Hareketler tevali e- derse gene cezasız, okşayarak taviz vererek atlatılabilirdi. Tek seçici ka- rarını vermişti; olanları gizliyecek- ti. Federasyondaki diğer arkadaşları da kendini tasvip edeceklerdı Ekıp, Başbakanı ziyaret nkaraya hareket ederken, hadıseyı bılenler de kararlarını Vermışle rdi. Bu, Futbol Federasyonunun ölü- mü demekti. "Silâhlara veda" D oğrusu aranırsa 1955 den bu ya- na iki yıldan fazla bir zaman Futbol Federasyonu Başkanı kalan Hasan Polat ve arkadaşlarının mesa- isi ile istihsal ettikleri — neticeleri müsbet karşılamak fazla iyimserlik sayılacaktı. Dikkatle araştırılırsa ön- celeri ümit beslenen bu 'topluluk Ma- caristan galibiyetiyle Turk futbol tes— kiâtında demir atmış ve daha zamana kadar "yerinden pek güç ay— rılacak" bir manzara — göstermişti. Basın ve umumi efkârın, gerek icra- atı, ve gerekse şahıslarında topladığı antipati yüzünden Hasan Polat Fe- derasyonundan uzaklaşması pek yenı değildi. Herşeyden önce, dikkatleri üzerinde fazla toplayan bir teşkilâ- tın başına geçmeleri bakımından Ha- san Polat ve arkadaşları ilk günle- rinden itibaren önce "işten anlayan- ların" daha sonra "futbol meraklıla- rının" nihayet "tabii bir toplum psikolojisinin" 'sıkı mürokabesi — al- tında kalmışlardı. Polat Federasyo- nu, pek çok bakımdan menfi tenki- de hak kazanmıştı. Bu Federasyon, Türk Futbolu've Türk Futbolcusu ü- zerinde kurulması gereken ilk ağı, kuvvetli bir disiplini kuramamış ve bu nakise aşağı yukarı her icraatın- da Federasyonun karşısına dikilmiş- ti. Heyet üyeleri, Tek Seçiciliğin Ve- ya kafile başkanlığının parlak fakat hemen dikkati çeken pozisyonlarına kendilerini kaptırıp gıtmışken heyet reisinin de ünvanını basamak yapa rak elde etmeyi düşündüğü Mılletve— killiği için gereken çalışmaya girme- zi, doğrusu aranırsa Türk futbolunu, "hepsı meşgul" bir federasyonun pe faydalı olmayacak icraatına bırak- mış oluyordu. Elde vazıh bir profes- yonellik talimatnamesi yoktu. Bu nokta müstafi — Federasyon reisi,ve D. P. Trabzon Milletvekili Hasan Po- latın aklına, ancak istifadan sonra hareket olmazdı. gelmiş ve Polat bir beyanatında "Benden sonra gelecek Federasyon Başkanının ilk işi bir talimatname hazırlamak olmalıdır" demişti. Bu durum karşısında "Bu. işi iki senedir neden siz ele almadınız?" sorusu da Polat ve arkadaşlarına kolayca soru- lur hale gelmişti. Müstafi Federas- yonun milli maçların organizesinde gösterdiği mesai de tatmin edici de- ğildi. Macar galibiyetinden sonraki ve hemen peşindeki Portekiz yenılgısı Pariste Fransa B karşısında uğranan hezimet Ispanya ve Belçika maçları yanında men tesadüfi bir lonya galıbıyetı ile Prag beraberlıgı AKİS, 4 OCAK 1958 Orhan Şeref eşi ve çocuğuyla Gençlik hatırası pek sönük kalmıştı. Bunların yanı sı ra futbolumuzu kemıren iki iri ku âkem probl mi" ve "Te şkılattakı kulüp baskısı" Polat Federasyonu iktidardayken en zZararlı şekle gir- mişler. Tek Seçıcılıgın şahıstaki isa- betsizliğine rağmen ısrarla - devam ettirilmesi, Genç — milli ekip — me- selesinin tamamen .programsız bir ale dökülmesi, bugün Spor iş- lerimizin — hemen tarafında rastladığımız ve "disiplin" dediği- miz tehlikeli nakisenin yokluğundan doğmuştu. Bütün bunlardan sonra, tamamen Futbolumuza zararlı hale gelen bir topluluğun nasıl olup da iki yıldan fazla bir zaman iş başın- da kaldığını keşfetmek zor bir me- sele haline gelmişti.. Defalarca isti- faya yeltenen, hattâ kısım kısım is- tifaya