BASIN larak dahi değil, Gazeteciler Cemiye- ti İdare Heyeti olarak yapılan bir temasın üzerine gizliliğin perdesini örtmekte ne fayda vardı? Hele bu perdenin sebebi olarak "Basının ali menfaatleri" adlı hikâye ortaya çı- karılınca akıllara — gayrıihtiyari meşum kelime geldi: Pazarlık!" Elbette ki İdare Heyetini teşkil edenler bir pazarlık yapacak tıynette kimseler değildi. — Üstelik, ellerinde satacak bir şeyleri de yoktu. Ama bir anda Babıâliye o yolda bir hava üf- lendi. Nitekim bir kaç gün sonra "Her İktidarın taraftarı" —Peyami Safa Başbakanın yeni temaslarını övdü ve bundan hayırlı neticeler çıkacağını bildirdi. Hele gazetelerde C. H. P. aleyhtarı bir edanın aynı — zamana rastlaması hadisenin hakiki talihsiz- liğini teşkil etti. Doğrusu istenilirse bu edanın suniliği, üstünden akıyor- du. "Demek ki" dendi, "Başbakanla devam edeceği bildirilen temaslarda C.H.P.aleyhtarıedalı gazeteler mi- sal olarak gösterilecek ve Basının her iki tarafa da vurduğu bu suretle Menderese ispat edilecek, kendi- sinden Basın Hürriyeti mevzuunda hilaflar talep edilecek". "Unutulan Temyiz hakimlerinin emekliye sevke- dilmesinin memlekette yarattığı ge- niş akisler karşısında Başbakanın o zamanki Temyiz Başkanı meşhur Bedri Kökeri kabul ederek ondan yu- muşak bir beyanat vermesini istedi- ği -bir kaç ay sonra da üstadı emek- liye sevkettiği-, hâdisesinin kopardığı gürültü üzerine Üniversite- ye giderek Profesörlerin yemeğinde bulunduğu radyonun meşhur Kooperatif havadisini yayın- ladığı, Uşak vak'alarının beyazları karşısında umumi efkâr hareketle- nince meşhur "Pazarlık hareketi"nin teşvik edildiğiydi. Gariptir, yeni te- maslar Yalmanın ve arkadaşlarının hapsedileceği haberi üzerine sadece Türkiye çapında değil, dünya çapında bir bombardımanın Menderes iktida- rına tevcih edildiği ana tesadüf edi- yordu. o,T Bunların bir mâna ifade etmediği muhakkaktı! Her hâlde, tesadüfler- den ibaretti. Ama gene de, "Gizlilik"in i ânası yoktu bir m İtibar meselesi E.(ına mukabil, Basınla alâkalı baş- a bir hâdise gizlilik değil, tam bir alâyiş içinde cerayan etti. Haki- katen Başbakanın Gazeteciler Cemi- yetini ziyaret ettiği gün Cumhuriyet gazetesinin istihbarat odasında tele- fon çaldı. Muhabirler, toplanmış ko- nuşuyorlardı. Hattın karşıtarafında Anadolu Ajansından Muzaffer Celâ- sun vardı. Cumhuriyet muhabirinin hatırını sorduktan sonra "Yahu" di- ye lafın arkasına sıkıştırdı. "Ahmet 22 Şahap Balcıoğlu Yolcu yolunda gerek Emin Yalman ne zaman geliyor?" Hükümetin yarı resmi ajansının mah- kum -ve tabii ajans tarafından afo- gazeteciyi sorması muhabirini şaşırtmıştı. aklına bir oyun geldi. Yalmanın o gün saat 13 de Yeşilköye geleceğini bildirdi. Kendisi de yanına foto muhabirini alarak hava alanının yolunu tuttu. Anadolu ajansı haberi alınca ajans olarak yapılması icap eden şeyleri doğrusu yapmıştı! Hava alanı polislerle doluydu. Eli coplu, beli gaz bombalı bir hazır kuvvet ekibi meydanın iç hatlar ka- pısındaki holde bekliyordu. Birinci Şubenin sivil polis memurları da gümrük salonunda oturuyorlardı. Ga- zetecileri asıl şaşırtan Emniyet Müdü- rünün 0004 plakalı lüks Chevrolet'si- HERKES OKUYOR ni meydanda görmek oldu. Gerçek- ten Faruk Oktay yanında Emniyet Müdür Muavini Yaşar Yiğit olduğu halde Ahmet Emini İstikbal için ge- lenler arasındaydı! Emniyet müdürü alınan emnıyet tedbirlerini bizzat gözden cu uçaklarını, dikkatle takip ettiler. Meydanda hâdise -İkinci bir Rıhtım Hâdisesi- çıkması için Emniyet bü- tün hazırlığını yapmış görünüyordu. Ahmet Emini karşılamaya gelen eki- bin pek az farkla Galata Rıhtımın- daki ekip oluşu gazetecilerin gözünü korkutmuştu. Ne yazık ki Ahmet Emin hiç bir uçaktan çıkmadı ve Cumhuriyet muhabirinin oyununa gelen Emniyet kuvvetleri geri dön- düler. Polis tedbirleri Ahmet Emin Yalmanı Üniversitelilerin karşılaya- cağı şayiaları üzerine alınmıştı. An- cak Üniversitelilerde akıl olduğu için Ahmet Eminin hangi uçakla, gelece- ğini adamakıllı tahkik etmeden mey- gününden itibaren "Belki Yalman çı- kar" diye Beyrut ve Tahran istika- metinden gelen bütün uçakları bekle- diler. Bu karşılama törenlerinden biha- ber olan Ahmet Emin Yalman ise an- cak pazar günü saat 9,50 de bir Pan American uçağı ile piste indi. Grili beyazlı bir pardesü giymişti. Bir ba- sın mensubu olan karısı Rezzan E- min Yalman şık kürkü ile yanınday- dı. Oğluyla öpüştü. Karşılamağa ge- len Babıâli mensuplarının ve aile dostlarının elini sıktı. Neşeliydi. A- kıncı ruhunun ateşini muhafaza etti- ği, hayır kuvvetlerinin şer kuvvetle- rini bir gün yeneceğine dair imânını kaybetmediği belli oluyordu! Zaten Türk gazeteciliği yüz senedir hürri- yet mücadelesine devam edıyordu Kendisi de fiilen kırk senedir bu m cadelenin içindeydi. "Maruz kaldıgı akıbet te bu mücadelenin neticesi" idi. Bunları söyledi ve ilâve etti: Şim- dilik niyeti mehil talebinde bulun- maktı! Cefa arkadaşları Selâmi Ak- pınar ile Naim Tirali ise son derece metindiler ve yakın istikbali tam bir cesaretle karşılıyorlardı. Hadiseden iki gün sonra, başka bir neslin insanı genç Şahap Balcıoğ- lu 16 ay ikamet etmek üzere hapis- hane yolundaydı. Böylece yurdun —orasında bura- sında kalkınma nutukları atılırken en basit tenkid sesini yükseltenler hapishanedeki kalkınmayı müşahe- deye memur ediliyorlardı. AKİS, 6 OCAK 1960