Hadiselerin Her şey 1960 yılının kış aylarında, sabık Başbakan Adnan Menderesin bir teşhisiyle başladı. Menderes için 1957 seçimleri bir mağlübiyetti. Seçimleri, Büyük Meclisi bir "dikensiz gül bahçesi" haline getirmek için erkene almış, fakat dehşet içinde CELP. Grubunun tara altı defa büyüdüğünü görmüştü. Üstelik, daha vahimi, D.P. seçmen reyi itibariyle ekalliyette kalmış, Muhale- fet milletin ekseriyetinin desteğini kazanmıştı. Hem de yer yer en Adisinden bir çok hile yapıldığı, seyyar De- mokrat kitlelere döne döne rey kullandırıldığı ve niha- yet seçim neticeleri resmen açıklanmadığı halde.. rağmen sabık Başbakan Adnan Menderes eğer memle- keti normal demokratik yola sokmaya zerrece niyetli bulunsaydı huzuru derhal sağlayabilir, belki de aşırı sayılabilecek bir meşruiyetçi olan İsmet İnönünün yar- dımıyla mevkiini talikim edebilirdi. Ama Menderesin o taraklarda tek metrelik bezi yokta ve gayesi tam teşki- latlı bir diktatör haline gelmekti. 1960 yılının kış ayla- rında vaziyete şu teşhisi koydu: Baharda gireceği bir seçimi kazanabilecek ve böylece idealindeki rejimi mil- lete tasvip ettirecek kudretteydi! Bir çok ideal arkada- şa sabık Başbakanın bu teşhisini -mutad veçhile- hara- retle alkışladılar. nderesin vaziyet hakkındaki teşhisi, 1957 seçim- leriyle alâkalı iki hatalı zehaba dayandığından dolayı temelinden çürüktü. Sabık Başbakan, hele son seneler- de bir dâhi olduğundan artık tamamile emindi. Türki- yeyi kalkındırdığı, refaha boğduğu hususunda ise zer- rece tereddüdü yoktu. Öyle ya.. Etrafında gördüğü her- kes kalkınmamış, refaha boğulmamış mıydı? On sene evvel cebinden tek bir iki buçukluk çıkararak sallayan ve bundan başka meteliği olmadığı hususunda yeminler eden Dr. Sarol prens hayatı sürmüyor muydu? Ya, D.P. nin muhalefet yıllarında, D.P. merkezi civarındaki Mi- suri lokantasında içeceği bir kadeh rakının parasını verdirmek için adam arayan, ya Refik Şevket İnceye, ya Fevzi Lütfi Karaosmanoğluna yanaşan Samet Ağa- oğlu şimdi viski içmeden duramaz hale gelmemiş miy- di ve servetinin hesabım şaşırmamış mıydı? Bunlar iki basit misâldi. Sarol ile Ağaoğlu kalkındıklarına göre demek Türkiye kalkınmış, Sarol ile Ağaoğlu refaha gö- müldüklerine göre Türkiye refaha gömülmüştü. Ee, bu mutlu topraklar üzerinde yaşayan insanlar dâhi Men- derese rey vermeyeceklerdi de o sünepe politikanın sa- hibi İnönüyü mü destekleyeceklerdi? Eğer sandıklar- dan, her tertibe rağmen gene, de Muhalefet lehinde D.P. e kıyasen daha fazla rey çıktıysa bunun bir se- bebi olmak gerekirdi. Menderes, o "eşsiz deha"sıyla or- tada iki sebep gördü. Evvelâ, "Kalkınmamızın zaruri bedeli" olan bir ta- kıra darlıklar 1957 de çarşı pazara hakimdi. Muhalefet bir 'Süpürge Edebiyatı" tutturmuştu. Süpürge yokmuş. gaz yokmuş, nal yokmuş, mıh yokmuş!. Kahve, bir me- sele haline getirilmişti. Cahil halk bu propagandaya kendisini kaptırmıştı ve hakikaten sıkıntı da çektiğin- den -halbuki sıkıntılar yarınki mesut Türkiyenin do- gum sancılarıydı! dahi Başbakanın tarafını tutmamıştı. İkincisi, D.P. teşkilâtı hizipleşmiş, bölünmüştü. Hür P. liler fesat tohumu atmışlardı. Yer yer Demok- ratlar Halkçılarla vuruşacaklarına kendi aralarında vu- ruşmuşlardı. Bu yüzden kalben Menderese bağlı olan- lar -Ah, Menderese bağlı olmamanın zaten imkânı mı vardı?