Sonra hep bir ağızdan "Mapus- hane çeşmesi" söylendi. Bunu Şa- hapla güzellik kraliçesi Sunay Uslu- nun karşılıklı oyunları ve "Pulliam olmaz olasın" şarkısı takip etti. Da- vetliler dağıldığı zaman vakit gece yarısını geçmiş, yeni bir gün başla- mıştı. Şahap Balcıoğlunu hapıshane— ye yaklaştıran yeni bir gün Kapaktaki gazeteci hap Balcıoğlu 1923 yılında İstan- ulda doğmuştur. Milli Eğitim Ba- kanlığı memurlarından — Süleyman Vasfi beyin oğludur. Baba tarafından Tuncelili, ana tarafından Rumelili o- lan Şahabın kendisinden küçük bir, büyük üç kardeşi vardır. Küçük kar- deşi tanınmış karikatürist Semih Balcıoğludur. Şahap Balcıoğlu ilk, orta ve İise tahsilini Galatasarayda tamamladı. 1941 yılında Edebiyat — Fakültesine girdi, fakat bir yıl sonra babasının ölümü üzerine ayrılmak mecburiye- tinde kaldı. Balcıoğlunun basın mes- leğine atılması bu tarihe rastlar. Ön- ce Vakit, sonra Tasvir, Hürses, Ye- ni Türkiye ve Akşam gazetelerinde çalıştı. 1951 yılında yedek subay o- kuluna gitti, askerliğini bitirdikten Avrupaya çeşitli seyahatler Yurda dönünce Cumhuriyet muvaffak bir röportaj muharriri olarak şöhret yaptı. İstan- bul Gazeteciler Cemiyetinin röpartaj birinciliğini üç yıl arka arkaya ka- zandı, o zaman pek beğenilen "Şehir- de bu hafta" radyo röportajlarını da o idare ediyordu. Şahap Balcıoğlunun İktidarla ilk çatışması bu sıralarda vuku buldu. 1956 yılında Gazeteciler Cemiyeti kongresinde, yeni kabul e- dilen Basın kanunu karşısında pasif kalan milletvekili gazetecilerin Ce- miyetten ihracı ile ilgili önergeyi mü- dafaa ettiği için, İstanbul radyosun- dan — uzaklaştırıldı. Bu ilk temasın Şahap Balcıoğlu nezdinde bir "İnti- bah" uyandırdığı söylenemez. Nite- kim 1957 de Cumhuriyet gazetesi is- tihbarat şefliğinden ayrılarak genel seçimlerde C. H. P. nin Samsun ada- yı olarak çalıştı. Çok az bir farkla seçimi kaybeden Balcıoğlu tekrar Cumhuriyete avdet etti, bir müddet sonra da üç arkadaşı ile birlikte "Kim" mecmuasını çıkarmaya baş- ladı. Pulliam'ın meşhur makalesi, işte o devreye rastlar. Amerikalıların ev- vela Vatan — gazetesinde neşredilen yazısını Şahap Balcıoğlu mecmuası- na iktibasta mahzur görmedi. Unut- tuğu, Başbakan Menderesin gazeteci dava etmeyi ne kadar sevdiğiydi. Ni- tekim Menderes "Pulliam'cılar" sında Balcıoğlunu unutmadı. liam'cılığın bedeli kesindi: 16 ay! Bal- cıoğlu, bir tenzilata tabi tutulmadı. AKİS, 6 OCAK 1960 Bir ziyaretçi (;ççen hafta bunlar — cereyan eder, Şahap Balcıoğlu bavulunu hazırlar ve hapishane yollarında gazeteci tra- fiği pek kesifleşirken Babıâlide baş- ka bir hadise daha vuku buldu. Haki- katen, haftanın başlarında bir gün, saat tam 17.30 da pek şık bir adam Gazeteciler Cemiyetinin merdivenle- adımlarla — tırmanıyordu. Bordo rengi bir kravat takmıştı. Sırtında duman rengi bir elbise, ar- kasında İstanbulda yanından hiç a- yırmadığı Atıf Benderlioğlu ile Basın Yayın Umum Müdürü Altemur Kılıç vardı. Gazeteciler Cemiyetinin ikinci Ahmet Emin Yalman Duvara çarpan baş BASIN katındaki çok şık döşenmiş toplantı salonuna giren bu zat son haftalar i- çinde kendisine karşı küçük düşürücü neşriyat yaptıkları iddiasıyla tam beş gazetecinin mahkümiyetinde mü- dahil olan Başbakan Adnan Mende- resten başkası değildi. Son derece ne- şeliydi. Basın - İktidar — arasındaki havanın had gerginliğe vardığı bu günlerde Başbakanın basın mensup- ları arasına neşe getirmesini kendisi- ni yakından tanıyanlar tabii karşıla- dılar. Başbakan için neşeli, mütebes- sim ve mültefit olmak bir hasletti. Nitekim Kübalı hadisesinde de Üni- versite - İktidar münasebetleri en gergin safhada iken Başbakan mu- tad nezaketi ile işe karışmış, diş gı- cırtıları bir anda yerini tatlı tebes- sümlere terk etmişti. Mücadele elbet- te — yapılacaktı. Ama bu, İktidarla Basın temsilcileri arasında medeni münasebetlerin kesilmesini icap ettir- mezdi! O gün Gazeteciler Cemiyeti idare heyeti azaları bir eksiği ile -E- İsviçrede — bulunuyordu- karşıladılar Göğüş, Sadun Tanju, Mustafa Yücel ve Recep Bilginerden müteşekkildi. Başbakanı salonun ortasındaki büyük masanın başına oturdu. Bir tarafında Atıf Benderlioğlu, — diğer tarafında Cemiyet Başkanı Burhan Felek yer aldılar. Başbakanın sonsuz neşesine mukabil, Cemiyet azalarının yüzle- rinde sonsuz bir azim okunuyordu. Hepsi de ne yapacaklarını bilen in- sanlardı. Burhan Felek Meşrutiyet- ten beri nice siyasi fırtınalarda ka- lemini ustalıkla kullanabilmiş, mute- dil ve ağır başlı bir gazeteciydi. Za- ten dönüşleri olmıyan bir çizgi üs- tünde, tedbirli kalemini aynı memle- ket endişeleri içinde bundan sonra da sürçmeden kullanacağı muhakkaktı. Kadri Kayabal son Beynelmilel Ba- sın Bültenini gazetelere dağıtan ajan- sın sahibiydi. Hareketli haber gaze- teciliği sahasında çalışıyordu. İkti- darla direkt değil, dolayısıyle tema- sı bahis, mevzuu olabilirdi. Nitekim Beynelmilel Basın enstitüsünün teb- liğini gazetelere yayması hiç te iyi karşılamamış, mumaileyh Adliyeye buyur edilerek hafif tertip bir sorgu suâle tabi tutulmuştu. Sadun Tanju ile Ali İhsan Göğüş ise aynı potada kaynıyan aynı rotayı takip eden iki gazeteci idiler. İktidarı tenkit edi- yorlar, bu tenkitlerin — memleketin hayrına olduğuna inanıyorlardı. mayı Ön safta tutan bir gazetecilik 19