EĞLENCE Sanatkarlar Halkın sevgilisi (Kapaktaki şarkıcı) Ota boylu, gözlüklü, makyajı iti- nayla yapılmış, pırıl pırıl bir genç kollarını yana açarak öne doğru eğil- di ve salonu tıklım tıklım dolduran seyircilere: "— Merhabaaa..." dedi. "r" harfinin üzerine hissedilir de- recede basıyordu. "Merhaba"nın so- nundaki "a" harfleri diğerlerine na- zaran daha ince bir tonda ve uzatıla- rak söylenmişti. Selâmını tamamla- dıktan sonra, elleriyle sual sorar gibi bir işaret yaptı Nasılsınız" .İyi misiniz ?.. İyi- sinizdir inşallah!" Bu defa da "s" harflerinin üzerine basarak konuşuyordu Salon bir an- da alkış sesleriyle doldu. Ön masalar- da oturan iki kişi bıyıklarını okşadı- lar. Bir kadın derin derin içini çek- ti. Sahnedeki genç adamın arkasın- da bulunan kalabalık saz heyeti Ni- havent makamından bir parça çalı- yordu. Hadise geçen haftanın ortalarında İstanbulda bir gazinoda cereyan et- ti. Genç adam Türkiyenin 1 numa- ralı alaturka ses sanatkarı Zeki Mü- rendi. Her geceki normal seansla- rından birine başlamak üzereydi. Çok ince ve pahalı bir kumaştan yapılmış, vücuduna yapışık gibi du- ran sımsıkı, beyaz renkte bir frak giymişti. PPantalonunun — üzerinden slipinin çizgileri belli oluyordu. Aya- ğında yumurta topuklu, İspanyol dansörlerinin giydiği dar, siyah, ru- gan ayakkabılar vardı. Yavaşça saza döndü ve söyliyeceği parçanın girişi- ni yapmaları için işaret etti. Salon- dan çıt çıkmıyordu. Zeki Mürenin ok- şar gibi elinde tuttuğu mikrofondan ince erkek sesiyle kalın kadın sesi karışımı, tatlı, kadife yumuşaklığın- da nağmeler hoparlörlere yayıldı. İlk üç parça ağır ve içli parçalardı. Mü- ren sazın geçiş taksimi yaptığı sıra- da gene seyırcılerıne döndü "—Bir akika.. Şim d geliyo- rummmm" dedi ve sahnenın arkasın- da kayboldu. Bir dakika sonra, üzeri pullarla işlenmiş, ışık vurdukça pı- rıl pırıl parlayan kırmızı renkte bir frak ceketi giymiş olduğu halde dön- dü. Alkıştan yer gök inliyordu. Sıra biraz daha neşeli parçalara gelmişti. Kırmızı frak da nasibini aldı. Sonra gene “"bir dakika"lar birbirini takip etti ve Zeki Mürenin üzerinde kırmı- zı, yerini yeşile, yeşil sarıya, sarı gri- ye terketti. Türkiyenin en çok sevi- len genç ses sanatkarı sahnede alâi- misemayı andırıyordu. Şarkıları iç- 28 ten okuyordu. Heyecanlanıyordu. Ge- cede binlerce lira kazanan bir profes- yonel olmasına Trağmen, hâlâ bir amatör gibi çırpınıyordu. Seyircinin alâkasını çekmek, onları eğlendirmek için yapmadığı yoktu. Hele ellerine kastanyetleri alıp, kıvrak bir İspan- yol dansözü gibi oynamağa başladı- ğında, salonun hali görülmeğe değer- di. Zeki Müren tam birbuçuk saat söyledi, güldü, güldürdü, oynadı, coş- tu, coşturdu. Dinleyicilerin bütün is- teklerini yerine getirdikten sonra saz heyetiyle birlikte sahneden sessizce çekiliverdi. Muhafizlı şarkıcı undan, hemen hemen günügününe on yıl evvel, 1 Ocak 1950 akşamı sesi ilk defa İstanbul - radyosundan Türkiyeye yayılan Zeki Müren bugün çalıştığı gazinoları servetlere kavuş- turmaktadır. Hatta iflâs etmek üzere olan bir gazino, kapısının üzerine ışıklı harflerle bu iki kelimelik