GEÇEN YIL KURULMUŞ olan Türk Sinema Sanatçıları Derneği, ilk kongresini İstanbul Filârmoni Derneği sa- lonlarında yaptı. Epeyce hareketli ve tartışmalı geçen kongre sonunda yeni idare heyeti şu şekilde seçilmiş oldu: Başkan: Baha Gelenbevi, İkinci Başkan: Atıf Yıl- maz, Sekreter: Metin Erksan, Muhasebeci: ramanbey. SON OLARAK Orhan Kemalin Çetin Ka- "Suçlu” adındaki romanını beyaz perdeye aktaran rejisör Atıf Yılmaz, şimdi başka bir romanın sinema adaptasyonunu yapmakla meşgul: "Ölüm Perdesi", Böylelikle Ümid Denizin yarattığı Ga- zeteci Murad Davman tipi, beyaz perdede de canlan- dırılmış olacak. SERVER BEDİİNİN "Cumbadan Rumbaya" sını And Film adına prodüktör ve rejisör Turgut Demirağ film hali- ne getirmektedir. Şu günlerde çekilmesine başlanan bu filmde Karagümrüklü Deli Cemile rolü için Çolpan İl- han angaje edildi. ADI MUHTEMELEN "DEVLERİN ÖFKESİ" macera filminin hazırlıklarını olacak bir tamamlamakla meşgul olan Pesen Film bu kordela için Ayhan Işık, Neriman Köksal ve Turhan Seyfioğlu ile anlaşmıştır. Filmin re- Jisörlüğünü Nevzat Pesen yapacak. tı. Gerçekten de film bütünüyle, öte- ki filmlerimizde az rastlanılan bir sentez karakteriyle dikkati çekti. Konuda düşmanın kim olduğu belli edilmiyerek Yunanlıların yerine Ha- lifeye bağlı Kuvve-i — İnzibatiye ta- raftarlarını, Anzavur ve adamlarını koyarak sansürün — gösterme iznini verdikten sonra bile "görülen lüzum üzerine" filmi afişten kaldırma teh- likesi önlenmişti. Bu akibete uğramış bir filmin sahibi, edindiği tecrübeyle zenginleşmiş halde, salonda etrafına topladıklarına: "— Korkulacak bir şey yok, diyor- du. Hükümetin politikası değişse de filme dokunmazlar!" Sansürün hışmı Bu endişe yersiz değildir. Zira, di- ğer filmler kadar, hattâ onlardan da fazla, milli filmler sansür heyeti- nin hudutsuz kontroluna bağlıdırlar. 19 Temmuz 1939 tarihli "Filmlerin ve Film Senaryolarının Kontrolüne Dair Nizamname" ancak diktacı dev- letlerde görülen bir anlayışla bütün Türk sinemasını olduğu gibi milli filmleri de istikametlendirmekte da- ha doğrusu şaşılacak bir ısrarla isti- kametinden kaydırmaktadır. Öyle ki, bugüne kadar çevrilmiş yirmiye ya- kın milli filmimizde Kurtuluş Sava- şına ait şartları gerçekte olduğu gibi görmeğe imkân yoktur. Başka bir deyişle, Kurtuluş Savaşı filmlerimizde adeta "düşmansız bir AKİS, 10 ŞUBAT 1960 savaş” anlatılmaktadır. Sansürün o çok yuvarlak ve tehditkâr maddesin- deki "dost milletlerin hislerini renci- de etmemek" kaygısı, kraldan fazla kralcı bir tutumla son uçlarına ka- dar götürüldüğü için filmlerde Müta- reke devrine ait bir İngiliz ünifor- ması, bir Yunan üniforması görmek imkânı bile ortadan — kaldırılmıştır. Bu şartlar altında bu konuya uzan- mış senaryo yazarlarının gerçekçi ve toplumcu davranışlarla ciddi ve önemli şeyler yazmasını beklemek elbette hayali bir şey olmaktadır. O- nun için "Ankara Postası" (1928) Saraylı bir hanımla Kemalci bir su- bayın hikâyesini, "Bir Millet Uyanı- yor" (1932), Padişahçılarla Kuvayı