SPOR han Şeref Apak, Profesyonel tali- matnamesi üzerinde yapacağı deği- şikliklerle, kulüplerin "hakikif profes- yonelliğe" yanaşacaklarına, futbolcu ve —kulüp haklarının karşılıklı ola- rak korunacağına da inanıyordu. Fa- kat en mühim problem olarak "Ha- kem" davası ele alınacak ve umumi efkârın zıyadesıyle dıkkatını kati olarak ortadan kaldırıla- . Orhan Şeref Apak yüklü vadeli bir program hazırlıyordu Plâ- nı daima ele alınması istenen nokta- lara temas ediyordu. Bu, Futbol ha- yatımız için yeni bir ümitti. Hal- kın ve Basının Federasyon Başkanı, "çokşey" beklenen çalışmasına, ilk re. işliğindeki referansı ile başlıyor ve gene büyük ümitler veriyordu. Futbol Futbola veda G eçen haftanın Son günü Gümüş- suyundan Dolmabahçeye — inen otobüslerden birinin içindeki yaslıca br zat, Mithatpaşa stadının etrafı- k apılarına biriken mahşeri ka- labalıgı yanı dakı gence göstererek "Evlât... Maç var galiba?”" dedi. İh- tiyar doğru tahının etmıştı Maç var- dı. Ancak ikinci cümlesinde yaptığı tahminde yanılmıştı. Biz tarlada murlar içinde oynardık. Hem lu da pek bilmezdik. Bak şimdi ne kalabalık oluyor. Meraklısı ne çok. Kimbilir şimdiki gençler ne ilerlet- miştir top oyununu?" dediğinde eskı meraklıya yapılacak en büyük sürp- riz ihtiyarı hemen kolundan tutup ma ça davet etmek ve “"futbolu ilerlet- tiği" sanılan gençlerin halini gös- termek olurdu. Ancak bir Boğaz ge- zintisine çıktığı anlaşılan eski me- raklıyı otobüsünde bırakmak daha doğru olacaktı. Böylece, futbol oyna. yan gençleri hayli ilerlemiş sanan ihtiyar, o gün Dolmabahçede oyna- nan "top oyununu" görmemiş olacak ve gençleri ilerlemiş sanmakta devam edecekti. Eski meraklı belki fut- bola çok emek vermişti. Fakat ih- tiyar .Boğaza gezmeğe — giderken Dolmabahçe stadının içinde ve et- rafında futbolu, henüz görmeğe baş- layan ve yeni sevecek olan o kadar çok meraklı vardı ki.. Hafta tatil- lerini, dayanılmaz heyecanlar giz- leyen bir oyunun, mazinin — temiz bir rekabetinden doğacak mücade- lesini görmek ümidiyle harcayarak Fenerbahçe - Beşiktaş maçına gi- denler, müsabakadan önce ne ümit- ler besliyorlardı. Kolay değildi, Fe- nerbahçe ve Beşiktaş oynayacaktı. Onlar yarım asırdır birbirleriyle rakiptiler ve Türk futboluna reka- betleriyle renk vermişler, yaptıkla- rı unutulmaz mücadelelerle merak- hların kalbini kazanmışlardı. — Tek futbol hastası yoktu ki, bir Bon- cuk Ömerin ufacık cüssesi ile Fe- nerbahçeye kazandırdığı — mücadele kudretini hatırlamasın. Tek — futbol 34 meraklısı yoktu ki, elleri belinde bir "Baba" Hakkının takımı üzerinde- ki müthiş otoritesini veya Esadın eş- siz tekniğini, Şerefin tutulmaz vole- lerini bilmesin. Onların yanı sıra bi- rer yıldız olarak parlayan ve fut- bol tarihimizin en değerli hatıraları olarak anılan Şükrüler, "Taka'"lar, Kemaller kimin hatırından çıkabıhr— di? İşte geçen haftanın son günü Dolmabahçe stadında bir Fenerbah- çe - Beşiktaş maçı görmek için ge- lenlerin çoğu bu yıldızları tanıyorlar, bir kısmı hikâyelerini biliyorlar, en küçükler onları kitaplardan okuyor- lardı. Kalabalık, aynı kalabalık, ruh aynı ruh fakat seyredılecek futbol hiç de "aynı futbol" değildi. Bunu önceden kaç meraklı bılıyordu? Çok Hasan Polat Halefin selefi az. Modern futbolun bir cemi oyun olduğunu her. fırsatta tekrarlayan fakat