kü, marifetlerini bilen, yaşlı, hasta- lıklı karısı ona göz açtırmamakta, yattığı yerden bile ona rahat verme- mekte,her gün, her saat başının eti- ni yemektedir. Karısının "kart zampara" dedi- ği bu adam, aslında, kendini yapayal- nız hisseden bir ürkek, onyedi sene evvel bir ordu balosunda tanışıp se- viştiği bir genç kızla, Mile de Sainte- Euverte'le, plâtonik bir münasebeti daha çok aşk mektuplarıyla devam ettiren bir romantik, eski bir opera şantözü olan karısından, iki budala kızından, herşeye Trağmen, bir türlü ayrılamıyan bir pısırıktır. Yüreğinin yedi ekleyen — sevgilisiyle nihayet birleşmektir. Ne yazık ki hâdiseler buna da imkan bırakmıyor. Karısının kasaba doktoruna yaz- dığı aşk mektuplarını ele geçirdiği zaman bile evlilik — bağlarını derhal koparmak cesaret ve kuvvetini ken- dinde bulamıyor. On yedi senedir bek— leyen sevgilisi de, intihar pencereden kendini kollarına düştüğü genç kâtibe abayı yakıyor. General bu tek ve son ümidi de kaybedince çılgına dönüyor. Ço- cuğu yerindeki katibiyle dövüşmeğe eski bir "kaçamagın meyvası, rimeşru oğluymuş! gay- Anouilh, fars adını verdiği bu ko- medisinde, alışkanlıkların, medeni cesaretsizliklerin ve vicdani mülâha- liğı ile duyurmıya çalışmaktadır. E- sasen onun diğer eserlerini tanıyan, nanmış olan Davet" gibi eserlerini görmüş olan- lar bu "fars"ın ne çeşit bir "fars" o- lacağını tahmin edebilirler. Reji ve Dekor Toreadorlar Valsi"nin bütün husu siyeti ve güçlüğü, — rejisör için ol- duğu kadar aktörler için de şu nok- tada toplanıyor: Bir fars havası için- de oynamak, yani güldürmek, aynı zamanda o gülünç sahnelerin, durum- ların ve repliklerin arkasında müel- lifin gizlediği beşeri zaafları, tutku- ları, duyguları belirtmek. Çünkü, e- seri -kendisine verilen kısa zaman içinde- Anouilh'a lâyık bir itina ile tercüme etmiş olan Lütfi Ayın tak- AKİS, 10 ŞUBAT 1960 Lütfü Ay Sezarın hakkı sezara... dün yazısında da belirttiği gibi mü- ellif "insanı kahkahalarla güldüren bütün bu fars kişilerinden ve unsur- larından son derece beşeri notlar çı- karmaya muvaffak olmuştur. Onun için generalin düştüğü en komik du- rumlarda bazen gerçek bir dram ha- vası esmekte ve birçok piyeslerinde olduğu gibi kahkaha ile gözyaşı ince bir çizgi üzerinde birleşmektedir." Sahnedeki oyun, ilk temsilde, da- eserin başlığı altındaki o kelimesinden ilham almış gö- runuyordu Eserı sahneye koyan ve "Şahin Bey", ü Bey" gibi kreasyonlarıyla kuvvetli bir — sanat- kâr olarak tanınan Ahmet Evintan. Anouilh'un piyesini daha çok bu ta- rafıyla vermek istemiş. Öyle olma- sa rüküş halleri, kıyafetleriyle du- ruşları, hatta sadece kulisten görün- meleri bile seyirciye güldürmeğe ye- ten generalin kızlarını karikatürleş- tirmeğe; dördüncü perdeyi, o büyük "hesaplaşma" sahnesini oynamak ü- zere karısının odasına giren genera- li biraz sonra oradan çıkarıp matma- zelin odasını dinletmeğe ve iki taraf- yükselen virtip gene karısının odasına döndür- meğe lüzum görmezdi elbette. Ama bunların dışında, bellibaşlı — rollerin ifadesine verdiği üslüb çok — ölçülü- dür. Evintan General-Karısı-Sevgili- si-Kâtibi-Doktor arasında geçen esas sahneleri, — aşırılıklardan korumasını bilmiştir. Mizansenin dikkati çeken bir tarafı da geçmişe ait hatıralar- dan bahsedilirken ışıkların kararma sı ve bir vals müziğinin kulisten yük- TIİYATRO selmesidir. Sonra, o bahis kapanınca, ışıklar gene eski halini alıyor ve mü- zik susuyor. Eski bir sinema tekniği.. Tarık Levendoglunun dekorları, güzel ve iç açıcıdır. perdemn içinde geçtiği oda, açık kırmızı du- varlarıyla gençliğinde, Fasta, zaval- lı bedevilere karşı bir çeşit toreador- luk ettiğini itiraf eden generalin ça- lışma odası olarak iyi düşünülmüş- tür. Balkon kapılarından sarkan renk- li sineklik de - konuşmalardan vaka- nın güney Fransada, İspanya hudu- duna yakın bir kasabada geçtiği an- laşıldığına göre- hem egzotik bir ha- va yaratmakta, hem de dekoratif bir güzellik vermektedir. Yalnız Matma- zel kendisini pencereden attığına gö- re, bu oda bahseden bir hayli yüksek- te olmalıdır. Halbuki balkonun seri- sinden yükselen kaktüsler bu odanın bahçe ile bir hizada olduğu intibaını veriyor. Sonra, aynı dekoriçinde, sağ ön plâna kurulan 4. perdenin yatak odası dekoru, piyesin en mühim ve canlı perdesini seyirciye — yaklaştırı- yorsa da, mantığı bir hayli zorluyor. Çünkü, ışıklar lokalize edilse de, ça- lışma odası sol köşeden balkon kapı- ları ve eşyasıyla gözüküyor ve bu "o- da içinde oda bir hayli yadırganıyor. Sahnedeki oyun Ouna gelince, İlk temsilin tempo- su, biraz ağır olmakla beraber, umumi üslübu bakımından başarılı— dır. Bu başarıyı, başroller kadar ikin- ci dereceden rollerin de çok iyi oy- nanmış olmasında aramak — yerinde olur. General Saint-Pe rolü esenin belke- miğidir. Bu rolü İstanbul sahnelerin- de kendisine haklı bir şöhret yapmış olan Münir Özkul oynuyor. Özkul, Devlet Tiyatrosu kadrosu içinde ve yeni bir seyirci topluluğu önünde ilk defa ağır bir rolde sahneye çıkmanın verdiği heyecan ye yadırgama payı bir yana bırakılırsa, piyesin başından sonuna kadar sahneden ayrılmayan Generali vuzuhla canlandırmakta güçlük çekmiyor. Jest ve mimiğe o kadar çok yer vermese belki daha iyi eder, ama her çeşit aşırılığa müsa- it olan Tolünü çok ölçülü ve bir A- nouilh kahramanına yakışan duygu- lu bir oyunla yaşatıyor. ma"nın gerçek bir "yaşama", iç v dış ifadeleriyle "tam bir yaşama" ha- lini alması için üçüncü, dördüncü gelecektir. Ö , Dev- let Tiyatrosu sahnesine, şimdiye ka- dar oynamadığı tarzda, güç ve ağır bir baş rolle adım atmış ve ancak ha- kiki sanatkârlarda bulunan bir inti- bak kabiliyetiyle rolün altında ezil- memiş, bilakis ona canlı, sevimli ve beşeri bir çehre kazandırmıştır. o 33