Adanayı doldurmuştu. Bizzat Baş- bakan bunların hep Demokrat olmak- tan son derece Uuzak bulunduğunu farkettiğinden Belediye meydanında- ki nutkunda "aranızda elbette taraf- sızlar ve muhalifler de var" demek- ten kendisini alamadı. Nutuk, Bele- diye önüne kurulmuş olan kürsüden söylendi. Kellüm kellüm layemfa.. lenderesi dinleyenler, hakikaten Mprtada iki Türkiye bulunduğunu anlamakta gecıkmedıler Biri Hür , Menderesin iddi- kan mümkün nisbetinde -sinirlerinin müsaade ettiği nisbette- munis ko- nuştu. Ancak bir müşahede bazı kim- seleri pek güldürdü. Menderesin o gün, orada söylediği nutukla akşam radyodan nakledilen nutku ve rad- yodan nakledilen nutkuyla gece A. danalıları överken P. nin daha Muhalefet yıllarından beri gösterdikleri ve daima izhar et- tikleri sevgi" dolayısıyla teşekkür etti. Bu sevgiyi ve itimadı ilerde de izhar edeceklerinden emin bulundu- ğunu söyledi. Evet, Adanalılar 1957- de D. P. ye izhar ettikleri itimadın eşini önümüzdeki ilk seçimlerde de şüphesiz izhar edeceklerdi. — Fakat, radyoda aşağı yukarı okunan bu cümle A. A. bülteninde yer almadı. Menderes, nutuktan sonra -klasik ve hiç bir esasa dayanmayan Kalkın- ma Nutku- doğruca Vali konağına gitti. Turan Kapanlı Menderese alt kattaki ve kendisine ait yatak oda- sını hazırlatmıştı. Oda sol taraftay- dı. Gerçi aynı hazırlığı Ömer Başeğ- mez de yapmıştı, fakat, o, misafir o- larak sadece Medeni Berk ile Hasan Polatkanı ağırlayabildi. Başbakan banyo yaptı, — gömlek ve elbise değiştirdi, saçlarını taradı. Öğle yemeğine geldiğinde üzerinde lacivert çizgili bir skoç elbise vardı. Gömleği aynı stildi. Puanlı, lacivert bir kravat takmıştı. Yalnız tuvalet uzun sürmüş olmalıydı, zira Başba- kan sofraya 1 saat 20 dakika geç o- turdu. Yemek beş yüz kişilik bir zi- yafetti. Başbakan akşam Ticaret Borsası tarafından verilen başka bir ziyafete gitti. Orada kendisine altın- dan mamul bir pulluk, mala ve şa- kul hediye edildi. Adet, hediyeyi ve- renlerin bunların manasını izah et- meleriyken Menderes hediyelerin ni- çin verildiğini bizzat anlattı. Efen- dini, memleketin işleri doğru — gidi- yordu, onun için bu şakul kendisine verilmişti. Nutku dinleyenlerden biri AKİS, 6 OCAK 1960 "Sakın, doğru gitsin diye — olmasın" tarzında bir latife yaptı ve latife pek tuttu. Gösterişli geziler Alakalılar Başbakanın gelişini A- anın imar edileceği haberine baglamışlardı Meşhur Time mecmu- ası bile Menderes için- tekrarından hoşlanılmıyacak başka şeyler ara- ında- "İmarcı" dememış miydi ? Tamam! Adana da imar edilecekti ve bu iş, Menderesin gelişiyle başla- yacaktı. Başbakan, Adana Belediye- sinin istimlak — bedellerini ödeyecek parası bulunduğunu hatırlatmaktan geri kalmadı. Yoksa Menderes, pa- rasız istimlâkler yapan belediyeler de mi biliyordu? Bu sözleri dinler- Menderes notlarını gösteriyor Carnegie'ye rahmet ken Kemal Aygünün esnediği görül- dü. Adana halkının "istimlak" deni- lince neşeye garkedildiğini de gene Cumhuriyetin muhabiri tesbit et- ti ve bunu meşhur notlarına gurur- la ekledi! Hey yarabbi, insan gö- züne hususi gözlük takınca ne mü- şahedeler yapıyordu!. Takdir edilmeyen adam şbakanın Adanadakı ilk iki günü Eezılerle geçti. — Pazartesi sabahı Menderes Baraja gitti ve alakalılar- dan izahat aldı. Fakat Başbakanın -D. P. ileri gelenleri arasında "en, is- tifadeli yazar" olarak bilinen- Car- negie'yi okumuş olduğu anlaşılıyor- YURTTA OLUP BİTENLER du. Zira suallerin cevabını hazırlıklarını sorduğu gerekli hafızasına nakşetmiş bulunduğu, bü- tün muhaverelerden ortaya çıkıyor- du. Taktiğin gayesi, mutad veçhile "hayranlık uyandırmak” tı. Menderes bol bol konuştu. Fakat, doğrusu 1stenılırse geçen haftanın ortalarında bir gün — İstanbuldaki Otomobil, Kamyı on ve Lâstik acen- talarının Hiltonda tertipledikleri top- lantıda Başbakanın — hususi surette sarf ettiği bir cümleyi işitmiş olanlar için Adanada söylenilenlerin hiç biri bir yenilik ihtiva etmiyordu. O gün Menderes, Hiltonda, iki viski ara- sında -düz koyu kahverengi elbisesi, kırmızılı beyazlı kravatı ile pek şık- tı- etrafını çevirenlere "Mümkün olsa da yaptığım şeyleri şuraya dize bilsem; en kâtı yürekli- leri bile şefkate getiririm." Ancak Menderesin, karşı tarafa da bu işler için harcadığı millet parasını yığma- sı gerekirdi ve o zaman imkânların nasıl inanılmaz şekilde israf edildiği, m İktidarın başı mukayeseye yanaşmadı. Hatta, zihniyetine Adanada yeni bir delil verdi: "Ev yaparsanız, kapısının önünden gelen geçen kapısı şöyle ol- muş, penceresi böyle olmuş diye ka- apamazsanız kimse sesini . Bununla Menderes, ça- lışan ihsanların tenkide uğradığını belirtiyordu. Zaten kadrinin bilinme- diğinden, geceleri dahi uyuyamadığı halde sadece hücuma uğradığını son zamanlarda sık sık bir müdafaa silâ- hı olarak kullanmaya — başlamıştı. Ama unuttuğu bir nokta vardı: Evin kapısına, penceresine karışanlar so- kaktan geçenler değil, inşaatı kendi- sine ihale etmiş olan hakiki ev sahip- leriydi ve bu, onların en tabii hak- kıydı. Kim bilir, belki de İktidarın başı artık evin sahıbının kendisi ol- duğuna inanıyordu Nitekim Adana seyahatinin or- tasında Menderesin "takdir edilme- yen adam" ıstırabı iki hâdiseden do- layı yeniden hiddete çevrildi. "Şu Safa"nın -bir zamanların ideal arka- Kılıçlıoğlu- Yeni Sabahı seyahatini sadece tek sutunluk bir başlıkla ve iki üç cüm- . Menderes bir de- lirtmekten kendisini alama: ma daha fenası vardı: ninde Adanahlar C. H. P. ye tezahü- rat yaptılar.