alakadar oldular. Bizzat savcıya emir verdiler. Böylece Savcının müsadesi ile arkadaşlarımızla görüşmek şim- di mümkün olacaktır." Bu sözler, bilhassa Ankaralı ga- zetecirin dudaklarını ısırmalarına sebeb oldu. Bu ne sürat, ne kolayhk— tı! Hemen hepsinin gozlerının Öönün- den, ziyaret günlerinde — hapishane kapısı önünde öldürdükleri — saatler geçti. Bu kapıdan kaç defa — arka- daşlarım göremeden geri döndükle- rini hatırladılar. Bir takım delegeler iyi nüfuz ettiler. Hatta içlerinden bi- ri dayanamadı ve " Bravo üstat! Ama bu kol lık neden? Onu da söylesene?" bağırdı. Mekki geçiştirdi Federasyonun siyasi hiç bir kas- tı olmadı. Delegeler, sırf — mesleki dertlerini ve meselelermı halledebile- cek bir teşkilat kurmanın hazzı için- deydiler. Bu dertlerin ve — davaların parti farkı gözetilmeden — muhalifi, muvafığı, müstakili hep birlikte hal- ledilmesini arzuluyorlardı. Cezaevini ziyaret edecek heyete Mekki Sait bu- nun için sokulmak istenmişti. İhsan Ada da öyle. Mühim olan. ertesi gün çıkan gazetelerde şöyle bir resmin intişar etmesiydi: Ön plânda Mekki Sait, İhsan Ada ve Bekır Akımsar -tarafsız bir gazeteci- yanyana. Ar- kada bir tabela "T. C. Ankara Mer- kez Cöezaevi." ay- diye Suali Sait, gülümsiyerek Dışı sizi İçi bizi ongrenin bütün havasına, bu fo- toğraftaki tabloya uygun bir fa- aliyet hakim oldu. Siyasi düşünce- ler katiyyen itibar bulmadı Göz ö- nünde tutulan meseleler yalnız ve yalnız mesleki dert ve — davalardan ibaret kaldı Nitekim İzmir ve An- kara — Sendikacılarının — okudukları tebliğlerde, yapılan konuşmalarda sadece bunlardan bahsedildi, bunla- rın dışında bir gaye gudulmedi Ger- çi seçimler sırasında bazı politik ce- reyan müntesipleri işlerine gelen bazı adları ileri sürdüler ama bunlara da itibar eden bulunmadı. Nitekim se- çimlerde en çok rey alanlar daha ge- çenlerde on ay hapse mahküm edilen Ulus yazarı Altan Öymen ile hakkın- da yirmiden fazla dava açılan. De- mokrat İzmir Gazetesi Neşriyat Mü- dürü Şeref Bakşık oldu. Ama delege- ler bunları muhalif tanıdıkları için mi seçtiler? Hayır. Onların mesleki davalardaki çalışmalarına bakmışlar, birinin Ankara, diğerinin İzmir Ga- zeteciler Sendikası Başkam olması- nı, dikkate almışlardı. Nitekim neti- cede, Federasyonun en mühim mev- kiini teşkil eden Genel Sekreterlik vazifesi,de İktidar sempatizanı diye tanınan — Murat Kayıhanlıya verildi. Tabii ki onu oraya seçenler de Kayı- hanlının iktidar sempatizanlığını de- ğil, tecrübeli bir sendikacı olduğunu düşündüler. Gazeteciler mesleklerini ve mes- leki dâvalarını herşeyden Üstün tu- tuyorlardı. AKİS, 31 MAYIS 1958 CEMİYET Celal Bayarın 75 yaşına gelmesi münasebetiyle, Zaferde bir yazı yayınlandı. Yazının muharriri Cehdi Sahingiray, yıldönümü sofrasında yer almış. Bu sofrada, babasını görmüş, Talat Paşayı görmüş, Galip Hocayı görmüş, istila ordularından kurtulu- şun sevincini içinde duymuş, Milli ekonomimizin kuruluşu ile itibarımı- zın yükselmesini tekrar tekrar hisset- miş, Demokrasinin ruhunu ayırmış, Atatürkü inkılâp meşalesinin — ışığı ile parlarken görmüş. Yazı s öyle bi- tiyor: "Allah bana ömür verdıgı tak- dirde yüzüncü yıldönümünü kutlarken gene Umurbeydeki o evde Bayarın yanında bulunmak saadet ve mazha- Güzel elbise Fena teşhir rıyetıne erışeceg Şahıngıray kırk — yaşında kadard * Musiki ruhun giıdasıdır derler. Ga- liba musiki aynı zamanda, dost- luk perçinleme âleti de. — Bu hafta pazartesi akşamı Rus elçiliğinin bah- çesindeki bir çardak altında hem dünya politikası hem bizim için poli- tika "bahar aksamı" yaşadı. Aynı masanın etrafında yer silmiş olanlar- dan işte bir kaçı: İsmet İnönü, Fa- tin Rüştü Zorlu, Rus büyü i Amerika 'büyük elçisi, yük elçisi. Gardenparti, misafir Rus piyanistti Pavel Serebryakov'un şere- fine veriliyordu. Tabii partiden ev- vel piyanist. musikisiyle bütün kalp- leri yumuşattı. Mankenliğin ayrı bir meslek ol- duğu, bir defa daha ortaya çık- tı. Brüksel sergısındekı pavyonumuz- da yapılacak defile için İstanbuldaki Olgunlaştırma Enstitüsü gibi Anka- radaki Enstitü de nefis elbiseler ha- zırlamış. Bunları geçen, haftanın so- nunda başkent meraklılarına göster- di. Ama o canım elbiseleri, güzellik- ten yana fazla bir noksanları bulun- masa da mankenlikten yana öylesine acemi, öylesine sakar tavırlı Uç genç hanım teşhir etti ki seyredenlerin içi paralandı. Acaba bunlara Bruk— sele — hareketle rınden evvel ra, elbiselere yazık olacak da... İstanbulun eski valisi Mümtaz Tar- han geçenlerde Ankaraya geldi. Tabii ilk işi, Eğitim Derneği Koleji- ni ziyaret oldu. Öğretmenlerle ko- nuştu, Öğrencilerle konuştu. Ziyaret o kadar heyecan yarattı ki. ağlayan- lar bile oldu. Ama bu sevinç ağla- ması mı, yoksa keder ağlaması mıy- dı, herkes anlayamadı. I smet İnönü bu hafta Ankaradan Yeşilköye — gelince meydandakiler -alışkanlık!- kuyruk oldular İtibarı her gün biraz daha artan, görünüşü ise her gün biraz daha gençleşen es- ki Cumhurbaşkanının elini öpmek istiyorlardı. Ama İsmet İnönü hiç bi- rine elini öptürmedi, hepsinin elini sıktı. Sonra da, kıskandırmak ister- cesine dört yaşındakı küçük torunu Hayri İnönünün elini yakalayıp, du- daklarına değdirdi. Etraftaki bir çok "meraklı vatandaş" bunda gizli bir mana olacağını sanarak hâdiseyi ra- poruna yazıp yazmamayı düşündü ama, gizli manaya nüfuz edemedi- ğinden ekserisi vazgeçti. 29