hemen arkasından "halen memleketimizde,; oynanmakta olan" futbolu methetmek yanlışlığını ya- parak ilk söylediklerini dahi kıy- metsiz hale getirenler, durumu da- ha "gören" bir gözle göreydiler, bu- günkü? Türk futbolunun, bugünkü dünyâ futbolu ile tamamen zıt yön- lerden geliştiğini anlayacaklar, mâ- nâsız ve hedefsiz bir çekişme halini alan bu oyunun, birkaç kulübün ar- zusuyla istikamet kazandığını öğre- neceklerdi. Futbolumuzla neler ol- muştu? Profesyonellikle beraber içi- mize bir şeytan girmiş, "takım oyu- nu kuracağız" diye yapılan ehliyetsiz çalışmalar fert oyunumuzu da yu- tup kaybetmişti. Durum tehlikeliydi. Çok sıkı tedbirler alınmazsa bu arzunun istikbali karanlıktı. Mi- sâl, FFenerbahçe . Beşiktaş maçıy- di. Bu maç, derine inildiği zaman pekçok psikolojik — hâdise gizleyen, fakat zahiren her iki takımın da "fe- " na" oynaması gibi gözükeni bir kar- şılaşmaydı, Oyun başlıyor enerbahçe Beşiktaş maçının. son derece enteresan bir "maç önce- si" vardı. Fenerbahçe - şampiyonluk için tek rakibi saydığı Galatasara- yın bir puan altında olarak lıgın ilk yarısını, kapamış, esasen bu ilk ya- rıdan Fenerbahçenin aleyhine olarak gelen Gol Averajı ölçüsü, Galata- sarayın bir gün önceki Kasımpaşa maçını 8-1 almasından sonra tama- men Sârı, Lacivertli ekibin aleyhine dönmüş ve Fenerbahçe için geçen yılki "Averaj Şampiyonluğu" hayal olmuştu. Bu seneki birincilik çekiş- mesi muhtemelen puan hatibi ola- caktı ve Fenerbahçenin ilk maçını herhalde kazanarak ikinci hafta oy- nayacağı Galatasaray karşısına tek puan geride çıkması gerekıyordu Durum, Beşiktaş için ise başka yön- lerden ehemmıyetlıydı Siyah Beyaz lılar yeni bir antrenörle çalışmağa başlamışlar, Beykoza 0-3 - kaybeden Vefadan boşalan üçüncülük için ü- mitlenmişlerdi, . İlk yarıdaki kötü maçların izini silmek için de haylı gayretlıydıler Ancak, herşeye rag— i "maç Öncesi ' Fenerbahçe'ydi. Teknik mü- nakasalar bu sonucu veriyordu. Fe- nerbahçe kazanacaktı. Oyun, yirmi eş bin meraklının Sarı Lacivertli- lere şans veren -bakışları önünde başladığı zaman, kısa zamanda "çok şey" kolayca anlaşıldı. Beşiktaş taktiği vardı ama, derli toplu bir Fenerbahçe ekibi yok- tu. Kâdıköylüler, rakiplerinin dağı- nık ve gelişi güzel oyununa her ne- dense tabi olmuşlardı. Fenerbah- çenin ümidi Lefterin önüne kurulan sıkı baraj bu oyuncu yer değiştir- memekte israr ettiği için bir türlü yıkılamamış, Sarı-Lücivertli defansda sinirli hareketlerle "şekil” bozunca, oyun seyredilmez hale gelmişti. Öyle ki son yıllarda bu kadar şekılsız ve berbat bir futbol görülmemişti. "Bi- tenlerin" tekniğini çılgın gibi alkış- ladıkları birçok futbolcu ne yaptığını bilmez bir halde koşuşurken, "oyuna" üçüncü sınıf hakemlerimizin karar- larını arata akem triosu ek- lenmiş "bılenlerin" dahi görecekle- ri kadar bariz ofsayddan atılan gol- lerle, "bitmeyecek" sanılan maç 1-1 berabere kapanmıştı. Fakat kapanan sadece maç veya perde miydi? Ha- yır... Hayır... İyi futbola, ümide ve spor heyecanına gıden butün yollar, da kapanmıştı Stadı hıç bırşey ol- mamış” gibi terk eden yirmi beşbin seyircinin, bu kadar kötü protesto etmemesi garipti. birçok dış futbolla "hem aya ola- rak gösterilen "bu futbol” bahsı ge- çen dış, memleketlerde oynandığı za- man protesto edilmemesi imkânsız- dı. AKİS, 4 OCAK 1958