Milliyecilerin — çatışmasını — anlatır. Belki de yine bu yüzden, bu mevsim çıkan üç filmin üçünde de düşman tarafı "Saray ve İstanbul Hükümeti" temsil etmektedir. Böylelikle sansür dostları incitmemek isterken, Kurtu- luş Savaşımızı doğrudan doğruya bir iç isyan, bir dahili harp kılığına sok- tuğunun farkında değildir. Üstelik o diktacı ve topyeküncu tutumuyla bu vaziyeti, yasak durumların sekizinci maddesi olan “"memleketin inzibat ve emniyeti bakımından zararlı" bir vaziyet olarak — görmeyişi — doğrusu şaşılacak şeydir. Kurtuluş Savaşını konu edinen Türk filmlerine bakılır- sa, bu savaş, ilkokul kitaplarında bi- le okuduğumuz gibi Türkiyeyi dört tarafından sarmış yabancı istilâcıla- ra karşı girişilmiş bir ölüm — kalım savaşı olmaktan çok Mustafa Kemal r. Gerek rejisör Nejat Saydamın "Kalpaklılar" ında, gerek Osman Sedenin "Düşman Yolları Kesti" sinde mesele seyircinin karşı- sına bu şekilde getirilmiştir. Herhal- de bundan dolayı sorumlu sayılacak- lar senaryocu ve rejisörler olamazlar. Çünkü işte Memduh Un, filminin ikin ci yarısından itibaren Kuvayi Milli- yenin gerilla savaşlarını bırakıp dü- zenizi Büyük Millet Meclisi Ordusu- nun savaşlarını çizmeğe kalkışıyor, fakat sansür icaplarına uymak zoru- yüzünden olayları bir türlü gerçek tarihi kadrosu içersine oturtamıyor- du. Bununla beraber sanatçı, rejisör olarak yine de derli toplu bir film meydana getirebilmişti. Maceralı film Film, sinemacılığımızın alâmeti fa- rikası olan kusurların — dışında, umumiyetle beğenildi. O gün sevi- nenlerden biri de prodüktörlerden Naci Duruydu. Filmin gösterilişini müteakip — kendisiyle — konuşanlara Naci Duru şöyle dedi: "— Yüzbaşı Tahsinden -Duru film tarafından 195lde çevrilmiştir- beri yeni bir milli film Üüzerinde düşünü- yorduk. Bu bakımdan enteresan bul- duğumuz Ateşten Damla teşebbüsü- ne katılmayı faydalı gördük. — Filmin çekilişi maalesef zahmetli ve üzün- tülü oldu. Mamafih neticeden mem- nunum." Neticeden memnun olanlardan bi- ri de hiç şüphesiz filmin çevrilişi sı- rasında ciddi bir kaza atlatan ve kı- rılan ayağını iyi etmek için hemen bütün yazı yatağında geçiren aktör Kenan Artundu. Kenan Artun kazayı şöyle anlattı: "— Bir harp sahnesi çekecektik. Sahne icâbı yüksekçe bir kayadan atlıyacaktık. İlkin Turgut (Özatay) atladı, sonra ben. Prova başarılıydı. Memduh (Ün) bu defa sahneyi çeke- çeğimizi söyledi. Motor kumandası üzerine Turgut atladı, arkasından ben atladım. Fakat Turgutun hafifçe sendelemesi, istikametimi değiştir- mek zorunda bıraktı beni. Yoksa, o- nun üzerine düşecektim. Düşmeye- yim derken, öteye taşların üzerine düştüm ve ilk elde ayağımın kırıldı- ğını katiyetle anlamadım. Yalnız şu- nu söyliyeyim ki, tekrar ayağa kal- kıp filmi tamamhyabıldıgımden do- layı çok memnunum. Bütün bu memnuniyetler filmin ilk gösteriliş gününü aydınlattı. Bu- nunla beraber, filmin kaderini ta- yin edecek olan asıl önemli faktör se- yircinin memnuniyetidir. Bu hususta tahminde bulunmak ise şimdilik hiç de kolay değildir. 27