Haftanın içinden TEKAMÜL Büyük Meclisin Başkan vekilleri, artık bir otomobile sahip olacaklar. Tek rey farkla da olsa Bütçe Ko- misyonunda kabul edilen bu gibi tekliflerin Umumi He- yette reddedilmesi pek âdet sayılmadığından sayın Ero- zan, sayın Sipahioğlu ve sayın Kirazoğlu bundan böyle resmi plakalı bir arabayı arzuladıkları gribi kullanmak hakkına sahip bulunacaklar, şüphesiz bu zevki doya doya da tadacaklardır. İşin alaka çeken tarafı, bu yeni ve hakiki otoseverlerin otomobilleri savunulurken ta- nınmış birtakım Demokrat milletvekillerinin mucip sebep olarak ileri sürdükleri iddiadır. Aslında, hafıza-i beşer nisyanla ne derece malül bulunursa bulunsun, sayın Celâl Bayarın Büyük Mecli- se bir kaptıkaçtı içinde geldiği o 1950 Mayısı günle- rinde Meclis Başkan vekillerinin otomobillerinin yeni ekseriyet tarafından "bir israf numunesi" halinde teş- hir edildiği ve alâyiş içinde kaldırıldığı unutulmamıştı. Bu bakımdan, şimdi aksi istikamette bir karar almak kolay değildi. Üstelik, Demokrat İktidarın on yıllık po- litikası neticesi milletçe kemerlerimizi sıkmamız lüzu- mu da selâhiyetli mütehassıslar tarafından ilân edilmiş ve prensip olarak o yola sapılmıştı. Fakat selâhiyet sa- hibi Demokrat milletvekilleri güçlüğü yenmek için ça- reyi bulmuşlar ve hadiseyi bir "Tekâmül Kanunu"na bağlayarak ihtimal ki Darwin'den bu yana görülmüş teorılerın en muhteşemine mühürlerini basmışlardır. e Komisyonu başkanı Sayın Halil Emre veya vekili sayın Nuri Özsan, hattâ otomobilin müstakbel muşterılerınden sayın Sipahioğlu gibi milletvekillerinin Demokrat İktidar işin başında birtakım almış, meselâ geniş hürriyet fikrinin şampiyonluğunu yapmış, resmi araba saltanatına karşı vaziyet takınmıştır. Bunlar Devlet ve Hükümet mef- humlarının hatalı anlaşılması neticesidir. Demokrat İktidar nasıl on sene içinde büyük politika meselelerin- de 1950 nin acemilik devrinin gafletini tamir etmişse, Devlet mefhumu mevzuundaki kanaatlerini de değiştir- miştir. Bugün, Devletin bir bakıma " m" demek olduğu kabul edilmektedir. O bakımdan, buyuk politika meselelerindeki dönüş bir zaruret sayıldığına göre Mec- lis Başkan vekillerine tekrar resmi otomobil tahsis et- menin de hiçbir mahzuru yoktur. İşte, on senenin so- nunda Demokrat İktidarın gösterdiği tekâmül budur! Bu parlak görüşün açık açık ifade edilmesindeki bir bakıma fütursuzluğun, bir bakıma saflığın şaşıla- cak tarafı yoktur. Bunun en parlak misalini Demokrat İktidarın bizzat sayın Başkanı vermiş ve herkesi hay- retler içinde bırakan bir soğukkanlılıkla demokratik- idarenin zor idare olduğunu söylemiştir. Hattâ bu ifade- sini bir izahat değil, bir şikâyet havasına bürümekten de zerrece çekinmemiş ve başarısızlıklarını tamamiyle değiştirmeye maalesef muvaffak olamadığı bu tarz ida- renin mahzurlarına, dikenlerine bağlamıştır. Böylece Demokrat İktidarın, bilhassa 1954 ten itibaren "diken- siz gül bahçesi" peşinde niçin böylesine iştiyakla koştu- ğunu ortaya koymuştur. Anlaşılıyor ki Demokrat liderlerin kanaatince Mu- halefet yıllarında devlet idaresi, hükümet işleri mevzu- unda ileri sürdükleri bütün fikirler devlet idaresini, hü- kümet