DÜNYADA OLUP BİTENLER lardı. Ancak Orgeneralin Hükümet Temsilcisiyle birlikte çöldeki Regaya Hava Üssüne, kendisine tamamen sadık adamlarının yanına -Challe bir havacıdır- çekildiğini öğrenince on- dan da ümit kalmadığını anlamışlar- dı. Tek ümit, 10. paraşütçü Tümeni- nin yeni Komutanı Tümgeneral Gra- cieux'deydi Fakat, Gracieux de iha- net etmişti. Cezayir Kolordusu Ka- rargâhında Müâssu'nün yerini alan Korgeneral Crepin, de Gaulle'e ta- mamen sadıktı. Gracieux'ye bunu böylece bildirdi. Gracieux, bu sırada, Cezayirin diğer büyük — şehirlerinde ne olup bittiğini öğrenmek istiyordu. Kısa bir zaman sonra Oran ve Cons- tantine Kolordularının Komutanları Korgeneral Gambiez ile Korgeneral Olie'nin de de Gaulle'e tam sadakat gösterdiklerini öğrendi. Hatta, işin en acayip tarafı, ifrata kaçmakta bir aralık Massu'den de ileriye — varmış olan meşhur siyasi subaylardan Tüm- general Faure bile de Gaulle'e karşı sadakatini ilân ediyor ve Albay Du- four'a yardım etmesi için bir Alpinist Dağ Alayını Cezayir şehrine doğru yola çıkardığını telliyordu. Bunun üzerine Gracieux, Tümeniyle birlikte şehri terketme emrini dinletmeyi ve çölde milliyetçilerle savaşa girişmek üzere askerlerini kamyonlara bindir- meği tercih etmişti. Sabaha karşı ise, asilerin maneviyatı, büsbütün bozul- du. Anavatandan gelen haberler, Fransızların yüzde 98inin General de Gavlle'ü desteklediklerini göste- riyordu. Komünist, Sosyalist ve Hris- tiyan sendikaların — verdikleri grev emrine tam manasıyla riayet edilmiş- ti. Grev çok kısa sürecekti ve mak- sat, bütün işçilerin, siyasi kanaatleri ne olursa olsun Cezayir faşistlerine karşı de Gaulle'ü tam olarak destek- lediklerini göstermekti. Fransanın dört bir tarafından yağan telgraflar- da, valiler her sınıf halkın yekpare bir kütle halinde Cumhurbaşkanının, ardında olduğunu bildiriyorlardı. Bu, sadece bir resmi dalkavukluk eseri değildi. Nitektim, Fransız vatandaş- çıklanmasını cak cinsten değildiler. Sendikalar, cemiyetler, siyasi partiler, talebe ve öğretmen cemiyetleri koro hâlinde de Gaulle'ü desteklediklerini bildiri- yorlardı. Tamamen Kremline bağlı olan Komünist Partisi, Arap milli- yetçilerle derhal müzakerelere giri- şilmesini istemesine rağmen de Ga- ulle'ü faşistlere karşı desteklemek emrini almıştı V. Cumhuriyet Anâya- sasına muhalefet eden Bağımsız Sos- yalist Partisi ve onun etrafında top- lanan birçok küçük sosyalist teşek- küller başta büyük devlet adamı Pi- erre Mendes - France olduğu halde 24 de Gaulle'ü desteklemeyi cumhuri- yetçilik geleneklerine olan imanla- rının en tabii bir neticesi sayıyorlar- dı. V. Cumhuriyet Anayasasını kabul eden, fakat Debre Hükümetine karşı muhalefette bulunan Sosyalist Par- tisi de başta Guy Mollet olmak üze- re, kendilerini Cezayirde 1956 da çü- rük domates yağmuruna tutanlara karşı de Gaulle'ün giriştiği mücade- lede onunla birliktiler. Hristiyan - Demokratlar da -Fransada Kilise, Cezayir işinde gayet insani ve libe- ral bir tutumun içindedir- faşistlere karşı de Gaulle'ü desteklemekteydi- ler. Golistlerin kahir ekseriyetinin de aynı yolda olduğu şüphesizdi. Mu- hafazakarlar