yetleriyle ko eden Partilililer başla_mışlardır. temsil ngrelere gitmeye İsmail Rüştil Aksalın ilçe ilçe dola- şıp toz toprak ha tenvir ettiği, bir hakikattir. içinde — kongrelerde Ikı iktisadi ve mali meselelerde inanması güç de olsa Hıfzı Oğuz Bekata, Ankaranın bir çok mahallesini fiilen fethetmiştir. Cemil Said Barlası kâh İstanbulda Partili gençlerle konuşur- ken kâh bir seminer yaparken, kâh Yozgatta veya Gaziantepte iki "adli so de rgu" arasında teşkilâtla temas e- rken görmek kabildir. Ne olmuştur da Eski Parti, isten içe hayırlı yolda bir sarsıntıma içi- ne girmiştir? Taze kan cevabını vermek için, Bu sualin seçimlerden biraz evvele gitmek lâzımdır. o İsmet İnönü, toplanmıştı. mekteplilerin kep giyme, pek benzeyen bir törendi. fark, o gün orada berat nı masıydı. 1957 kışıydı. C. H. P. nin zamanki Genel Merkezine, başta kalabalık — Partilililer Bir tören vardı. Bu, törenine Aradaki alacak ola- n bir talebe değil, bir Profesör ol- Hakikaten, İsmi bütün memlekette, en çok İktidar sayesin- de malüm hale gelmiş bulunan Tur- han Feyzioğlu, törenle C. H. P. li ol- du. Partiye girdi. Partiye girişinin bu kadar uyandırması, C. Ama kısa zamanda görüldü ki, le Nihayet bir şahsın gürültü yadırganmadı değil. ye daha kimler girmişti? bir törene taraftar davranmış Ci- lan Genel Başkan, bir defa daha ile- riyi görmüştür. Zira Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanının şahsında o gün H. P. ye giren bir taze kandı ve lsmet İnönü onun kutlanmasını iste- mişti. Gen ta ye yı nesil, Profesör, aydınların, A- türk çocuklarının 1950 'den sadece di sene sonra Parti olarak C. H. P. seçtiklerinin sembolüydü. Bır yenı Parti içinde nöbeti devralmak için sıraya giriyordu. Turhan Feyzioğlu. bu sembol va- zifesini pek a,7z kimsenin ümide cesa- re t edebileceği bir başarıyla yaptı ve değme kurt politikacılara taş çıkar- ta nın büyük sırrı, polıtıkacıların sılahlarına n meharet gösterdi. Tabii başarısı- silah olarak o kurt iltifat et- memesi, mutad veçhile başkasını kö- tü de, ye Bi lüyerek yükselmeye çalışacak yer- alışılmamış şekilde kendi mezi- tlerını ortaya koymasıdır. r nesil çalışıyor . saflarına katıl- ltıbaren bu hususta eyzioğlu, C. dığı güriden gösterilebilecek en güzel misali şah- sında verdi. bilmedi. işi ve na dahi getirmedi. Avrupa! Bir tek dakika oturmak Kendisinden istenilen küçümsemeden yaptı Seçim ge- si, Genel Merkezde hemen sadece o vardı. Kâtipler gibi çalıştı. Millet- kılı seçilince ise, dört senelik bir avet devresının açıldığını hatırı- tarzda bir parti çalışmasına taraftar bulun- duğundan, önce C P. Araştırma Bürosunun kurulmasına önayak ol- du ve yakından Hergün her boş vaktinde bu büronun faaliyetleri ile alakalanmaya oyuldu. ona Rüz- AKİS, 31 MAYIS 1958 BİR SAVCI Kİ... S u satırları — hatırlayacaksınız: "AKİS'in başyazarının bir va- zıfesı de İsmet İnönüyü cilalayıp parlatmaktır. Aksi takdirde evin- de , sofra başında, oturma odasın- da, her yerde asık yüzlerle kar- şılaşması, aile huzurunu, kaybetme- si muhakkak bulunuyordu. Eh, bir insanın ailesine karşı Vazıfelerı bi- linci plânda gelmez mi idi? Bu satırlar geçen hafta, artık zıyade— siyle meşhur "Dilek raporu"nun ziyadeden de fazla meşhur rapor- törü Trabzonun D. P. milletvekili Sabri Dilekin imzasıyla bu — mec- muada neşredildi. Tabii, Ankara savcılığının . O Ankara