YURTTA OLUP BİTENLER cereyan eden konuşma şöyleydi "Bu hadiselerden mesullerini muhakkak bulacak ve bana bildire- çeksiniz Fehmi bey..." Hadise sırasında bir hayli hırpa- lanmış, hafif yaralı Dekan gülerek : — Eger muhakkak bir (mesul arıyorsanız, benim .Buyrun icap ede- ni yapın" dedi. Müthiş İçişleri Bakanının alnı karıştı. Durup dururken bir fakülte dekanını "hadiseyi tertip eden" di- ye yakalamak işine (ogelmiyordu. Hem bu işleri yapanlar birkaç baldı- rıçıplaktı canım! Babasının parası- nı yiyen, eve elemek dahi götürmek- ten aciz, sınıfta kala kala başı dön- müş bir kaç baldırı çıplak! Öyleyse yeni bir buluş lâzımdı. Seri karar verme hasletine malik olmak başka şeydi. Müthiş İçişleri Bakam derhal lığının radyoda okunan meşhur teb- liğini hazırlattı. Tebliğde, bazı C.H.P. li milletve- killerinin Siyasal Bilgiler ve Hukuk Fakültelerine giderek o talebeyi tah- rik ettikleri, hâdiseye bunların sebeb olduğunu belirtiyor ve bu tahriklerin önünün alınacağı sert bir ifadeyle bildiriliyordu. 555 K.. 1 ki Bakanının erişilmez e ani kararlarıyla işleri hallettiği günlerde Ankarada acaip bir adet moda oldu. Yaşları 20 ila 30 arasında gençler birdenbire ıslık çal- mağa merak sarmışlardı. Ağızların- dan ıslık düşmüyor, gezdikleri, do- laştıkları yerlerde -tutturdukları bir havayı üflüyor da üflüyorlardı. Çal- dıkları şarkı şöyle popüler caz şarkı- tı filân olsa insanın cam yanmazdı. Gençler her ne sebebtense yıllanmış bir Osmanlı marşım dillerine dola- mışlardı. Marş, Gazi Osman Paşa marşıydı. Hele Atatürk Bulvarında bu marştan geçilmiyordu. o Üstelik aynı günlerde bütün Ankara halkı birbirleriyle adeta akraba kesilmişti. Bulvar üzerinde gezen gençlerden belki de birbirini ömrü boyunca biç görmemiş olanlar dostça selâmlaşı- yorlardı. Öyle belirli bir işaret filân da yoktu. Sadece genç Üniversiteli- ler Castro misâli sakal bırakmaya heveslenmişlerdi. Atatürk Bulvarım şimdi birtakım sakallı adamlar kap- lamıştı. Bu adamların hususiyetlerin- den biri de polislere pek samimi bak- mamalarıydı. Sakallılar nerede bir polis görseler -o sırada Bulvar üze- şeye oraslamak gözlerini dikiyor- lar ve sabit nazarlarla bakıyorlardı. Siyasal Bilgiler Fakültesinin nü- mayiş yaptığının üzerinden iki gün 22 Polis gençleri kovalıyor Boşa giden gayret geçmişti. Atatürk Bulvarında sakal- lı delikanlılar artık adamakıllı sami- mi olmuşlardı. Birbirini selâmlarlar- ken tuhaf bir cümle söylüyorlardı: "— 555 K" Beşyüz ellibeş K.. Bu cümleyi duyanlar tatlı tatlı gülümsüyorlardı. Müthiş İçişleri Bakanının müthiş po- lisi nihayet "vaziyeti çaktı". Bu bir parolaydı. Bu bir şifreydi. Bir şeyler olacaktı. Ama nerede, ne zaman ve nasıl olacaktı. Polis bunu anlamak için seferber edilmişti. Polis işi ni- hayet tam manasıyla anladı. Beşinci ayın beşinci günü saat beşte Kızılay- da!. Evet mesele anlaşılmıştı. 5 Ma- yıs günü saat 17 de Kızılayda çoluk çocuk nümayiş yapmağa kalkışacak- lardı. Hani korktuklarına, üzüldükle- rine, yorulduklarına değmemişti. Nü- mayiş yapıp ta ne yapacaklardı. Bir iki dakika içinde asker ve polis nü- mayişçileri dağıtıverirdi. Mesele anlaşılınca, D.P. Gençlik teşkilâtı - Başkanı 50 yaşını aşkın bir zattı- dehal faaliyete geçti. Yapılma- sı kararlaştırılan şey mukabil taar- ruzdu. Şu Ankara şehrinde (Başba- kan Menderesi seven şu kadar insan vardı. Onlar aynı gün, aynı saatte Kızılaya gelir, Beyfendi de Kızılaya getirilir, lehte nümayiş yapılır ve karşı tarafın silâhı geri teperdi. Üs- telik Başbakana olan sevgi (o birkaç çapulcunun nümayiş merakından çok daha fazla idi. Tükürük hokkası.- 5 Mayıs günü saat 17 sıralarında Atatürk Bulvarı ohergünkünden çok daha kalabalık, hergünkünden çok daha başkaydı. Güneş yüksek a- partmanların arkasına saklanmış, o- lacakları oObekler gibiydi. (o Bulvarda ban sakallı ve son günlerde ıslıkkeş olmuş gençler bir aşağı bir yukarı dolaşıyor, her akşamki mutad turla- rını atıyorlardı. Bir ara sağdan Sol- dan gelen ıslık sesleri fazlalaştı. Çalı- nan Gazi Osman Paşa Marşıydı. Tam bu sırada Başbakan Menderes Ordu evinde bazı generallerle çay içmek- teydi. Elleri ceplerinde, ağızlarında ıslık, gençler ikinci turlarını tamam- ladıklarında kalabalık bir hayli art- mıştı. Islık bırakıldı ve marş bağıra- rak söylenmeğe başlandı. Allah, Al- lah.. Acaba yanlış mı duyuluyordu? Yoksa sakallı (o gençlerin (o söylediği marş, Gazi Osman Paşa marşı değil miydi? Melodi o melodiydi. Sadece sözleri günün şartlarına uydurulmuş- tu. Marş şöyle değiştirilmişti: Olur mu böyle olur mu, Kardeş kardeşi vurur mut Kahrolası (o diktatörler Bu dünya size kalır mı? arşın Sözlerinin ocazibesinden olacak birkaç dakika içinde 15 bin marşı söylüyorlardı. yetişmekte gecikmedi. lerinin başında gene Niyazi Bicioglu vardı. Bicioglu evvelâ Kızılay binası- nın önünde toplanan halkı dağıtma- ya girişti. Halk hakikaten dağıldı. A- ma yüz metre ileriden aynı marş tek- rar başladı. Hay Allah... Simdi ne yapmalıydı?.. Polisler bu defa o tara- fa koşmağa başladılar. Marş söyli- yenlerin yanına vardıklarında orta- da hiçbir şey yoktu. Kalabalık, evine giden sakin vatandaşlardan İbaretti. Kâbus mu görüyorlardı? Kulakları yanlış mı işitiyordu? İşte, İşte.. Şim- di de yeniden Kızılay meydanında başlamıştı: Hem bu sefer bir başka türkü söyleniyordu. AKİS, 30 MAYIS 1960