kadrolarına giremiyeceklerini anlı- . yanlar, yazı boş geçirmemek için film şırketlerının kapılarını aşındırmaga başlamışlardır Bu arada ne turne, ne de film şansı olmayzmlar Beledıye Tiyatrosu olarak bir ödev yü ini p. Gülhe yazın hile İstanbullulara hizmet ettiklerini iddia edebileceklerdir.. Oynamağa karar yerdıklerı ve provasına başladıkları oyun da eza nunu"dur Onların anaatın. ce halk bu tarz oyunları istemeki bunu oynarlarsa para kazanabıleceklerdı Bu da faaliyet eza Kanunu'nun hazırlıkları iler-lerken. "Üvey Babam" gibi istimlak kurbanı Aksaray lü unde, tu m Ş, Teni Tiyatroda — perçinl i lir müsbet bir v dvılı Şehır Tıyatrosu adı altında semt sinemalarının ozlu sahnelerinde oynamak; sanatı köşe bucaga goturme babmda hayır, lı bir iştir diye arılmış ve oyunun afışı Kadıkoy duvarlarını suslemege başl m sına erken başlamış ve en erken dersını alan bir heyet olarak — Ankaradan İs-tanbula dönmüştür. Karaca Tiyatro, "Cam Kırıkları ndan sonra — "Hatıra ri" — macerasının kuvvetlendirdiği, artık dram oy» namamak e bu yüzden kaybedilen prestiji yenıden kazanmak kararı ile ve Bay Karacaya göre ahu gerçe an: değeri taşıyan "Mahut Heykel", "Masif İskemle" gibi oyunlarla TNEYI ursadan başlamağa hazırlan- maktadır! - İstanbul Tıyatrolarının şehir dahili turnelerinde önemli bir gelir kaynağı — sayılan — Ka dıkoy seyırcısı Sureyya Operetinden sonra ü-çüncü defa bir prömiyere ş olmak bahtlılığına ermiş bulunuyor. İki sene evvel Dormenin "Papaz Kaçtı" ile tazelediği bu yol, b Oda Tiyatrosu, turneye bu arada Kıbrısa gideceği için mevsim sonu bile olsa bir A- dı gere k pankartlarda oyunun yazarı hakkında verilmemektedir. Oyuncuların bıle kartları azal ilân edildiği afiş ve pankartlarda rın ihmal edilmesi insana ister istemez, tiyatro yöneticilerinin " " oyunu: ynı attıkları yazarı, bu — sefer afiş pankartlardan kaldıran Oda trosu yöneticileri, her halde bu hareketle tıyatro anlayışlarının ileriliğin göstermel istediler! Bu be lkı e dıger sanat kollarım yavı yavaş deformasyonun tiyatroda da ya- AKİS, 31 MAYIS 1958 Tiyatromuzun Meseleleri Adilik Bahsi Refik ERDURAN Bugün bütün dünyada bir tiyatro buhranı var. Birçok memleketlerde tiyatro emekte gerılemedıgı bırk aç erde de duraklamış halde. Dünyanın , bu san'atın altın çağlarını hatırlatan tiyatrolar yok mu? Tiyatronun işini sinema mı bitirecek, ' televizyon mu?" münakaşaları her tarafta almış yürümüş. Batının en büyük tenkitçileri tiyatronun nabzını yoklayıp göğsünü dinlemekle, akıbeti üstünde kafa yormakla meşgul. İncelemeler sonunda beliren teşhisler arasında bu satırların yazarına en açık, en akla yakın ye gerçeklere en uygun görüneni şöyle hülasa edilebilir; "Ölmekte olan tiyatro değil, sadece tiyatronun bugünkü tarzıdır. Geçen asrın sonlarına doğru Ibsen'le başlamış bulunan ve o devrin popüler fakat saçma sapan tıyat osuna karşı bir aksulamel teşkil eden bu ente llektuel temayullu tarz, seyirciyi sarsrnak azal ak, ve her piyeste bir tez ileri sürmek arzu: undan doğmuştur. Bu yüzden hiçbir zaman buyu kütleye cazıp gelme eğe peşıne mahkümdur. Üstelik karakter ve vaka unsurunun tabit kaynaşmasından bir tema çıkaracak yerde bu iki unsuru önceden kararlaştırılmış bir teze uydurmağa çalışmak gibi teknik bakımdan hatalı bir temeli vardı. Halen tıyatromuz bu iki ana hususiyetinin cezasını çekmektedir: hem kutlelerden rağbet görmüyor, hem de klasıklerle boy ölçüşecek şaheserler dogurmu ikatler bu ü 'yüzde yüz desteklemektedır Tarihte halktan Zıyade kuçuk bir fikir arıstokrasısının zevkine dayanmak nıyetıyl ortaya ç: kan b yük şaheserler vermiş bir tek tiyatro yoktur. Bize di çok "ince" çok "seviyeli" adeta ulvi gelen eski Yunan piyesleri ve Şhakespeareın şaheserleri, büyük kısmını "ayak takımı" dediğimiz kaba ve cahil gurubun teşkil ettiği muazzam kalabalıkların hoşuna gıtmek üzere yaZılmıştı Temsil mahalleri çarşı pazar gibi patır-dılı ve hiç te nezih olmayan yerlerdi. Piyesler de bugünkü tiyatro- A, muz için yazan bir müellifin eserine koymağı aklından bile geçire-miyeceği kadar kanlı melodramatık, "teatral" vak'alarla doluydu: Trajedilerde feci cinayetler, intiharlar» düellolar mal keşfetmeler, hortlakl r, budur: ürik, sakin, çıtkırıldım bir sanat değildir. Yazar kabılıyetlıyse hem halkı büyüler hem de eserine derinlik ve şiiriyet katar, (zamanımızda meselâ Şarlo'nun filmlerinde yaptığı gibi) Nıtekım Batı yarım asırdır takip ettiği yolun yanlış olduğunu hissetmeğe yatı royu, eskısı gibi büyük kütlenin rağbetine kavuşturacak usuller aramaga başl eyken bizde bazı aydınlar halkın ragbetını tıyatro ıçın alçaltıcı ve ucuzlatıcı bir tesir saymakta, "Bir piyesin" tutulm; mühimdir, sanat değeri mi? gibi peşin hükümlü soruları tartışmaktadırlar Halbukı yapmamız gereken şey Batıda başlayan bu araştırmaya kendi üslubumuzda ve kendi imkânlarımızla katılmaktır- Antı alya yakınındaki Belkıs (Aspandos) Tıyatrosu on beş binden fazla seyirci n köylülerle tıklım i i mal tan arıp. Anadolu hi am kalabalıklar halinde toplayacak bir tiyatro tarzı bulabilsek dunyayı duşunduren problem burada çözülmüş olur. pılabileceğinin ilk ışaretlerınden bırıdır dik mi? Belki de dünyada ilk defa kiyede n a Tiyatrosunda gerçek bır tiyatro "lk (;tylînunk tetlaşı ve acemiliği hamlesi yapılacak ve ışık dekor, yazar, ozruy;cno lrlnglsîleğî enâr;, ğfğ arîn?;;r; fgrl;îcıl)](’)ğğğllrcğluggblrîşehğîîîîfab ğlki ]âlğ bakımından Oda Tıyatrosu yöneticileri yazarı değil de. yazarın adını yok etmekle için hiç te ıyı'not olmamaktadır. Hele apılacaktır! Ho bizler, bu mevsim hafif oyunları ile ün salmış İstanbul v yazparı okş eden güce oyunlar Ses Operetlerinin bile afişlerinde' yazar ğ,eyretme- y y adı ihmal edilmezken... 33