- bile küçük hesaplarla Muhalefetin ekmeğine yağ sürmüşlerdi. Ankara hezimetinin sebebi o değil miydi ? Güney illerindeki mağlübiyetler başka neye Buna" , bağlanabilirdi ? Sabık Başbakan 1960 yılının kış aylarında bu Od sebepten ikisinin de ortadan kalkmış bulunduğu netice- sine vardı. Yabancılar, iktisat politikasında vukua ge- len 180 derecelik dönüşün bedeli olarak gene yüz mil- yonlarca dolarlık bir yardım yapmışlardı. Bu sayede pi- yasaya bol miktarda mal gelmiş, vitrinler dolmuştu. Ar- tık sabık Başbakanın etrafında hiç kimse "yok"lardan bahsetmiyordu. Gerçi dükkânlara girenler eskiye nisbet- le üç misli fazla fiyat ödüyorlardı. Türk parası kıymeti- nin üç mislini kaybetmişti. Ama, ne gam! Menderesin et- rafındakiler için paranın lâfı mı olurdu. 1950 ye naza. an üç bin misil kalkındıklarına göre üç misil fiyat ödemek hepsine vız geliyordu. D.P. teşkilâtı içindeki hizipleşme- ye gelince, o iş bitmişti. Artık bütün Demokratlar Men- deresin ağzının içine bakıyordu. Kötüler tasfiye olun- muştu. Orkestra şefi değneğini sallıyor ve bütan sazlar aynı nağmeyi çalmaya başlıyordu. Demek ki, seçimlere gidilebilirdi. Buna rağmen sabık Başbakan 1960 yılının kış ay- larında ihtiyatı elden bırakmadı. Evet, 1957 vaziyeti or- tadan kalkmıştı. Ama, -Fatin Rüştü Zorlunun meşhur tabiriyle- sonradan diz dövmektense tedbiri evvelden at- mak daha doğruydu. Menderes, ahlâklı insanlar için hiç de meşru sayılamayacak dört tedbiri D.P. nin kozları arasına katmayı daha uygun buldu. D.P. fütursuzca din propagandası yapacaktı. Sabık Başbakan bu iş için Said-i Nursinin eteklerine yapışmaktan çekinmedi. D.P. bol para sarfedecekti. Zaten sakıt Cumhurbaşkanı Sa- yarın felsefesine göre dünyada -bedelini ödedikten son- ra- satın alınamayacak adam mı vardı? Menderes, men- faat sağladığı ve sağlamadığı tüccarı haraca bağlamayı son derece zeki bir iş saydı. "Kendisine en yakın Ba- kan" Medeni Berk bu vazifeyi kuvvetli omuzlarına ala- cak ve tehdit ile büyük meblâğları D.P. kasasına "te- berru" olarak akıtacaktı. Bu arada Ahmet Dallılı, Ha- lis Kaynarlı V.C. teşkilâtı kurban kesen bıçak vazife- sini üzerlerine alacaklardı. İstanbulda kendilerine Ke- mal Aygün yardımcı olacak, Emin Kalafat veya Kadı- zade Rıfat "samimi ziyaret "lerde bulunarak inatçı tüc- carı yola getireceklerdi. D.P. devlet vasıtalarından da seçimler arifesinde kusursuz İstifade edecekti. Menderes evvelâ radyoya el koydu. Hem de öylesine el koydu ki, Menderesin nutuklarını -üzerine kin ve nefret çektiğini bildiği halde- vazife diye her kelimenin üzerine basa ba- sa okuyan spiker Can Okanın bile canına tak dedi ve adamcağız bir gün istifasını veriverdi. Spikerin canına tak dedirten neşriyatın dinleyiciyi ne hale getirdiğini görmemek için ancak Menderes olmak lâzım geliyordu. D.P. dördüncü koz olarak hileyi tasarlıyordu. Seçim ku- mum tahrip edilmiş halde seçime girilecek, mekanizma İktidar lehinde işleyecekti. İktidar aylar ve aylar propa- ganda yapacak, bütün D.P. liderleri "Biz Hükümetiz" diye son üç gün bile konuşacaklar, nutuklar verecekler, buna mukabil Muhalefet bütün marifetini 17 gün içine sığdırmak zorunda kalacaktı. Bunun adı, sabık Başba- kanın dilinde "dürüst ve serbest seçim" İdi. Böylece Menderes bir dört sene daha İktidarını garanti edecekti. Bunun, sabık Başbakann gözünde ehemmiyetli bir başka tarafı vardı: 76 yaşına gelmiş bir İsmet Paşanın dört sene içinde ne olacağını kim kestirebilirdi ? İsmet Paşa "gümledi" mi, Menderes için "ebedi ve tehlikesiz saltanat” devri başlayacaktı. Bayarın da "gümlemesi" an meselesiydi. O vakit Cumhurbaşkanlığı makamına da kurulur, dünyanın sefasını sürebilirdi. Menderes bu AKİS, 30 MAYIS 1960