ismi yazar yazamaz bütün sıkıntılarından kurtulmaktadır. Ancak, — dünyanın her yerinde olduğu gibi — Türkiyede de artık bu neviden yerleri işletenler arasındaki, rekabet yumruk, muha- fız, fedai, hatta tabancaya ihtiyaç gösterdiğinden "Servet Getiren Şar- kıcı" hem Sseansları sırasında, hem seanslarından sonra itinayla korun— tadır. Seans boyunca bir çok 'dıkkatlı göz" rakıp gazinoların, hatta şarkıcıların adamları hadise çıkarmasınlar, sahneye bir şeyler fırlatmasınlar diye — bütün masaları tarassut etmektedir. —"Şüpheli ma- sa'"ların civarı güçlü — kuvvetli gar- sonlar veya garson kılıklı kimseler tarafından çevrilmektedir. Bunlar, en ufak kıpırdanışta müdahale et- mekte, tedbirlerini almakta, yani "alâkalılar” 1 ya kargatulumba dışarı atmakta, ya da hemen, oracıkta sesi çıkmaz hale getirivermektedirler. Bu tedbirler boşuna değildir. İstanbul- da, garsonları arasında muntazam meydan kavgaları cereyan eden ga- zinolar vardır. Ankarada, bu rekabet tabancaları bir kaç defa — konuştur- muştur. Nitekim, seanstan sonra da Zeki Müren dikkatle muhafaza edilmek- tedir. Kendisiyle konuşmak isteyip de randevu alanlar sahnenin arka- sında iri kıyım, sağlam yapılı iki genç adam tarafından karşılanırlar. Bunlar, randevudan haberdar edil- mişlerdir. Son derece kibardırlar. Bir bölmeyi işaret ederek "Buradan buyrun" derler. İri kıyım gençlerin gösterdikleri kapı gazinonun kulisi- ne açılan kapıdır. Bu kapı gıcırtıyla Zeki Müren Milyonların sevgilisi açılır. Girilen yer karanlık denebile- cek kadar loştur. Tavandan sallanan kordonun ucundaki yirmibeş mum- luk kirli ampulun titrek ışığı altında ancak el yordamıyla yol bulunur. Karşıda bir merdiven vardır. Tahta- dan yapılmış ve oldukça dik bir mer- diven... Lacivert elbiseli, - yumurta topuklu ve gözleri kristal parçaları gibi parlayan esmer mihmandarların biri önde yürür, diğeri arkada. Merdiven tam yirmidört basamak- tır. Sonra biraz sağa dönülür ve dört basamak daha çıkılır. Orada boksör yapılı, adaleli ve gene lâci- vert elbiseli iki genç adamla daha karşılaşılır. Hep birlikte pembe boya- lı bir kapıya doğru yürünür. Lâcivert elbiseli dört genç adamdan en az gös- terişli olanı pembe boyalı kapıya muntazam fasılalarla üç defa vurur. İçeriden berrak ve tatlı bir ses "Evet, giriniz" der. Pembe boyalı kapı önce hafif aralanır, sonra ardına kadar açılır. Girilen oda bir hücreden farksızdır. Penceresiz odanın her tarafında ha- kim renk pembedir. Duvarlar, tavan ve hatta zemin pembedir. Sağ taraf- ta, kumaşı pembe renkte bir parava- nanın ayırdığı kısımda kendisi basit, fakat muhtevası son derece zengin bir gardrop yer almıştır. İçi rengâ- renk fraklarla doludur. Pembe boya- lı kapıdan girince tam cephede tuva- let ve komodin arası küçük bir masa göze çarpar. Sol tarafta, duvarın hemen dibindeki somyanın üzerinde pembe ve kırmızı renkleri dikkati çeken bir bornoz içinde Zeki Müren vardır. Çerçevesiz altın bir — gözlük takmıştır. Gelenleri mütebessim bir çehre ve daima tevazuyla Her tarafından sıhhat fışkıran beyaz teni terlemektedir. Güzeldir. Hare- AKİS, 10 ŞUBAT 1960