K a l1 i t e y e İstanbul Şehir Tiyatroları Edebi Heyeti şu günlerde ta- rihe karışmak üzeredir. Edebi Heyetlerin "Darülbedayi"den bu yana, par- lak olmayan bir tarihi vardır. Fakat bu tarihin parlak olmayışı, yalnız Edebi Heyetlerin kabahati değildir. Memleketimizde devamlı, zengin bir telif eser reper- tuarının mevcut olmaması, — sahnelerimizin yabancı eserlerle beslenmek zorunda kalmaları Edebi Heyet- lerin rolünü güçleştirmiştir. Çünkü tiyatroların başın- da bulunan sanat adamları, Edebi —Heyetleri, yalnız telif eser babında reylerine itibar edilir "edebiyatçı- lar" topluluğu olarak görmekten, üyelerini de "tiyatro adamı" telakki etmemekten kurtulamamışlardır. Öte yandan bizdeki Edebi Heyetler de, hele daha eski senelerde, daima "edebiyatçı" şahsiyetlerden teşkil edilmişlerdir. tikleri eserlerin "edebi" değerleriyle leri, sahne adamlarıyla aralarında her zaman çeşitli ihtilaflara yol açmıştır. Bunun en taze örneği İstan- bul Şehir Tiyatrosunda son aylar içinde başgösteren ve çok defa olduğu gibi sahne adamlarının ağır bas- masıyla neticelenen ihtilaftır. Bu anlaşmazlıkların arkasında yatan, çoğu zaman "Ben"lik davası ara sıra da şahsi kaprislerdir. Sahne adamları, — kendilerinden başka kimsenin "iyi piyes" den, diğer tabirle "tiyatro değeri olan piyes"den anla- madığı kanaatindedirler. Edebi Heyeti bir süs, ekseri- ya edebi görüşlerine, bazan dostluk duygularına, ara sıra da şahsi kaygılara kapılan, lüzumsuz yere sahne çalışmalarını geciktiren bir topluluk, tiyatroya musal- lat edilmiş bir "tufeyli" telâkki ederler. Bu tutum yal- nız Edebi Heyetlere karşı mı olmuştur? Hayır. Zaval- l1 müellif de, oynanan eserin sahibi olduğu halde, "Sen anlamazsın!" diye tiyatro dışı edilmiş, provaya alın- mamış, fikri bile sorulmamıştır. Bu sakat tutumun da çok taze örnekleri vardır... Bu şartlar içinde tiyatrola- rımızı idare eden sahne adamlarına Edebi Heyet be- ğendirmek elbette kolay değildir. Edebi Heyetlere gelince: Onların çalışmaları da, telif eserlerin dışında, pek verimli olamamıştır. Sebebi de meydandadır: Bu heyetler haftada, onbeş günde bir toplanıp bir piyes okumakla repertuar meselesini halledebilecek topluluklar olarak mütalâa edilmiş ve bu görüşle kurulmuşlardır. Bu heyetlere dahil üyelerin hariçte resmi ve hususi birçok işleri vardır. işler- den baş alabildikleri zaman gelen piyesleri okuyacak ve bir karar vereceklerdi Halbuki bir tıyatronun hele Devlet ve İstanbul tiyatroları gibi beş, altı sahnesi olan tiyatroların re- pertuarları çok geniştir. Bir tiyatroya her yıl gönde- rilen eserlerden ancak üçü beşi tiyatronun imkânları- na ve ıhtıyaçlarına uygun gelir. Halbuki senelik re- pertuar: en az yirmi, yirmibeş esere ihtiyacı vardır. Bunları aramak bulmak, getirtmek, tercüme ettirmek lâzımdır. Bunun için yabancı memleketlerdeki sahne edebiyatını, sahne —hareketlerini adım adım takibet- mek icabeder. Işte bizdeki Edebi Heyetler bunu yapamazlar ve bu ağır işi kendi vazifelerinden saymazlar. Aslına ba- karsanız senede yirmi, otuz toplantı için sembolik de- AKİS, 6 OCAK 1960 Ertuğrul Muhsin Yaman bir kulisci necek bir huzur hakkıyla çalışan ve daha ziyade "fah- ri" bir karakteri olan Edebi —Heyetlerden fazlası da beklenemez Onun için bu konuda yapılacak en doğru iş iki vazifeyi ayırmak olacaktır. Tiyatronun repertuar bakımından muhtaç olduğu yabancı eserleri arayıp, tarayıp bulacak, tiyatroda memur olarak çalışacak yabancı dil bilir bir dramaturglar heyeti kurmak. heyet üyelerine bir ücret ve tarafsızlıklarını korumak için kanuni teminat verilirse repertuarın tercüme eser kısmı en iyi şekilde halledilmiş olur. Geriye telif eser kısmı kalır. Bunun için de, ne denirse densin, Edebi Heyete lüzum vardır ve edebiyatın mühim bir kolu olan telif tiyatro eseri ancak bu sahada tanınmış şahsiyetlerden mürekkep bir Heyetin kararıyla kabul veya reddedilmelidir. Sahne — sanatının, esası olan "metn"'i seçen veya yazan kimselere tiyatro adamla- rımız sahnedeki yerlerini vermedikçe, bu dava kökün- den halledılemıyecek repertuar sıkıntısı daima çeki- lecektir. 31