YURTTA OLUP BİTENLER tatminden uzak addedildi. o Nitekim Kemal Özer heyecanını zaptedemedi ve eliyle masaya bir yumruk vura- rak şahit mevkiinde ötüzan genç adama: "— Beyefendi, beyefendi! Siz bi- ze masal anlatıyorsunuz, o bunların lüzumu yok" dedi Küçük, fakat mazbut odanın için- deki hava bir bayii (o gerginleşmişti. Nitekim bir aralık reisin şahide da- ha ciddi olması yolundaki ihtarı da hu havayı bir parça daha elektrikle dolduruyor ve üyeleri feverana sev- kediyordu. Halbuki ortada sinirlene- cek bir şey mevcut değildi. Henüz hangi merhaleleri katederek (AKİS gibi büyük bir mecmuanın Yazı işle- ri Müdürlüğüne getirilmişti ? Altuğ kısaca, fakat zaman o za- man heyecanlanarak meslek hayatı- nın komisyon üyelerinden bazıların- ca malüm seyrini anlattı. Ancak bu hikâyenin pek çok yerinde sık sık Başbakandan -şimdi sabıktır- bahse- dilmesi sözlerinin büyük bir kısmı- nın zapta geçmesine mani oldu. Ma- mafih bu izahat komisyon üyelerini tatmin etmiş olacak ki Kurtul Al- tugun hakiki bir gazeteci olduğuna karar verildi ve esas mevzua geçil- di. Şükran yürüyüşü yapan basın mensupları Hürriyet, esas oSuallere bile geçilmemişti. AKİS Yazı İşleri Müdürü, fevkalâde selâhiyetli komisyonun selâhiyetleri- ni kullanmak için bir brsat aramak- ta bulunduğunu farkett Ancak Kayserinin halim görünüş- lü, şeklen antipatik milletvekili oOOs- man Kavuncu bu elektrikli (havayı yumuşatma fırsatını biraz Kurtul Altuğa verecekti. şöyle oldu. Kavuncunun Altuğa tev- cih ettiği sual, AKİS Yazı İşleri Mü- dürünün meslek hayatıyla alâkalıy- dı. Kavuncu içinde peydah olan şüp- heleri izale etmek istiyordu. Kurtul Altuğun tahsil derecesi neydi, gaze- teciliğe nasıl ve nerede başlamıştı, 28 hürriyet, hürriyet İlk salvoyu Kemal Özer yaptı. Par- tiler başlıklı yazının bir paragrafın- da Cemal Yıldırımın "orijinal fikir" ve "ekzantrik tasavvurları" ndan bahsolunuyordu. Bu tasavvur ve fi- kirler neydi? Bir ihtilâl mi hazırla- nıyordu, yoksa Cemal Yıldırımın ida- re ettiği bir teşkilât mevcuttu da bu- na bazı mutedil C.H.P.. liler mukave- met mi ediyorlardı? Aslına bakılırsa bunlar birer vehimden ibaretti. Üste - lik Kurtul Altuğun bunları bilmesine imkân yoktu. Zira bahis mevzuu ya- zı AKİS in İstanbul muhabiri Ege- men Bostancı tarafından gönderilen notlardan istifade (edilerek kaleme alınmıştı. Yazının muharririnin bun- da hiç bir sultaksiri veya komisyon üyelerinin vehmettiği gibi peşin bir hükmü veya kanaati yoktu. Yazı ta- mamen objektif bir üslüpla, kaleme alınmıştı. Bu izahat öfkeli komisyon üyelerini memnun etmedi. Kemal Özer tekrar elini masaya ovurarak şahidin yalan söylediğini, hadiseleri bildiğini, fakat bunları (o sakladığım ifade etti. Komisyon üyeleri bir hay- li yorulmuşlardı. o Dinlenmeleri la- zımdı. Traji - komik celseye Kemal Özerin talebiyle ara verildi. Yeşil odanın esrarı.. Bu ara talebiyle her a bir başka biçim ve renk aldı. AKİS in Yazı İşleri Müdürünü ayni kli sOo- lunda, en nihayetteki bir odaya ka- padılar. Bu oda diğerinden bir hayli farklıydı. Bir defa son' derece fakir- di. Eşya olarak odanın ortasına ko- nulan tek bir tahta iskemle dikkati çekiyordu. Pencereler, açılmaması için muhkem kapatılmıştı. Duvarlar kötü bir yeşile boyanmıştı. Yerlerde- ki izmaritler bu odanın ilk defa zi- yaretçi kabul etmediğinin deliliydi. Demek ki bu odada başkaları da ika- mete icbar edilmişlerdi. Genç gazeteci, yalnızlığı ilk defa bu kadar yakından hissediyordu. Bu ıstırabı ilk defa burnunun dibinde gö- rüyordu. Dakikalar saatleri, saatler saatleri kovaladı. Dışarıyla tek irti- batı kalın camlı pencerelerden ibaret karlık edilen şeylerin değerini bir ke- re daha takdir etti. Hürriyet tatlı, hem de çok tatlı şeydi. Odayı yüz de- fa enine, yüz defa boyuna katetti. Zamanı öldürmek istiyordu. Her şey bir tarafa, konuşmamak - güç işti. Bir kişiyle iki laf edebilmek için ne- ler feda etmezdi ki!. Ne kadar zaman geçti bilinmez. Bir ara genç gazeteci dışarıda fevka- lâde hadiselerin cereyan ettiğini his- setti. Ekrem Anıt B.M. M. bahçe- sinde bir sağa, bir sola koşuyor, su- baylara emirler oyağdırıyordu. Bir müddet sonra yeşil duvarlı oodanın penceresinin önüne süngülü bir nö- betoi dikildi. Demek ki dışarıda ce- reyan eden hadiseler yabana abur cinsten değildi. Kurtul Altuğ dışarı çıkmayı denedi. İç kapının önüne si- vil bir memur dikilmişti. .O zaman bir şahit olarak girilen Tahkikat Ko- misyonundan bir mücrim olarak çı- kılabileceğine kanaat getirdi. Saatler gene saatleri (o kovaladı. Dışarıda yağmur başlamıştı. Ortalık kararıyordu, Koridorlarda gezinme ler, koşuşmalar oluyordu. Bir ara sivil polis memuru kapıyı (o yavaşça araladı ve içeridekinin sıhhatıyla AKİS, 30 MAYIS 1960