POZNAN ZAFERİ İlhan K. MİMAROĞLU Iyla Erduranın Polonyada, Poznan şehrinde yapılan K mılletlerarası Wieniawski an müsabakasında — beşinciliği — kazan- mış olduğunu, — gazetelerimizden — birkaçının — birinci — sayfasına - sıkıştırı- labılmış kısa bir. radyo haberinden oğ ünya huzuruna yüzü- muzun akıyla çıkarabılecegımız iki -kemancıdan lan Erduranın, "Kem Chopin diye anılan ünlü Polonyalı bestecinin adım taşı yan bu emlı musabakada kazandıgı derede memleketimizde icra sa- natının — -ve hassa — bu kemi dalının — durumunu aksettir- mekten çok u aktır ve yer aldıgı sevıyeden ok yükseğini temsil etmektedir. Fakat gene de bu netice milli gururumuzu — okşuyor. — Tıp- n K riste, Mar- beşincilikler gibi. müsabakaların Erduranın den üçünün temsilcileri. yor. ÜZı u & , gerekse Suna Kan ürklü ılgısı B Turkıyede Fransada görüyoruz. ir — Ankara rası bir müsabakada başarı hut Rusyaya aittir. derecelerı ikisi de Rusmuş. Musikide Bunların arasında bir de sadece b mleket Uç sanatçı da Allah vergisi kabılıyete sahıp olarak doğmuşlardır. Kan le sayede bugünkü derecelerine erişmişlerdir. kıyede gormek bahtsızlıgına düşen — birçok Devlet — Konservatuvarı kazandığı hak kazanmış olacagız Şimdilik bu şeref, Thibaud müsabakalarında aldıkları -tuhaf 'bir te- Bir Türk temsil ettiği tıldığ olarak gurur duymamak elde mılletlerm musıkıdekı üsabak, alan/ar 'an biri en çok yükselmiş Türkün adı geçi- urur ve sevine acaba dayamksız değil mi? Gerek İ Ay- ül - Sarıcanın kazandıkları g NÇ sanatçıların onları bu der, Sonra talıh ve Sarıca-, Rusyada onlara — yaver - A Eğitimlerini istidadın ne hale geldiğini mezununun — milletlera- gün gerçekten bir milli şerefe Fransaya, Amerikaya, ya- , rhalde günlük basınımızda da bu düşünce vardı ki Erduranın Poznan başarısı hakkında eksık bılgıyle yetınıldı ugüne — kadar hâlâ Wieniawski — müsabakasının asıl ettiğini, müsabaka parçala- rının olduğunu, jurının kımlerden meyda na geldiğini, hatta bi- rincinin, ikincinin, üçüncünün dördüncünün — kimler olduğu bil- mMiyoru. lay, keman müsabakası değil de bir — futbol maçı olsaydı, l1 neticesini bu işi iyisi, memlekete döndüğü zaman ay verilecek musiki festivalinde Ver- da Ünün piyanosunu ilk defa dinle- mek ve Ekrem Zeki Ünün bestecili- ğini tanımak fırsatını bulacaklardır. Sanatçılar FHransadan bir piyanist ransa, piyanist memleketi değil- dir. Alfred Cortot gibi tapılan bir tefsirci bile piyanisttik bakımın- dan kusurlu ve falsoludur. Oysa Fransız Kültür Merkezi, Türkiyede açtığı musiki kültürü kampanyasının 1957-58 mevsimi programında piya- nist kontenjanını çok geniş tutmuş- tur. Bu yıl Ankara ve İstanbul dinle- yicilerine sunulacak altı icracıdan dördü piyanisttir ve listeye, evvelki yıl burada verdiği konser "felâket kelimesiyle vasıflandırılabilecek olan Samson François da dahildir. dinliyeceğimiz Fransız piya- nistleri listesinin başında gelen Vlado benımsıyenlerden en ince teferruatına kadar — öğ- müsabakasının doğru ve — teferruat- yabancı dergilerden, daha da Erdurandan öğreniriz. Perlenputer de yukardaki görüşün is- tisnalarından değildir. Gerçi seçkin bir Ravel tefsircisi olarak tanınmak- tadır ve bu bestecinin piyano eserle- rinin tamamım plâk üstüne çalmış, batılı tenkitçilerin takdirini kazan- mıştır. Fakat piyano edebiyatının di- ğer dallarında aynı başarıyı