Haftanın içinden Muhteşem Ypyeni bir hayat tarzını denemenin şevki ve inanıl- maz heyacanı içinde bir milletin bütün ümitlerini, ideallerini kendisine bayrak yaparak — siyasetimizde mevki alan D. P. bu hafta kuruluşunun ondördüncü yı- lını idrak ediyor. Bırakınız siyasi teşekkülleri, insan ömründe dahi fazla mâna ifade etmeyen bu öndört yılın sonunda D. P. memleket mukadderatına on sene- denberi hakim bir iktidar partisidir. Medeni cemiyet- lerin tarihinde, böylesine harikulade bir gelişmeyi ger- çekleştirmiş siyasi partileri saymak için iki elin par- makları şüphesiz ki çoktur Sadece dört yıl içinde seç- men vatandaşa, maddi sa manevi sahada, daha iyi şartları ancak kendısının gerçekleştırebılecegı ze- habını vermek.. Bunun, tekrarı pek müşkül, hatta im- kansız bir marifet olduğunu mutlaka, kabul etmek la- zımdır. Siyasi teşekküllere nazaran çok daha süratle boy atan insanlar dahi dört yaşına geldiklerinde an- cak bir fidenin ırtıfaına erişirler, kelimelerden son de- rece basit cümleler maya muvaffak olurlar ve ta- kip ettikleri mantık sılsılesı bazen akılları durdurur hal almakla beraber, aslında iptidailikten tek bir adım ileri gitmez. Son on yıl içinde bu "harikulade gelişme" müşa- hitlerin dikkat nazarından kaçmış değildir. Meselenin sosyal cephesi üzerine dikkatle eğilinmiştir ve bazı neticeler gürültülü şekilde belirtilmiştir. Neticeler, si- yasi kanaatlere göre değişik olmuştur. Bazı kimseler, başarının sırrını Demokrat liderlerin maharetinde ara- mışlardır. Diğerleri hakiki sebebi, o tarihte iktidarı elde tutan Halkçı liderlerin zihniyetine bağlamıştır. İki görüşte de doğru bir taraf bulunduğu muhakkak- tır. Demokrat liderler böylesine mahir, Halkçı lider- ler bu derece müsamahalı ve Demokrasıyı Türkiyede yerleştirmeye kat'i olarak azimli bulunmasalardı çok muhtemeldir ki 1950 mucizesi bu topraklar üzerinde gerçekleşmezdi. Fakat bütün bunların üstünde Kema- list rejimin daima Demokrasiye müteveccih bir isti- kamet güttüğünü, faşist ya da komünist rejimlerin aksine bünyesinde müstakbel bir demokratik sistemin tohumları taşıdığını hesaba katmamak D. P. nin ba- şarısına mistik mâhiyet vermek gibi hatalı teşhislere yol açar. Bu bakımdan, bütün inanılmaz gorunuşlerıne rağmen son ondört yılın hâdiselerini mantık zaviye- sinden izah etmek imkânsız değildir. Ta ki insan, De- mokrasinin hakikaten Atatürk inkılâplarının sonuncu- su olduğunu kabul edecek kadar iz'an sahibi bulunsun. İnkılâplarımız, kül halinde, bir gayeye mütevec- cihtir: Cemiyetimize batılı düzenini vermek. Yoksa şapka İnkılâbının sırf Türklerin başında şapka bulun- sun, harf inkılâbının Türkler lâtin harfleriyle yazsın- lar ve Madeni Kanunun Türkler dört karı almasınlar diye hayatımıza sokulduğunu sanmak meseleye pek sathi şekilde bakmak olur. Bu bakımdan Demokrasi inkılâbını, mahiyeti itibariyle bütün öteki inkılâplardan ayırdetmek manasızdır. Gerçi ilk görünüşte "Kanun zoruyla şapka giyilir ama, kanun yoluyla Demokrasi maz" tarzında bir itirazın haklı zannedilmesi için se- bepler vardır Fakat "kanun — zoruyla değiştirmek olduğu hatırlanırsa -itirazın esaslı bir te- AKİS, 6 OCAK 