kıştırdığı bütün duygularını açığa vuruyor, gülüyor, oynuyor, dansedi- yor, şarkı söylüyordu, yolun sol ya- nından "Dağ başını duman almış" marşıyla yürüyen binleri, sağ yan- dan bir başka binlerce kişilik "Harb- okulu" marşını söyleyen Oo kalabalık takip ediyordu. Balkonlar, damlar, saçaklar, ağaçların üzerleri insandan geçilmez haldeydi. Türk bayrakları, Atatürkün birbirinden güzel, birbi- rinden büyük eb'adlı, çerçeveli fotoğ- rafları ellerde, başlar üzerinde taşımı- yordu. Sokakları, caddeleri, meydanları dolduran bütün Ankaralılar kendi kendilerine (o şaşıyorlardı. Ne kadar doluydular? Diledikleri gibi, sesleri kısılıncaya kadar bağırmak, hürri- yet türküsü söylemek ne güzel şey- di! Karışan hiç kimse yoktu. Türk layan grupların birinde saçları hafif kırlaşmış Orta yaşlı bir o vatandaş yüksek sesle konuşuyordu: "Söyledi, İsmet Paşa söyledi bunlara akıbetle- rini. Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam, dedi. Dinlemedi- ler. Mukabele olarak Paşayı Meclis- den attılar. Dinlemez misin? Mille- te değer vermez misin? Hür yaşamış bir milleti esir etmek, bende etmek ister misin? İşte sonun! Şimdi onla- rı İsmet Paşa da kurtaramaz!" 27 Mayıs günü saat 16 dan yasak saatine kadar bütün Ankaralılar çıl- gınlar gibi şimdiye kadar eşi ender görülen bir bayram havası yaşadı- lar. Evlerine döndüklerinde yepyeni, parlak bir geleceğin güveni içinde yorgun vücutlarım dinlendirmek ü- zere yattılar. Uzun zamandan beri mutlaka ilk defa bu kadar rahat, bu ve Tarih-Coğrafya Fakültesi önünde Atatürk Gençliğin Silahlı Kuvvetlerinin her adımda si- lâh elde vazife başında olmasına rağ- men, kendilerine müdahale eden bir Tanrıkulu yoktu. Korku yoktu artık. Fısıltı gazetesi iflâs etmişti. Dileyen dilediğini, istediği ses tonunda söyli- yemiyordu. Şüpheli bakışların altın- da ezilmekten kurtulmanın, en ya- kınlarına içini açabilmekden sakın- manın, her an başında bir cop dar- besinin açısını (o hisseder olmanın o anlatılmaz zulmü yoktu artık. İşte sokaktaydı. İşte hürdü. İşte, güven- diği, bütün varlığını, bekasını, kur- tuluşunu, namusunu, istiklâlini yiğit ellerine teslim ettiği kahraman Türk Ordusu onu zulümden, iftiradan, ka- hırdan, hürriyetsizlikten, o adaletsiz- likten kurtarmıştı. Cebeci ocaddesi boyunca yol kenarından, kafileleri seyreden, alkış- kuvvet menbaı kadar emin, bu kadar güzel bir uyku uyudular. Yeni gün 28 in sabahı Türkiyenin yeni bir, "ikinci gün"ü başlıyordu. Ufukta yepyeni bir güneş doğdu. Dinlenmiş vücutlar yataklarından dipdiri kalk- tılar. Radyo marşlar çalıyordu. Ay- dınlık, güleç yüzler sabahı yürekten gelen '"Günaydın" larla karşıladılar. Sonra Ankara, yeni günle birlikte sokaklara döküldü. Meşhur Meclis Tahkikat Komisyonunun kuruluşu bununla ilgili kanunun o yayınlanışı, Örfi İdarenin ilân edilişinden son- ra, gazetelerde sık sık görülen baş- lıklardan biri de şuydu: "Ankarada Kızılay semtinde cereyan eden hâdi- selerin neşri yasak edildi". Ankara- nın Kızılayı son bir ay içinde dalma “neşri yasak" edilen hâdiselerin mer YURTTA OLUP BİTENLER kezi hâline gelmişti. (o Gerçi bütün yasak tedbirlerine rağmen “fısıltı gazetesi" bütün teferruatı ve mü- kemmeliyetiyle gereken yayım yapı- yor. "hâdiseler!' i olduğu gibi en u- zak yerlere kadar ulaştırıyordu. Şim- di Ankaranın gene o "neşri yasak" edilen hâdiselerin merkezi haline, gel- miş olan ve bütün memlekette böy- lece şöhrete ermiş Kızılay semtinde kurtuluş ve yeni bir kuruluşun bay- ramı yapılıyordu. Görülmemiş bas- kıya, copa, dayağa, Zulme rağmen Kızılayda toplanan, göğsünü, terte- miz alnını, yirmi, beş yaş baharını süren taptaze ömrünü, memleketinin kurtuluşuna adamış, Atatürkün Cumhuriyeti ve inkılâplarım emanet ettiği Türk Gençliği elbette (böyle bir dikta rejiminden kurtuluşun ve yepyeni bir kuruluşun başlangıcında endisinden 'bekleneni yapacak, gür ve namuslu sesi vatan ufuklarında bir baştan bir başa çınlıyacaktı. Baş- ka türlü olabilir'miydi ki? Ölen, ya- ralanan, hapsedilen, zulme katlanan, sorumlu hükümet başkanının ağzın- dan hakarete uğrayan, istiskal edi- len ama benliği ruhu mânâsı ve gayretiyle omaddi ve siyasi hiç bir hırsın esiri olmadan sadece Türk in- kılâp ideallerine bağlı, Atatürke i- nanmış, vatanin selâmeti, hürriyeti adına hayatını fedaya hazır bir gençlikle bütün tarihi şanlı ve şeref- li, haysiyetli yaşama mücadelesiyle geçmiş, tarihi doldurup taşıran kah- ramanlar yetiştirmiş bir milletin a- sil ve şerefli, evlâtları böyle o gelece- gin parıltılarını, omutluluğunu müj- deleyen bir günde ne yaparlardı? İş- te Ankara, Türk yurdunun başkenti olmaya lâyık olduğunu bir kere daha ve kat'iyyen itirazsız şekilde o isbât eden bir olgunluk ve ihtişam içinde onu yaptı. Yani, Türke has gurur içinde, Türke has nizam 've intizam içinde, yüreğini doldurup ta- şıran dileğini, sevincini, Türk Ordu- suna sarsılmaz güvenini yeniden, yepyeni biçimler, örneklerle göster- di. En ufak bir müdaheleyi gerektir- meyen, en küçük bir karışıklığa sıkı- şıklığı, rahatsızlığı olmayan ve ardı kesilmek bilmeyen, birbirinden ma- nâlı, birbirinden güzel, (o birbirinden asil gösterilerle Ankara (28 Mayıs gününü tamamladı. Atatürk izindeyiz Evet, Atatürk izindeyiz. 28 Mayıs, günü sabahın erken saatlerinden ufuklarım çınlatan ses bu oldu: Ata- türk izindeyiz. Yurtta sulh cihanda, sulh. Bütün yüksek okullar, fakülte- ler, meslek okulları, liseler, kolejler bir gün öncenin hazırlıksız heyeca- nını 28 Mayıs sabahı daha hazırlıklı,