göstere- cek çapta bir piyanist olmadığı ge- çen hafta memleketimizde verdiği konserlerde Türk dinleyicisine açık- lanmıştır. Vlado Perlemuter, konser ilânla- rında "virtüoz" sifatıyla halka tak- dim ediliyordu. Oysa hu kelime, Per- lemuter'in çalışına — yakıştırılamıya- cak vasıflardan birini, ifade ediyordu. Çok kere dikkatsizce, mânası düşü- nülmeden kullanılan bu terim, tek- nik mükemmelliği ve icra kesınlıgıy— le alâkalıdır. İstanbulda, Cemal Re- şit Rey idaresindeki şehır orkestra- sının refakatiyle çaldığı Beethoven'in Beşinci konçertosunun daha ilk öl- çülerinde piyanist, herşeyden önce vırtuoz parlaklığından mahrum oldu- ğunu açıkladı. Eser ilerledikçe solis- tin dıger eksiklikleri de ortaya çık- tı. Tuşesi genel olara kuruydu. Renklendirmesinde istikrar yoktu. Piyanodan çıkardığı mat sesler ara- sında zaman zaman, ancak Ravel'e yakışabilecek renkler yer Tefsirciliğinde duygu — derinliği ve münevver seçkinliği yoktu. Nadiren bir cümleyi iyice mafsallanmış ve a- çıkça çizilmiş olarak başından sonu- na kadar götürebiliyor ve eserin saf- haları arasında bir mantık bağı kurup muvmanları bir bütün halinde mey- dana çıkaramıyordu. Girift bir' ritmi aydınlatamaması, ritm uygusunun az gelışmış olduğuna delâlet ediyor- d u bilhassa bulanık kalan üçün- cü muvman için söylenebilirdi. Konserin ikinci kısmında çaldı- ğı, Franck'ın "Senfonik Varyasyon- lar"!, mizacına ve piyanistik teçhiza— tına çok daha uygun olduğu için da— ha üstün bir başarıyla icra edildi. : kat ek parça olarak Vlado Perlemu— ter, Chopin'in eserlerini çalmakla hata etti. Gerçi Franck'ın musikisiyle yaratılan havayı bozmamak için Cho- pin'in musikisi uygun bir seçmeydi. Fakat mânasını açıklamak için icra- cısından her şeyden önce piyanistliğe müteallik üstün meziyetler isteyen bu musiki, Perlemuter'in imkânları- nın Öötesindeydi. Chopin'lerini dinle- dikten sonra pek az dinleyici, Fran- sız piyanistin resıtalınde de bulunma arzusunu hisse İstanbul gene operasız Yeni mevsimin başladığı Ekim a- yından itibaren üç ay bekledikten sonra İstanbullular bu yıl operasız kalacaklarını geçen hafta öğrendiler. Sebep: parasızlık İstanbullular bu kararı mevsimin ortasında degıl me- selâ geçen yazın başında öğrenmiş olmalıydılar. Fakat Devlet Operası- nı idare edenler, degıl yalnız opera idareciliğinin, geniş mânada idareci- liğin ilk basamaklarına bile adım at- mamış olduklarından, üç dört ay son- rasının plânlarını zamanında hazırla- yıp açıklamak gibi —"fantazi"lerden tabiatiyle habersizdiler. Geçen yıl İstanbula gitme kara- rı verildiği saman, eranın onbeş günde bir 400 küsur kilometre ötede bir şehre taşınıp geri dönmesinin mahzurlarına işaret edilmiş ve mükerrer yolculukların, — operanın normal çalışmasını baltalıyacağı be- lirtilmişti. Fakat bu yıl, yolculuk yapılmadığı halde Devlet Operasının geçen yıldan daha perişan bir dunun- da olması, bu müesseseyi uçuruma sürüklenmesini — çabuklaştıran tek sebebin İstanbul seferleri olmadığını gösterdi. Zaten geçen yıl Devlet Tiyatro- u Um ü Muhsin Ertuğrul- lun Istanbul seferlerıne İstanbul hal- kına faydalı olmaktan çok İstanbul- da gelişmeye başlayan "yerli" opera faaliyetlerini 'baltalamak ve kendi hegemonyasını rakipsiz bırakmak hırsının saikiyle karar verdiği hisse- diliyordu. Bu yıl da aynı hırsın tat- AKİS, 4 OCAK 1958