D İngiltere Açılanlar... Bundan bir müddet evvel Arthur Fretwel adındaki İngiliz ressa- mı garip bir mektup aldı. Mektu maden ocaklarının bulundugu Mans— field kasabası civarında inşa edilen ve Meryem Ananın ismini taşıyan kilisenin mimarından geliyordu. Mi- mar, dini bir okulda resim hocalığı yapan Fretwel'den plânlarını çizdiği kilise ıçm beş adet tablo yapıp yapa- mıyacağını — soruyordu. alnız bir . Resimler ne kadar çok itira- za ve gürültüye sebep olursa mima- rın o kadar makbulüydü. Reklâm sa- natının inceliklerine vâkıf olan yet- mişlik manlar, dine karşı ilgileri a- zalan işçileri yeniden kiliseye kazan- dırmak için bu. yolu seçmişti. Resim- lerin uyandıracağı gürültü sayesin- de, Tanrıya küsen maden bölgesi halkının yeniden Meryem. Anaya dö- neceğini umuyordu Otuzsekiz yaşındaki ressam, hâ- dise çıkarmanın -hem de kilisede- câzibesine dayanamadı. — Teklifi ka- bul etti. Yalnız, "itirazlara yol aça- cak" 'bir mevzu bulmak kolay olma- dı. Dindar bir adamdı. Pigalle sem- tindeki bir kabarenin dekorlarını ha- zırlamağa çağrılmadığım pek iyi bi- liyordu. Hâdise çıkartması, fakat di- ni hisleri rencide etmemesi lâzımdı. Bu sebeple paletim eline almadan evvel uzun uzun düşündü. Bereket Versin.. ilham perisi kilisede — hâdise çıkartmakla vazifeli ressamdan yar- dımını esirgemedi. Bir kaç ay son- ra resimler hazırdı: "Dini bombalar" koltuğunda, kilisenin mimarını gör- meğe gitti. Bu acaip fikrin mucidi, sabırsızlıkla ressamı bekliyordu. Re- simlere şöyle bir baktı ve sevinç i- çinde "Aman Allâhım, tam istediğim Yetmişlik mimar tablola- rın kopartacağı fırtınayı düşünerek gevrek gevrek gülüyordu. Ressam. mukaddes din büyüklerine bugünün kıyafetlerini giydirmişti. Mimarın fırtına teşhisi — hakika- ten doğru çıktı. Onbeş gün sonra ki- lise açıldığı zaman resimler bütün İngilterede günün mevzuu haline gel- di. Herkes kırmızı sveterli bir çocuk haline gelen İsadan, elinde bir pazar çantası taşıyan siyah ipek çoraplı ve siyah elbiseli Meryem an bahsediyordu. Bazı kimseler bu lâu- baliliğe müthiş kızmıştı. Fakat mo- dern elbiseler 1ç1nde yirmi asır ya- kına gelen ana oğulu son derece ca- na yakın bulanların sayısı da az de- ğildi. Margaret'in evlenmesi mevzu- unda olduğu gibi basın ikiye bölün- müştü. Margaretı tutan popüler ga- zeteler em Ananın ve İsanın eskı elbıselerını atmasını mes'ut bir hâdise olarak karşıladılarsa da mu- hafazakâr gazeteler, mukaddesata karşı gösterilen bu saygısızhgı çırkın buldular. Ama cevizin içi ile kabu AKİS, 31 MAYIS 1958 N gunu ayırdetmesini pek iyi bilen ki- liseni başı aydınlık fikirli. South- well Pı kop D F R. Barry, Al- lata oğlun gili Meryem'in yeni elbıselerını hıç yadırgamadı İn- cil pek âlâ İngiliz ceye çevrılmıştı Aynı şey resim sahas da kündü. Modern resim, In ili n 1ç1n is- tedıgı gıbı ıfade ede iyecekti ? Belki bir gün caz bestekârları da dini şar- kılarla 1lgıleneceklerdı Din büyükle- rine yaşadıkları — devrin elbıselerını giydirmekte Bizanslılar ve rönesans sanatkârları hiç bir mahzur görme- mişlerdi. Bugün de Hindistanda Ha- itide, Amerikada bazı ressamlar ki- lıselerı modern resimlerle — süslemiş- lerdir. Papa bile, Brüksel fuarına ali- ninyumdan mamul bir İsa gönder- Meşhur tablolardan biri Basını ikiye böldü mistir. İşte