YURTTA OLUP BİTENLER nutkunun tercümesinin doğrusu, na- sıl olsa bulunabilirdi. Hem nihayet bu, iyi niyet Zziyaretinden ibaretti. Bütün Devlet dairelerinde olduğu gi- gerekçeyi dinledikçe hayret ve şaş- kınlığa döndü. Hükümete bakılırsa, bu Garanti Muahedesi Bağdat Paktı- nı kuvvetlendirmek ve Birleşik Ame- bi Dışişleri Bakanlığında da söylen- Trikanın -sol kulağını sağ eliyle başı- mesi adet olduğu gibi, "Bundan do- — nın üstünden tutarcasına- bu Pakta layı Devlet batacak değildi". Fakat, — iltihakını sağlamak için — yapılmıştı. bu sefer mesele başkaydı. Mesele, —Üstelik, Pakt Türkiyenin emniyeti Türk - Amerikan münasebetlerini ve — için yeni yeni tedbirler getiriyordu. onun da üstünde, Türkler için mukad- — Yenilik, "Silâhsız Tecavüz" karşısın- des birkaç mefhumu, milli hakimiyet da dahi -NATO'da tecavüz silâhlı ve istiklâli ilgilendiriyordu. olmalıdır- Türk Hükümetinin talebi Gündemdeki konu 14 Temmuz 1958 Üzerine Amerikanın Milletlerarası Komünizm kuvvetlerini yenmek için icâbında silâhliı müdahalede buluna- bilmesiydi. Fakat, gerekçe ne "Si- lâhsız Tecavüz"ün ne olduğunu, ne de Milletlerarası Komünizmden ne kasdedildiğini — açıklıyordu. Tecavü- zün silâhsızı nasıl olacaktı? Şimdiye kadar dünya tarihinde Silâhsız Teca- Bağdat İhtilalinden sonra, binasına varıncaya kadar her şeyini kaybetmi olan meşhur Bağdat Paktına sun'i kan vermek için imzalanmış olan Türk - Amerikan Garanti Andlaşma- sının tasdikine dair Hükümet tasa- rısıydı. Başkanlık mevkiinde eski Ba- yındırlık Bakanı İzmir Milletvekili- Muammer Cavuşoğlu vardı. Çavuş- — VÜz görülmemişti. İnsanların harp oğlu, hakkında 1957 seçimlerinden —€tmeğe başladıkları en eski devirler- sonra ve hattâ daha önce Cumhur- den beri birbirlerini öldürmek için başkanının kendisine Dışişleri Ba- oktu, kamaydı, birtakım silahlar kanlığını teklif ettiğine dair söylen- — kullandıkları bilindiğine ve savaşçı- tiler çıkmış olmasına rağmen, şimdi- lar savaşçı olmak için hiçbir devirde Ecevit Karakurt Müftügil Eroğlu Bir "Silahsız Tecavüz” yaptılar ye kadar büyüklerinin gözüne gir- sadece güreşçi veya boksör olmak- la iktifa etmediklerine göre bunun mânası ne olabilirdi? Acaba, Hükü- met -her zamanki gibi- görülmemiş derecede ileriyi görerek tam silâh- sızlanma halinde Kuzeyden gelecek silâhsız — mujiklerin istilâsına karşı şimdiden tedbir mi almak istemişti? Yoksa, bununla Kremline bağlı bir takım teşekküllerin Kremlinin para- sıyla -Devletin iç veya dış emniyetine karşı birtakım tertiplere ve teşeb- büslere girişmeleri mi kaydediliyor- du? Fakat, bu gibi gayrimeşru faa- liyetler dahi neticede silâhlı bir ayak- lanmaya müncer olacağına göre, bu olsa olsa silâhlı tecavüze teşvik, ya- mek için hiçbir gayretkeşliğe başvur- mamıştı. Nitekim o gün de Bülent Ecevit, Hamza Eroğlu, Hürrem Müf- tügil ve Esat Mahmut Karakurttan müteşekkil Muhalefet ekibi Komis- yon Başkanının soğukkanlı, tarafsız ve efendice idaresinden asla şikâyetçi olmadılar. Komisyon, çalışmasına Talât Ben- lerin Hükümet gerekçesini okuma- sıyla başladı. İlk tuhaflık da bura- daydı. Dışişleri Bakanlığı Meclis İç- tüzüğünden hiç haberdar