ise, de Gaulle etrafın- da böylesine bir çoğunluğun teşekkül ettiğini görünce onlara iltihaktan başka yapacak şey bulamadılar. Fa- şist asiler işte bunu görünce hiçbir ümidin kalmadığını anladılar. Üste- lik, Cezayir Kazbasında -Müslüman mahallesi- giriştikleri —tahrik faali- yetleri, Hükümet Temsilcisi Delouv- rier'nin yerinde manevraları sayesin- de önlenmiş ve Cezayirli Araplar, bü- yük, ekseriyetleriyle bu badirede de Gâ ülle'e sadık kalmışlardı. Sadece bu dahi, müslümanların, de Gaulle'ün plebisit vaadine bel bağladıklarını göstermeğe yeterdi. B maneviyat Faşist âsilerin maneviyatının bozul- ması için bir tek gececik yetti. Daha üç gün önce Orgeneral Challe ile Delouvrier'nin şehri terkedip çö- General Challe Sadakat yemini le çekilmelerini “korkaklık" diye va- sıflandıran bu Don Kişotlar o zaman kara kara düşünmeye başladılar. İç- lerinden bir kısmının evlâdü ayali evde bekliyordu. Onların hali ne ola- caktı? Boşu boşuna ölmeğe değer miydi? Diğer bir kısmı ise, Soustel- lelerin, Bidault'ların, Challe'lerin iha- neti karşısında şimdi — yapılacak tek şeyin ilerde daha — müsait bir fırsat beklemek olduğunu söylediler. Neti- cede, Ortiz'le Lagaillarde, sabahın erken saatlerinde Albay Dufour'la tekrar temasa geçtiler. İstedikleri tek şey şerefi kurtarmaktı. Şeref kurtulursa, tek kurşun bile atmadan teslim olmağa razıydılar. Dufour, til- ki gibi bir adamdı. De Gaulle kan dö- külmemesini tercih ettiğini söyleme- miş miydi? O halde, âsilere şerefli kalacaklarını vaad etmek -hele bu sırf sözde kalacak olduktan sonra- bedava bir işti. "Peki" dedi. Fakat, ilâve etti: "De Gaulle emretmişti. Âsiler cezalandırılacaktı." Ama bu- nun da bir çaresi vardı. İsteyenler, Fransada, her suçlunun yapabildiği gibi Yabancı Lejyona kaydolunur- lardı. Bu takdirde haklarındaki taki- bat dururdu. Buna razı olmayanlar ise hapishaneyi boylayacaklarını bil- £ Lejyona yazılsalar da yine hapisha- neyi boylayacaklardı. Ertesi sabah, Cezayir halkı, işleri- ne giderken, bir Fransız Bayrağı ta- şıyan üç milisin barikatlerin üzerine çıktığını gördüler. Nöbet bekleyen paraşütçüler bayrağı görünce derhâl hazırol — vaziyetine — geçtiler. Tiz bir selâm borusu öttürüldü. Biraz sonra, — barikatlerin arka- sından paraşütçü teğmeni üniforma- sıyla sakallı Lagaillarde — görüldü. Çok mahzundu. Yavaş yavaş caddeye indi. Onu 600 tane arkadaşı takip et- ti. Lagaillarde âsilerin başına geç- ti. Hepsinin silâhları omuzdaydı. Asi taburu paraşütçü alayının sancağını selâmlayarak kısa bir geçit Tresmi yaptı ve sonra Yabancı Lejyon ka- rargâhına sevkedilmek üzere kam- yonlara bindiler. Şeref güya kurtul- muştu! Lagaillarde ise, arkadaşları çöle doğru yollanırken, Başkomutan- lık binasında gözaltına alındı. Öbür elebaşı Ortiz'in ise, lâğımların için- den bilinmeyen bir yere kaçtığı öğre- nildi. Bir serencam işte böyle bitiyor- du. İsyanın sonu Ertesi gün Pariste polis devamlı aramalar ve tevkifler yaptı. Bü- tün aşırı sağcı teşekküller sorgu hâ- kimi kararıyla kapatıldı. Asilerle birlik olduklarına dair elde delil bu- lunanlar tevkif edildi. Tevkif edilen- AKİS, 10 ŞUBAT 1960