1960 Fiyasko mele dayanmadığı derhal farkedilir. Nitekim Demok- rasi de inkılaplarımızın normal processus'ünü takip etmiş, hayatımıza yukardan gelen bir kararla sokul- muştur. Ama Demokrasi de pek âlâ o yukardan gelen karardan sonra şapkanın takip ettiği yolu takibedebi- lir, cemiyetimizin nizâmlarından biri haline gelir, na- sıl artık Türkiyede şapkadan başka bir serpuş giyil- mesi düşünülmezse siyasi sistem olarak da Demokra- siden farklı bir sistem hatıra — getirilmezdi. kabul ettirmek için ilk şart $ mokrasiyi kabul ettirmek, için ilk şart serbest bir se- çimle iktidarın el değiştirmesiydi. Bu ilk şartların iki- si de gerçekleşmiş, fakat ondan sonra tutulan istika- met iki inkılapta farklı olmuştur. Demokrat liderler- de Tarihin asla affetmeyeceği budur ve bu yüzdendir ki "D. P. Tecrübesi" cemıyetımız için ebediyen bir acı tecrübe olarak kalacaktı Aslında hüsran, Demokrasinin öteki inkılâplardan gene de bir noktada değişiklik göstermesinin neticesi- dir. Öteki bütün inkılâpların yaratıcıları inkilapların bekçileri olmuşlardır. Yüreklerinin bütün samimiyetiyle inanarak giriştikleri hamlelerin üzerine bizzat titremişler- ler, o hamlelerin en zayıf anlarında dikkat kesilmişler, onlara ancak narin filizlere gösterilen ihtimamı göster- mişlerdir. Demokrasi inkılâbında buna imkân yoktu. Demokrasi inkılâbında, hâdisenin mahiyeti icabı, atan- la tohumu yeşerten başka kimseler olacaktı. "Güdümlü Demokrâsi"nin bir ucube olmasının sebebi budur. Or- tada elbette ki bir tehlike vardı, ama nihayet bu tehli- keyi göze almaksızın tohumun normal meyvasını elde etmenin imkânı yoktu. Ondört yıl evvel, Atatürk inkılâplarının sonuncusu olan Demokrasiyi gerçekleştirmekte idealistlerin elzem yardımcılığı vazifesiyle ortaya çıkan D u ondört yılın sonunda istisnasız her sahada tam bir başarısızlık- la karşı karşıyadır. Cemiyetimizin normal ölçüleri degış- tirilmiş, memleket hayatında sarılması son derece müş- kül vâhim yaralar açılmış, telafisi uzun yılların fedakar- ca gayretini isteyen büyük zararlara sebep olunmuştur. Ele geçen imkânlar bakımından Cumhuriyetimizin altın devrini teşkil eden bir devrede fırsatlar cömertcesine heba edilmiş, sosyal hayatımızda müsbete doğru gelişme kaydetmemiz böylesine kolayken tehlikeli ve kötü to- humlardan başka şey atılamamıştır. D. P. nin, son on yılı hakikaten inanmış kimselerin sevk ve idaresi al- tında geçirmemiş olmasına, büyük talihsizliğimiz diye yanmamız gerekmektedir. Onlar biraz değişik çıksalar- dı bugün, cemiyet olarak, 1950 de bulunduğumuz nokta- nın fersah fersah ilerisinde mevki alırdık. Halbuki şim- di, her şeye yeni baştan başlamamız gerekiyor. Bu ka- dar emek, bu kadar gayret, bunca fedakârlık gene tek- rarlanacaklır Atatürk inkılâplarının sonuncusu, De- mokrasi bakımından belki henüz 1946 nın değil ama, 1950 nin mutlaka gerisine atılmış bulunuyoruz. Ümit ve cesaret veren, yepyeni bir neslin 1946 nın şevk ve he- yecanını yuregınde aynen duyması D. P. nin çoktan ter- kettiği bayrağı bugün D. P. nin dışında azimle dalga- landırmakta olmasıdır. D. P. bu kuvvete dayanamaya- cak ve hak ettiği akıbete mutlaka uğrayacaktır.