Hafıza-i beşer nisyan ile malul değildir. Geçen haftanın sonunda Perşembe günü, bütün saatle- rin gece yarısını vurduğu ve hemen herkesin yanın- daki sevdiğini öpüp iyi dileklerini söylediği anda uzun- ca boylu, şuna doğru ilerledi. Yeni bir yıl başlıyordu. Yeni bir yıl ve yeni ıstıraplar.. O gece ve belki uzun zamandan beri ilk defa Beyhan Çenkci -Tevfik İleri tarafından dava edilmiş ve mahkum olmuştur- yüreğinde kinin, hıncın ve isyanın zehirini hissetti Tırnakları avuç etlerine sap- lanmıştı. Gardiyanın açtığı kapıdan içeri girdi. Oda, uyu- yan dokuz kişinin nefesiyle büsbütün kirli bir hal al- . Dipteki duvarda yanan kırmızı gece lambası, et- . Ranzasının kenarına beyaz boyay- la 5 rakamı yazılmıştı. Başucundaki yığından bir kâğıt ve kalem çekti, sonra o kör edici ışığın altında bir şey- ler karalamaya koyuldu. Hapse girmeden sadece iki ay evvel evlendiği genç karısı, melek yüzlü ama demir yü- rekli Ayşe Çenkciye yeni senenin ilk mektubunu yazı- yordu. Biliyordu ki kendisinin yüreği dağlanmış halde bulunduğu şu sırada genç karısı da, gözleri yaşlı his- lerini bir kâğıda dökmektedir. İki gün sonra birbirleri- nin mektubunu aldıklarında, Beyhan ile Ayşe aynı şey- leri düşünmüş olduklarını tatlı, ama hazin bir tebes- sümle farkettiler. Ankara Hiltonda o gün -İstanbul Hiltondakinden biraz değişik şekilde- yılbaşı sofrası akşamın yedi bu- çuğunda kuruldu. İlk Pulliamzede Ülkü Arman, geçir- diği rahatsızlıktan beri revirde yatıyordu. Beyhan Çenk- ci ise hep 10. Koğuştaydı. Öğleden sonra Ankaradaki Gazeteci teşekküllerinin temsilcileri ile iki gazetecinin bazı arkadaşları kendilerini ziyarete geldiler, hediyeler getirdiler. Hediyeler, yiyecekten ibaretti. — İstemişlerdi ki iki arkadaş, bazı kimselerin ümitlerinin aksine, bü tün bir cemiyet tarafından unutulmuş olmadıklarını, çok kişinin hakikaten kalbinde bulunduklarını hissede- rek, acı yılbaşını, bir masanın etrafında beraberce ge- çirsinler. Ama biri revirde, öteki 10. Koğuşta iki mah- küm nasıl birleşeceklerdi? Hapishane müdürü gerekli müsaadeyi esirgemedi. Beyhan Çenkci yemek için revi- re gidecek, gece yarısından sonra koğuşuna dönecekti. Bu sayede Ulusun iki çilekeş yazı işleri müdürü revirin bir odasında kurulan yılbaşı sofrasında beraber olabil- diler. İki gazeteciye bol sayıda tebrik kartı gelmişti. He- diyeler arasında ikisi kırmızı, biri beyaz üç tane de ka- ranfil vardı. Arman yatagının çevresini onlarla süsledi. Zaten Ülküye gelen kartların ekserisi iyi dileklerini bil- diren tanımadığı genç kızlardandı. Bunların bir tanesi- nin üzerinde Nasreddin Hocanın eşeğe ters binmiş bir resmi bulunuyordu. O gece resim türlü nüktelere yol açtı. Nasreddin Hoca, Ülkü ile Beyhanın sık sık andık- ları bir politikacıya benzetildi. Ülkü "Baksana" diyor- du, "Nasreddin hoca da üstad gibi eşeğe tere binmiş, nereye gittiğini görmüyor". Ama Beyhan itiraz ediyor- du: "Yok yahu, hiç olmazsa Nasreddin Hoca nereden geldiğini görüyor. Bizimki eşeğe bile yampiri yerleşmiş olacak.." AKİS, 6 OCAK 1960 Ankara Merkez Cezaevi Yeni yıllar, Mesut yıllar, iyi yıllar Beyfendi! Masanın etrafına beş kişi oturuldu. Gazetecilerin misafirleri revirin üç sakiniydi. Fakat masaya altı is- kemle konmuştu. Boş olanı Beyhanın yanındaydı. Ar- kadaşları "Bu, Ayşenin" dediler, "Bu gece mutlaka bü- tün varlığıyla senin yanındadır, kızcağızı ayakta bırak- mak olmaz". O zaman Beyhan sıcak bir şeylerin gözle- rinden yüreğine doğru döküldüğünü hissetti. Kendisi de, bütün varlığıyla Ayşesinin yanında değil miydi? Yemek neşeli geçti. Herkes bir şeyler anlatıyor, ar- kadaşlarını oyalamaya çalışıyordu. Gazetecilerin mi- safirlerinden biri şişman bir Amerikalıydı. Onunla hay- li eğlenildi. Sonra, revirin büyük salonuna geçildi. Ora- da, bütün diğer mahkümlarla beraber konuşuldu, konu- şuldu, konuşuldu.. Zaten hapishanelerde konuşmaktan başka ne yapılır ki.. Evvela mevlit dinlenildi, arkadan radyonun yılbaşı programı. Her gece saat onda kapa- nan radyonun bu gece daha uzun müddet açık kalma- sına müsaade edilmişti. Bozuk hoparlör kasvetli havayı dağıtabilmek için uğraştı durdu. man zaman, konuşmalar sönüyor, herkes hayal- lerine dalıyordu. Beyhan, iki yıl evvel Pariste olduğunu hatırladı. Pariste yılbaşı! Bu geceye nazaran ne kadar farklı bir geceydi.. Ülkü delicesine eğlendiği akşamları düşünüyordu. Vakit gece yarısını bulurken Ülkü, gösterişli bir neşeyle "Şimdi, pastaları yiyeceğiz" diye fırladı. İki büyük pasta vardı, biri Ulus gazetesindendi, diğeri Ulkü- nün anacığından. Genç Arman “Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar" dedi. Beyhanla bakıştılar. Hayır, söz pek de doğru değildi. İkisi için de başka ağlayanlar var- dı. Tıpkı aynı geceyi Kemaliyede geçiren Yusuf Ziya Âdemhan, İzmirde geçiren Tarık Halulu ve başka ha- pıshanelerın başka koğuşlarında yatan gazeteciler için ağlayanlar bulunduğu gibi. Ertesi gün, Tevfik İleri bir tebrik kartı aldı. Kartta, ailesiyle birlikte "rahat bir yıl" geçirmesi temenni edi- liyordu. Kartın altındaki imza Bayhan Çenkciydi.