işlerini ellerinde tutmamış olmalarının verdiği AKİS, 10 ŞUBAT 1960 yanlış intibaların neticesidir. Bunların güçlüklerini hiç dikkat nazarına almamışlar, sadece tenkitle yetinmiş- ler, madalyanın bir tarafını görmüşlerdir. Devlet ida- resinin, hükümet işlerinin bazı icapları bulunduğunu, sevimli görünmese de bunların gereğinin yapılmasının zaruri olduğunu biraz tecrübe edindiklerinde anlamış- lar ve yerlerine alışınca o yerlerden kaldırdıkları insan- ların usullerini elzem görmeye başlamışlardır. İşin eğ- lenceli tarafı şudur ki, Demokrat liderler 1943 da gir- diğimiz ve kendilerine İktidarın yolunu açan yeni idare sistemini de beğenmemekte, o şartlar altında memle- ket idaresinin kabil olmayacağını düşünmekte, 1946 nın gerisindeki devreye heves etmektedirler. Bu, sayın Menderes için ideal devlet adamının 1931 İsmet Paşası olması hakikatinin tabii ve makul bir neticesidir. Eski İktidarın tenkit ettikleri her hareketinin makbul oldu- ğunu, "iktidarda olan öyle davranır" demekle göster- mişler, üstelik bunların tenkidi hakkını da ellerinden geldiği kadar kayıtlamışlar, kısmışlardır. Şimdi, Meclis Başkan vekıllerıne verilen otomobil, sayın Demokrat sözcüler hangi parlak etiket altında takdim ederlerse etsinler, bir tekamul değil, sadece ha- üstünde acı bir "başarısızlık ilanı"dır. evvel Demokrat İktidar bu millete bir inanç vererek millet işlerinin mesuliyetini üzerine almıştır. Demokrat İktidar, içine girdiğimiz yeni sistem içinde devlet gemi- sini Halkçı İktidardan daha iyi yürüteceğini temin et- miş, bunun üzerine millet, vekâletini kendisine vermiş- tir. Demek ki Demokrat İktidar tribünde oturup saha- da oynayan futbolcuyu tenkit eden ve "ben çıksam, da- ha iyi oynarım yahu!" diyen adamdan farksız şekilde övünmüş, topa vurmasını dahi becerecek kabiliyete sa- hip bulunmadığı halde etrafını kendisine bir şans ve- rilmesi hususunda ikna etmiştir. Demokrat İktidar, sır- tına forma giydirilerek sahaya salınmış ve kendisinden marifetini göstermesi istenmiştir. Tecrübenin hazin ne- ticesinin bizzat Demokrat İktidar tarafından bilinmesi ve bu hakikatin "Bu idare, zor idare" veya "Biz, işin böyle olduğunu bilmiyorduk", "Ancak şimdi tekâmül ettik" gibi yaldızlarla dahi olsa kabul edilmesi elbette ki iyi bir şeydir. Ancak, şaşılacak cihet, başarısız oyun- cunun sahayı terkedip formasını ehil oyunculara dev- redeceği yerde tribündeki eski yerini almamak için ayak diremesi ve oyunun kaidelerini degıştırmeye kalkışma- sıdır. Demokrat sözcülerin şimdi "Hele siz şu oyunun kaidelerini değiştirmeme bir müsaade edin, bakın ben ne mükemmel oyun göstereceğim" diyerek sızlanmaları hakikaten ibretle seyredilecek bir cüretten başka şey değildir. Tribünlerden yükselen -en kibar tâbirle- "ademi tasvip sedaları"nı bakalım beceriksiz oyuncu daha ne müddet duymamazlıktan gelecek. Ama, zerrece tered- düdü bulunmasın, oyunun kaideleri değişmeyecek, bu kaidelere göre en iyi oynayacak oyuncular sahaya yer- leşecek ve kendisi sahayı terketmemekte ısrar ederse kolundan tutulduğu gibi geldiği yere — gönderilecektir. Zira bu oyunda hakem düdüğünü çaldı mı, ona mutlaka boyun eğilir.