madde bulunduğundan haberdar ol- ması gerekirdi. Meclisten, kendisinin manasını bildiği fakat millii hakimi- yetin koruyucusunun — bilemeyeceği bir andlaşmayı tasdik etmesini iste- mek ne bir yüksek memurun, ne bir Bakanın hakkı olamazdı. C.H.P. milletvekilleri - bunları söy- lediler ve bizzat zorlu Dışişleri Ba- kanının Komisyona kadar zahmet buyurup milletvekillerini tenvir et- mesini talep ettiler. Fakat, C.H.P. milletvekillerinin asıl endişesi bundan ibaret değildi. Elçi Benler, "Silahsız tecavüze" dair garantinin İranın isteği üzerine kon- duğunu söylemişti. Ama, Türkiyenin böyle garantilere ihtiyacı var mıydı ? Türkiye İran mıydı ki üye sayısı bi- le bilinmeyecek kadar kuvvetli bir Komünist Partisinin tehdidinden tir- tir titremek mevkiinde olacaktı? Bir- kaç kendini bilmez vatan haini çı- karsa, Türk Milleti onları, hiç kim- seye muhtaç olmadan sadece getir- mesini pekâlâ bilirdi. Bunu, Türki- yenin emniyetini kuvvetlendirmek diye takdim etmek demagojinin dik âlâsı değil miydi? Sonra Türkiyede zinhar bir Hükü- met çıkar ve sırf kendisi iktidar kol- tuğuna çakılı kalıp milleti inim inim inletsin diye kendisine karşı en meş- ru haklarını kullanan muhaliflerini komünist ilân edecek bir başka Haç- lının silâhlı yardımını talep ederse ne olacaktı? D.P. İktidarı, Türkiye- de mevcut olmayan Komünistlerden Amerikan garantisine ihtiyaç duya- cak kadar korkuyorsa, C.H.P. de bir takım farazi Şamun benzerlerıne karşı tedbir alınmasını istememeli miydi ? C.H.P. lilerin asıl vazettikle- ri sual işte bu oldu. Esaslı cevaplar İktidarın esaslı milletvekillerinden Osman Kapani buna çok esaslı bir cevap bulmakta gecikmedi: Takdir hakkı Devlet Başkanına aitti. Yoksa C.H.P. liler Devlet Başkanının tak- dirine itimât etmiyorlar mıydı? C.H. P. liler çatık kaşlı İzmir milletvekili - nin bu çıkışını gülerek karşıladılar. Mesele Cumhurbaşkanına itimat edip etmemek değildi. Çünkü, Cumhur- başkanının Türk Anayasasına göre böyle bir yetkisi yoktu. Hem, bir mil- letin, bir Meclisin kendi haklarını bir tek şahsa devretmesi elbette bahis konusu edilemezdi. Fakat, müzakerelere asıl tonunu ve hattâ -hiç beklenmezdi ama he- yecanını veren İzmirin hanım millet- vekili zelzele mütehassısı Doç. Dr Nuriye Pınar oldu. Zelzele mütehas- sısı yaptığı tenkitler dolayısıyle An- kara — milletvekili Bülent — Eceviti -şartlı bir ifadeyle de olsa- Komü- nistlikle itham etmeğe varan birkaç söz sarfedince, nazik Ankara millet- AKİS, 10 ŞUBAT 1960 Nuriye Pınar Meclise renk veriyor vekilinin harekete geçmesini bekle- meyen Adana Milletvekili — Eroğlu, Bayan Pınara gereken dersi verdi. Fakat, taşı gedıgıne yine Bülent E- cevit koydu: "Nuriye Pınar Ha- nımefendi, önüne geleni bu kadar bü- yük bir kolaylıkla, Komünistlikle it- ham edebildiklerine göre, bizzat ken- dileri, bu garanti andlaşmasını, bu tarz alelacayip tefsirlere müsait ol- duğunun en mükemmel misalini ver- miş olmuyorlar mı?" Osman Hapam Meclise şevk veriyor GENÇLİK Üniversiteler İntikam Ekseriyetini D.P. ye sadık -ve nesli gittikçe Aazalan- vatandaşların teş- kil ettiği bahtiyar bir topluluk, ge- çen haftanın başındaki Salı gününün akşamı İktidarın büyük adamların- dan Burhan Belgenin devrimler ve gençlik konularında serpiştirdiği in- cilerden doyasıya istifade imkanını buldu. Hadise, Başbakanın varlığını sonradan hatırladığı Kırşehirin iki kat li vali konağında geçiyordu. Bu yakın lardâdehşetliformtutmuşgörünen Belge, birinci katta misafir salonu olarak kullanılan büyücek bir oda- da, bir köşeye yerleştirilen alçak bir masanın başında ayakta duruyor ve çay fincanındaki kahvesini höpürde- tirken söz sırasını kimseciklere kap- tırmıyordu. Menderes ile refakatin- deki gözde ve seçkin zevat, Hacıbek- taşın Türbesini ziyaretten henüz dön- müşlerdi. Daldan dala atlıyan Belge, Bektaşi nefeslerinin - büyüklüğünden bahsetti. Arkasından, 1936 da Anka- rada kurulan Etnoğrafya Müzesine geçti. Hacıbektaşın Türbesinin so- yularak paha biçilmez sanat kıyme- tini haiz bütün tarihi eşyaların Et- noğrafya Müzesine nakledildiğinden ve bunun adına devrim denildiğinden dem vurdu. Halbuki hareket, kendi tabiriyle devrim değil "çevrim"di. Nihayet, devrim denince zihninin da- vet ettiği bir konuyu, uslandırılamı- yan gençliği hatırladı ve ona yüklen- di. Dişlerini gıcırdatarak hışımla, fa- kat kimlerden bahsettiğini tasrih et- meksizin "Bir yığın piç karşımıza çıkmış!" dedi. Son düelloda Mende- resin İnönü karşısındaki nin mesuliyetini paylaşan — Belgenin anlattıklarına bakılırsa, bu bahsetti- ği kimselerin gençlikle alâkası yoktu. Daha geçenlerde birisi, imtihan hak- kı için B.M.M. Dilekçe Komisyonuna müracaat etmişti. Efendim, böyle bir harekete garpta rastlanmazdı. -San- ki bir kimse, öğrenci olmakla vatan- daşlıktan çıkıyor ve kendisine bütün hukuk yolları kapanıyordu!- Belge iki nokta Üüst üste koyuyor ve her zamanki gibi cesaret ve şecaatle ka- rarını veriyordu: "Şark ile Garbı be- raber götürmek imkansızdır!" Kiırşehir tipi ceza İktidarm yüksek çevrelerinde genç- likten, devrimlerden ve bektaşilik- ten böyle bahsedildiği geçen hafta içinde büyük kafaların Üniversiteden ve üniversitelilerden duydukları ra- hatsızlık Siyasal Bilgiler Fakültesi- nin başına patlayan bir kabak olarak 17