YURTTA OLUP BİTENLER. Tıp Fakültesinde sessiz yürüyüş Sessiz fakat daha düzenli bir şekilde tamamladı- lar. Mülkiye, Veteriner o Fakültesi, Tıp Fakültesi, Gazi Eğitim Enstitü- sü bütün liseler, meslek okulları, o- tobüsler, kamyonlar, taksiler dolusu bütün Ankarayı bir baştan bir başa dolaştılar. Her topluluğun önünde A- tatürkün en azından üç dört tane, ancak dört beş kişi tarafından taşı- nabilecek büyüklükte resimleri görü- lüyordu. Sonra ellerde yükselen, dal- galanan Türk bayrakları.. Sonra sa- yısız dövizler.. Sonra ardı arkası ke- silmeyen haykırışlar.. Gök, Ankara- nın parlak, aydınlık göğü, yüzbinleri bulan Ankaralının Türk Ordusuna, Atasına, hürriyetine inanını bağlılı- ğını, güvenini belirten haykırışların- dan neredeyse çatlıyacak dereceye gelmişti. Ellerde taşınan büyük Atatürk portrelerinin hepsinde Atatürk gü- lüyordu. Atatürk memnundu. Ata- türk mes'uttu. O yıllarca önce bu- yurdu, düşman çizmelerinden kurta- rıp yepyeni bir vatan yaratırken çağ- daş dünya milletleri ohizasına eriş- miş büyük ve mes'ut bir Türkiyenin kuruculuğunu yaparken en büyük i. Eserini de ona e- Şimdi, bu kutsal e- yiğit, korkmaz ve sağlam ellere bıraktığını görmekten, eserinin devamına ve mükemmelleş- tirilmesine azmetmiş, kenetlenmiş bir kütle hâline gelmiş en küçüğün- den en büyüğüne kadar askeri, ğ rencisi ve her hangi bir vatandaşına kadar bütün milletin nasıl kendi izin- de olduğunu görüyordu. Bundan ötü- rü elbette mes'ut, elbette memnun, elbette rahattı. Sayısı hesaba sığmayan vasıtala- ra binmiş, sayısı hesaba gelmeyen kalabalığın toplandığı meydanlar sa- manalı atlerce dolup dolup boşaldıktan son- ra yön Anıt Kabre çevrildi. Anıt Ka- bir yollarında sayısız bayraklar, dö- vizler, kamyonlar, otobüsler, otomo- biller dolusu Ankaralı, bir o kadar da yürüyen Ankaralı vardı. Bütün Ankara Atasına koşuyor, onun ruh- lara huzur ve sükün veren, onun ki- şiye yeni bir çalışma hızı, şevki ve- ren manevi huzurunda misli ogörül- memiş bir bağlılık oiçinde saygıyla eğiliyor, bütün ruhlar yeniden yıka- nıp temizleniyor, yeni güçler kazanı- lıyor, memleketin geleceğine Atatürk izinde olmanın şerefine bir kere da- ha inanılıyor, daha dik, daha emin, daha güvenli olarak çıkılıyordu. Öğleden sonra başlayan yağmura rağmen Ankara sokakları boşalma- dı. Yağmur bütün bütün dinince de gene Ankaralılar, sokaklara döküldü. Hürriyetin tadını, dilediği gibi oko- nuşmanın, oynayıp zıplamanın tadı- nı herkes sonuna kadar çıkardı. Yol boylarınca öbek öbek kan ter içinde, kendinden geçercesine oyunlar nandı. Her seferinde yeniden marş- lar, türküler söylendi. Ordu bir ke- re daha, bir kere daha bitmek tü- kenmek bilmezcesine alkışlandı, ba- gırlara basıldı. bu yüzbinlerin sokaklara döküldüğü günün en erken saatlerin- den gecenin geç saatlerine kadar meydanları, caddeleri dolduran misli ender görülen kalabalığa tek kişinin burnu kanamadı. kimseye kem gözle ufak bir hâdise olmadı. ha bir hafta ongün önce üçbeş kişi- nin biraraya gelmesinden korkulur- ken şimdi yüzbinler birbirleriyle sar- -aşdolaştı Herkes dom doya bağırıyordu. rışan yoklu. Ama hadise de Ka- yoklu. ve hiç bir şey olmuyordu. Bu Türk milletine has bir olgunlu- gun, efendiliğin, okendini bilirliğin inkâr kabul etmez müşahhas ve muh- teşem bir tezahürüydü. Demek mil- leti saymamak, milleti bilmemek, milletin, hasletlerinden habersiz o ol- mak, millete rağmen "icra-i hükü- müm- met veya saltanat eylemek" kün değildi. Niçin bu millet yedisinden yetmi- şine Atatürk'ün izindeydi? Bunun gerçek sebebini ve mânasınıj kavra- mak, anlamak için Türk milletini ya- kından tanımak ve bilmek gerekti. Türk milleti, oOAtatürkün izindeydi, çünkü Atatürk millete rağmen ona hükmeden bir adam değil, milletinin bütün hasletlerini, yakından tanıyan, bilen, milletine inanan ve işbaşında kalabilmek, milletin sevgilisi olabil- mek için ona inanmak, onunla bir- likte çalışmak gerektiğini teşhis ve tatbik eden bir büyük önderdi. Çün- kü Atatürk 1923 yılı martında şöy- le diyordu: "Ben zannediyorum ki, efrad-ı umumiye-i milletin hiç birin- den fazla yüksekliğe malik değilim: Bende fazla e görüldüyse bu benden gil milletin dan çıkan bir eN Sizler ol- masaydınız, sizlerin vicdanı tekrar- lâtınız bana nokta-i istinat tenkil et- memiş olsaydı bendeki teşebbüsatın hiç biri olamazdı. Millete ait meziyet- leri yalnız eşhasa atfeden zihniyet, eski idarelerin sistem ve usul mese- lesinden neşet ediyordu." İşte, "millete ait meziyetleri es- hasa atfeden zihniyet" tir ki, kuru- luş hâlindeki genç Türk demokrasi- sini bir çıkmaza sürüklemiş, kardeş kavgasına götürecek içinden çıkıl- maz bir duruma sokmuştu. idarelerin sistem ve usul" tatbikinden ve herhalde en kötü tatbikinden dolayıdır ki her zaman Türk milletinin kurtarıcı- sı olmuş olan Türk Silâhlı Kuvvetle- ri işe el koymak ihtiyacını ve zâru- retini hissetmişti. Hem de, tam za- manında ve yerinde olarak.. Gecenin geç saatinde yorgunluğu- nun, sesinin kısıklığının farkında bi- le, olmadan evlerine dönen mes'ut ve bahtiyar bir grup Yeni (Mahallenin otobüs durağına gelmişlerdi. .Konu- şuyorlardı.Biri dedi ki : "İnönü bun- ları uyardı. Ama onlar Öylesine bir "hab-ı gaflet" içindeydiler, öylesine kendilerinden geçmişlerdi ki bu uyar- mayı duymadılar bile. Hatırlarsınız, İnönü demişti ki, vatandaşlarıma emniyetle haber veririm ki, o esasen azlıkta olan kanun dışı opartizanla- rın mecalleri zayıflığın son haddine gelmiştir. Tarumar olmak yolunda- dırlar." “tarümar" oldular! 30 MAYIS 1960 Gerçekten AKİS,