görünmü- yordu. Gerekçenin şifahen okunama- yacağı ve önceden bastırılıp komis- yon üyesi milletvekillerine — dağıtıl- ktiti temtilcivye hatirlati. © b.ir. n_evi muzır sızma faaliyetleri gîasî:aîîte talîfsıîmslâğğiînaarlarğran;n olabilirdi. Herhalde, bu terimle han- Kömi ki D. P. sunlüğü h gi muzır faaliyetlerin — kasdedildiği Omisyondaki suvdı. Bu da tam bir açıklıkla Yüksek Meclise k şeyi sıneyeldçe meğe razıydı izah edilmek gerekiyordu. sineye çeki Öte yandan, C.H.P. milletvekilleri Milletlerarası Komünizmden kimle- rin kasdedildiğini de iyice öğrenmek istiyorlardı. Mesela, Yugoslavya ko- Esrarengiz lâflar prt C.H.P. milletvekilinin bu aldır- mazlıktan — doğan kızgınlıkları, münist bir memleketti. Ama Sovyet Rusyayla ittifakını bozmuş, Demir perde blokundan ayrılmış ve sonra da Türkiye ve Yunanistanın müttefiki oluvermişti. Şimdi Yugoslavya da mı Milletlerarası Komünizm cephesinin bir mensubu olarak görülecekti? Her- halde, bu umumi terimle kasdedilen devletlerin hangileri olduğu hiç ol- mazsa Meclis zabıtlarında tam ola- rak yer almalıydı. Bir aralık, Dulles'- ın Birleşik Arap Cumhuriyetinin ida- recilerine bile Komünist damgası vurmağa kalkıştığı, Türkiyedeki ba- zı büyük politikacıların da muhatap- larına Tunus ve Fas mücahitleriyle Kral Faruku Mısırın başından defe- den General Necibi bile komünist ilan edecek kadar büyük dirayet gös- terdikleri henüz unutulmamıştı. Yine haçlı Dulles'ın ilk önce Komünist di- ye ilân edip tedibi için koskoca bir armadayı Beyrut sularına gönderdiği Saeb Salam'ın ayağına, sonradan meşhur pamuk ipliği üstadı Robert Murphy gitmemiş miydi? Bütün bun- lar unutulamayacak kadar yakın bir tarihin dersleriydi. Hafızalar, bazı- larının sandığı kadar -hele dış mese- lelerde- nisyanla malül olamazdı. Ya Anayasa? akat, C.H.P. milletvekilleri akılla- rından geçen bu istifhamları du- daklarına intikal ettirince, Dışişleri Bakanlığı temsilcisinin büyük bir cid- diyetle "bu hususların gizli müzakere lerde tesbit edilmiş olduğunu ve bunla rın gizli tutulmasındaki Zzaruretlerin Komisyon tarafından anlaşılacağın- dan emin olduğunu" söylediği duyul- du. Doğrusu, Dışişleri Bakanlığında böylesine parlak bir tezi savunanla- rın -tekrar mektep haline de getiril- se- Mülkiyeye geri gönderilmeleri ve esaslı bir Anayasa Hukuku kursun- dan geçirilmeleri zarureti vardı. Türk Anayasası açıktı. Bütün anlaşmalar Meclisin tasdikinden geçmeliydi. Mec- lis, kanunlarla bazı anlaşmaların -kredi, yardım ve ticaret anlaşmaları- daha önce yürürlüğe konmasını ve sonra Meclisin tasdikine sunulmasını kabul etmişti. Fakat, ortada bir ga- ranti andlaşması vardı. Bunun Mec- lisçe tasdiki gerekiyordu. Üstelik, Anayasayı dinlemekle kendisini bağlı addetmeyen bir zihniyet içinde, bu garanti sıyla birlikte yürürlüğe girmesi de kabul edilivermişti. Şimdi ise, and- laşma Meclisin önüne getiriliyor fa- kat andlaşmada geçen terimlerin ma- nalarının Meclis tarafından bilinmeme si talep ediliyordu! Eğer herkesin du- yup bilmemesi gereken muazzam ato- mik sırlar bahis konum ise, Dışişleri Bakanlığının azsa İçtüzükte gizli celse akdedilebileceğine dair bir AKİS, 10 ŞUBAT 1960