savcılığı ki, AKİS başyazarı değil, Hükümet Başkanı olan Adnan Menderesin dar elbise giymekten hoşlandığının yazılmasını "hususi hayatın işaası" saymış ve bunu ya- zan gazeteciyi aylarca hapse mah- kum ettirmiştir. "Dilek rapora" müellifinin, Ankara savcısı Rah- mi Ergilin muvafık bulduğu tekzi- binde (..) ile nerenin kastedildiği- ni anlamamak için tıp kitaplarında resmi neşredilecek kadar aptal ol- mak yeter mi, yetmez mi, tâyin etmek güçtür. AKİS'in başyazarı, 19 Mayıs günlerinde stadyumun kapalı ka- pılarına tırmanıp eşini — dostunu halkın iğbirar dolu nazarları al- tında hususi muameleye tâbi tuta- rak i çerı almaya çalışan "Dilek Raporu" müelliflerinin — zerafetle- meş- ma, sormak lâzımdır: A- nayasa tanımayan kanun tanıma- yan, nezahat bilmeyen ve ihtimal ki kalemini pek kuvvetli sandıgı için vazifesini gazetelere makale" göndermek sanan bir sav— cıya Adalet Bakanı daha ne kadar müsamaha edecek, onun hareket- lerine daha ne kad ar göz yu- macaktır? Eğer müsamaha gör- mek için zaferin mağşuş başyaza- rının avukatlığı şartsa -zira hangi savcı Anayasayı çiğnese arkasın- da müdafii olarak bu zatı bulmak- tadır. -Adalet Bakanı bunu açık- lamalıdır. Bu ne biçim savcıdır ki, kanun- ları ikiye ayırmıştır ve birini İk- tidar mensuplarına, ötekini başka- larına tatbik etmektedir? Bu ne biçim savcıdır ki, tekzip hakkı di- riyle ugraşamıyacak kadar guldü ye, hiç alâkalı olmayan şahısların hususi hayatlarına tecavüzlerde bulunmasını caiz — kılmaktadır- Sayın Menderes, Sayın Budakoğ- lu, bir gün sizin hakkımızda, aile- niz hakkında, bir gazetede savcı sansüründen geçmiş olarak geçen haftaki AKİS'te çıkan neviden bir yazının durup dururken çıkmasın- dan memnun olur musunuz? Aile- Esat Budakoğlu niz memnun olur mu? Çoluğunuz, çocuğunuz bunu sevinçle mi karşı- lar? Buna hak, adalet, hukuk mu der? O halde, başınıza gelmesini istemeyeceğiniz hâdiselerin başka- larının başına gelmesini niçin ge- rekli şiddetle ölemiyorsunuz? Bu, pek âlâ biliyorsunuz ki, fütursuz Ankara savcısının ne birinci ma- rifetidir, ne de muhtemelen so- nuncu! İktidar gazeteleri, on parmak- larında kara, beğenmediklerini çe- kinmeksizin karalarlar. Sahtekâr, kalpazan, mağşuş, adi, — baya- ğı, vatansız!' Bunlar, Zafer gazete- sinin hergün yazdıklarıdır. İnsa- nın, bunları okuyup ta, başkentin hemen içinde Cebecideki hapisha- nede kimlerin ne. söyledikleri, ya- rabbi bunların yanında ne masum sözler söyledikleri için hürriyetle- rinden mahrum edildiklerini düşün- memesi ve yüreğinin sızlamaması kabil değildir. Sadece "Dilek ra- poru" müellifinin, savcı sansürün- den geçmiş tekzıbınde nasıl bir dil kullanmaya selâhiyetli kılındığını görmek, ne halde bulunduğumuzu anlamaya yeter de artar bile.. AKİS başyazarının, hakkında ne yazarlarsa yazsınlar, kendisine neşren de hakaretlerde bulunur- larsa bulunsunlar tasvip etmediği Basın Kanununa dayanarak tek- zip de gondermeyecegı dâva da aç- . AKİS başyazarı, -ve iktidara- şükürler olsun, bun- lara kahkaha atıp geçecek bır se- viyeye eriştirilmiştir. Ama bu ne- viden bayağı tecavüzlerin savcı Ergil zoruyla neşrettirilmesi, in- sana, haysiyetli insana ağır geli- yor. Savcıların vazifesi bu mudur? Devlet onlara bunun için mi para veriyor. Ve biz, bunlara daha ne kadar tahammül edeceğiz, daha ne kadar tahammül edeceğizi, Esad Budakoğ- lu? 11