zarfla mazrufu karıştır- mayan açık fikirli piskopos, büyük bir taassupla bağlı olan jestelerinin memleketinde bu fetva- yı verdi.' Tanrıya küsen maden işçile- rinin tekrar kiliseye koşması da, böyle düşünmekte ne kadar haklı ol- dugunu gösterdi. Halktan gelen bu t başı mamur tekzip karşısında şekılperest 'lerin gürültüleri de pek uzun sürmedi. Zaten kanunen lâik ol- mayan İngilterede, din büyüklerine hakareti cezalandıran bir kanun çı- kartmayı "şekilperestler" bile hatır- larına getirecek kadar — şekilperest değildirler. Lâiklik . ve kapamalar Geçen hafta içinde bir gün, Tü Devrim Ocaklarının tertıpledıgı seminere katılanlar, semineri yapan bir genç ilim adamının konuşması- nı vaaza benzetmekten kendilerini alamadılar. Genç ilim adamı, İstan- bul Hukuk Fakültesi doçentlerınden Ismet Giritliydi. Hatip söyle — diyor- du Kadının ,örtünmesiyle din ka- ıdelerı arasında hiç bir münasebet yoktur. Başa veya — vücuda sarılan bir kumaş parçası, ilâhi bir kanuna bağlanamaz. Çarşafın kaldırılması dine aykırı değildir.' İsmet Giritli "ou sözleri soylerken söylediklerinin kendi ağızından zi- yade camilerde vaızlar veren hoca e- fendilerin — ağızlarına yaraşacagını biliyordu. İlim adamlarının, bu Spu nik devrinde Türk gençlıgıne anlata— cak çok başka şeyleri vardı. Ama madem ki hoca efendiler- büyük ek- seriyetleriyle — susuyorlardı, o halde, İnkılâplardan otuz küsur yıl son- ra bunların bekçiliğini yapmak hâlâ İnkılâp çocuklarına düşüyordu. İsmet Giritli, İşte geçen hafta içinde bunu yaptı Hakikaten. 1950'de değişen İkti- darın, kendisini bekleyen sanki baş- ka hiç bir şey yokmuş gibi ilk iş ola- rak Atatürkün eseri Türkçe ezanın yerine Arapça ezanı kanunlaştırma- sından bu yana fasılalarla başkaldır- maya çalışan gerilik, son zamanlar- da yeniden depreşmeye başlamıştır. Bu depreşmeyi teşvik edici hareket- ler yok değildir. Lâiklik umdesini Anayasasına ge- çiren Atatürk inkılâplarının memle- ketinde, hâlen din büyüklerini hima- yeye kalkışan bir kanun tasarısı Meclis önüne gelebilmekte ve taraf- tar bulabilmektedir. Şekilperest müs lümanlarin rağbet kazandığı Türki- yede, böyle bir tasarıya ancak hu- kuk tekniğine uymaması bakımından itiraz — edilebilmektedir. Sakallıların sakallılardan medet uman nurlu siya-' silerin sayısı çoğalmaktadır. Nurcu ta lebeler "kökü Meşrutiyete, hattâ da- ha evveline dayanan islamı baltalama ve hançerleme" hareketine karşı ateş püskürebilmektedirler. Hazreti İsa syeter, Meryem Ana inek çorap gi- yerken, — Atatürk diyarında — çarşaf yenıden sahneye çıkabilmektedir. İs- an Üniversitesinin — bahçesinde Nakıpolulardan sonra, çarşafhlar da seyran edebilmekte "Şeriatçılar" Atatürk devrımlerının dine aykırı olduğunu pek az füturla yayabilmek- tedirler. Kur'an dershaneleri faali- yettedir. İki cami arasında kalan hem inkılâpçı, hem "siyasi" D. P., lan birtane gözünü kapayabılmekte— dir. Bereket Atatürkün İnkılâpları korumakla vazifelendirdiği bir genç- lik yetişmiştir. Bu gençlik, elâlemin Mersine gittiği bir sırada tersine gıt— meğe teşne olanlara "aklıselim"in sö- zünü dinletmeğe muktedirdir. İşte, camilerde hocaların, mey- danlarda siyaset adamlarının verme- dikleri vaazları, bu yüzdendir ki se- ver- minerlerde Atatürk çocukları mektedir.. 25