle "bi- liyor ama söylemiyor" harası yarat- mış, daimi surette kendini sıkmış ve şahsiyetini osaklamıştı. Bu yüzden mahpusluk devresindeki tutumu Zor gelmedi ve yadırgamadı.'Sadece, ça- lımı Yassıadada biraz garip kaçıyor, çok kimseyi güldürüyor, daha da faz- lasını sinirlendiriyordu. Ne kadar ka- tı, nasıl hissiz ve ruhsuzdu. Ailesin- den sık sık gelen mektupları bile ka- yıtsız gözlerle okuyor, ne düşündü- günü bir an sezdirmiyor, yüzü asla gülmüyordu. Zaten başkalarıyla te- ması yasaktı. Başkaları da kendisiy- le temas için öyle aşırı heves duymu- yorlardı ki.. Bir Plevne muhaciri elal Bayarın hayat hikâyesi 1293 Türk - Rus savaşından başlar. O tarihte vatan topraklarından bir kıs- mını kaybettiğimizde Moskoflar isti- lâ ettikleri yerlerdeki Türklere hayat hakki tanımadılar. Çare göç etmek, anavatana kapağı atmaktı. Plevnede de vaziyet buydu. Orada yaşıyan Türk aileleri de varlarını yoklarım bırakarak yollara düştüler. Yola dü- şenler arasında ilmiye sınıfına men- sup Abdullah Fehim efendi de vardı. Abdullah Fehim. efendi Celâl Bayarın babasıdır. Gariptir, aliesi Plevneden gelen ve Türkiyede en yüksek maka- ma geçen Celal Bayar bir Plevne marşının nağmeleri arasında düşmüş, kendilerine bu marşı sembol yapan gençliğin mücadelesi okarşısında ye- nilmiştir. Abdullah Fehim efendi Türkiye- ye geldiğinde kendisine yurt aradı. Bursa ve Balıkesir çevresini gezdi, en sonda Umurbey köyünde karar kıldı. Orada Rüştiye hocalığı yapa- 14 meşgale caktı. Aynı zamanda müftülüğe de başladı, İşte Mahmut Celâl 1884 se- nesinde bu köyde doğru. Bu köyde doğdu ve köyünü unutmadı. Gerçi tutumu iptidailiğin ve cakanın neti- cesiydi. Böylece bir asalet ünvanına likayat kesbettiğini sanıyordu. Nite- kim içinde dünyaya geldiği basit köy evini Cumhurbaşkanı olduktan sonra öyle bir tarzda restore ettirdi ki ev basit ve fakir Umurbeyde midir, yo- sa bir İsviçre şalesi midir anlamak zorlaştı. Odaları düzelttirdi, içlerine yeni eşyalar yerleştirdi bir karyola- yi "Üçüncü Cumhurbaşkanımızın doğduğu karyola" adı altında kurdur- du. Sonra da burayı ziyaretçilere aç- tırdı. Zaman zaman kendisi de U- murbeyi şereflendiriyor eski evi ad- dettiği bu yeni evdi bir gece geçir- mek suretiyle hatıralarım tazeliyor- du. Buna rağmen Umurbey Bayardan çok faydalandı. Köylülere inanılmaz imkanlar bağışlandı. Su, elektrik ge- tirildi. Taksitle nümune evler yaptı- rıldı. Sanki Umurbey çöl ortasında bir vahaydı. Tabii sadece Bursanın değil, Türkiyenin bütün diğer köyle rinin gözleri Bayarın köyüne Alkildi ve onda partizanlığın, şahsi kaprisin. devlet hizmetlerini fertlerin emrinde saymanın delilleri görüldü. Abdullah Fehmi efendi ilmiye sı nıfına mensup olmakla beraber oğlu nu pek okutmadı. Gerçi Bayar Cum hurbaşkanlığına getirildikten sonra resmi obiyografları küçük Mahmul Celâlin pek siki "hususi tahsil" aldı- ğını yazdılar, hattâ oha Fransız mektepleri bitliktiler: Hakikat şudur ki Bayar kültürün temelini teşkil e- den bir talim ve terbiyeden mahrum kaldı. Bunun yokluğunu da ömrü bo- yunca hissetti. (Yoksa kuvvetli bir şahsiyeti, cin gibi zekâsı, cüreti ve hırsı vardı. Kültür bu cevherleri, iş- leyebilir, onları altın gibi parlatabi- lirdi. Fakat Bayarın okumamış, oku- yamamış bulunması ondaki tabii, â- deta insiyaki tarafları insan tarafla- rının üstüne çıkardı. Her mahlükta, bir hayvan, bir insan tarafı vardır. Celâl Bayarda bunların birincisi ikin- cisini daima yendi ve (oYassıadanın bugünkü sakinine bir tilkinin kurnaz- lığını, bir çakalın gaddarlığını ve bir kaplanın merhametsizliğini verdi. Mahmut Celâl biraz büyüdüğünde Doyçe Oryent Banka ufak bir memur olarak girdi ve bankacılığı pratik ta- raftan öğrenmeğe başladı. Gerçi da- ha sonraları resmi biyografilerinde Fransız mektebinde Oo geçirdiği kısa zaman "Fransız ihtilâlini ait fikirle- ri, Voltaire'i, Montesguicu'yü, Jean Jasgues Rousseau'yu tetkik fırsatını bulduğu devre" olarak zikredildi: Doyçe Oryent Banktaki memurluğu da "Alman onarşisinin nizâm Ve usullerini, bilhassa şark toprakları üzerinde rekabet kavgalarının içyü- zünü tetkik fırsatını bulduğu devre" diye anlatıldı. Ama aslında Mahmut Bayar Galip Hoca pozunda Tarihi aldatan adam AKİS, 20 TEMMUZ 1960