dahi giden — Futbol Federas- yonu, çok manidar manevralarla bu "tehlikeyi" bertaraf etmiş ve gene fevkalâde sayılacak — sebeplerle bek- mamıştır. D P. Trabzon Milletvekili seçil- dikten sonra ilk defa ve açıkça is- tifa edeceğini bildiren Hasan Pola- tın "kazandıklarım" artık umumi ef- kâr bilmekteydi. Ancak işler başka- nın istifası ile bitememekteydi. Ge- ride bayii parlak istikbâl — sağlayan bir teşkilâtın basamağı vardı. Ora- ya tanıdıkları yerleştirmek gerekir- di. Bütün tenkitler, olagelen hâdise- ler bir politika ruzgarıyla savrula- cak, Türk Futbolu gene disiplinsiz, gene bir karışıklık içinde bırakıla- k ve Federasyon Hasan Polatın âdetlerini benimsemiş, O'nun yolun- da yürümeye hazırlıklı bir isme tes lim edilecekti, Polatın ıstıfasından SPOR sonra Ankarada cereyan eden kulis faaliyetleri görülmemiş — garabettey- di. Milhi Eğitim Bakam Celâl Yar- dımcının bu makama tâyin yapacağı- nı biten D. P. Trabzon Milletvekili Hasan Polat, tâyininde isabet bul- dugu ismi bakana hemen bildirmiş- B ki arkadaşlarından İstan- bulsporlu Selâhaddin Belirendi. An- cak "tâyinciler"i Ankarada hiç bek- lemedikleri klikler karşılayacaktı. man Kavrakoğlu, Selâhaddin Ka- rayavuz Nuri Togay gibi Spor sa- hasın ılletvekıllerı bir kaç koldan kulis faaliyetine gırışıyorlar yeni isimler ortaya atıyor "Tâ- yinciler"in mücadelesi Mıllı Egıtım Bakam Celâl Yardımcıya — "Bıkt artık bu Futbol Federasyonundan ca— nım!" dedirtecek hale gelmişti. Bir kısım miletvekilleri bu "istikballi yere" ahbapları Rasih — Minkâriyi bir diğer grup Belireni İstanbulda bir Gazete hayret verici bir şekilde Eşfak Aykaçı, bir kaç kişi de tribün- lerden o mah küfrü edeni dışarı atacağım söyleyen hakem Sulhi Ga- ranı teklif edıyorlardı Durum son derece nazikti. Teklif edilenlerin Türk Futboluna faydalı bir şekilde hizmet- te bulunmayacağına inananlar ço- ğunluktu. Ne yapılabilirdi? Evet, bırşey yapılamazdı. Ancak "birşey- ler” yapacak tek kuvvet vardı: Ba- sın, Nitekim Spor basını şimdiye ka- dar hiçbir konuda görülmemiş şekil- de birleşiyor ve gene görülmemiş bir neşriyat başhyprdu. Basın Türk fut- bol teşkilâtının, Türk futbolunun ve Türk futbolcusunun artık dısıplınsız— likten kurtulmasını, bilmeyenlerin, "tayincilerin" elinde kalmasını iste- miyordu. Neşriyatın dikkati çekmeme si imkânsızdı. Öne sürülen isim, iste- nen Federasyon Başkanı tekti ve bu, Türk Futbol tarihinin en müspet ıda— recisi Orhan Şeref Apaktı. Uzun ve heyecanlı bir beklemeden sonra Mil- li Eğitim Bakanı Celâl Yardımcının kararı öğrenildiği zaman bütün yurt- ta uyanan memnuniyet en aşağı Ma- caristan galibiyetinden sonrakiyle enkti. Bu, bir ışık, bir ümitti ve Orhan Şeref Apak artık "tayincile- rin" değil, umumi efkârın Federas- yon reisiydi. Herkesin istediği adam Geçen hafta içinde bir sabah, İs- tanbul Hilton Otelinin asansörcü- sü, üst kattan inen asansörün kapı- sını her zamanki alışkanlığı ile aça- rak "Buyrun efendim" dediği — za- man, yukardan inenlere dikkatle ba- kaydı, bunların arasındaki son dere- ce sade giyinmiş, surat hatlarından sert mizaçlı biri olduğu — anlaşılan yaşlıca biradam için: "İşte otoriter bir zat" iyecekti. Aynı otoriter zat otel kâtibi de beklemekteydi. Hiltontfn te— lefonu sabahın erken saatinden ber çalışmakta ve adeta "herkes" bu oto— riter zatı aramaktaydı. Az sonra ay- nı sert hatlı adam kendini bekleyen gazetecmın elini sıkıyor ve gazeteci yeni Türk Futbol Federasyonu Baş- 31