YURTTA OLUP BİTENLER Mümtaz Tarhan "Yali Amca> tir edilecek birşeydi. Ancak ne var ki, bakanlık veya Valilik makamın- da da otururken hâlâ bir hoca gibi hareket etmek, o itiyatlarını terk e- dememek bir hayli garip oluyordu. E- ğer her önüne gelen kendi işinden başka bir ise el atacak olursa bu memleketin, bu şehrin hali ne olur- du? Mesela Veteriner Müdürünün bir hastahanede kalb ameliyatına gir- mesi, — bir vergi tahakkuk runun otobüs ve tramvay seferlerini tanzime kalkışması ne derece verim- li olursa, Valinin de dünya kadar işi dururken, Yurt Bilgisi dersi vermeğe kalkışması, kumar salonlarında ta- lebe kovalaması o kadar verimli olur. du. İstanbullular leğen örtüsü değil, dertlerine deva bulunmasını istiyor- lardı. Başka birşey değil. Politikacılar Rejim meselesi Kalın bağa çerçeveli gözlüğünün ar, kasından yorgun nazarlarla bakan orta yaşlı, saçları ensesine doğru açıl- miş| adam karşısındakm m yapıyorum da dedi. B k nuşma, haftanın başlarında Yozgat Devlet Hastahanesinde cere- yan ediyordu. "Rejim yapıyorum da" diyen orta yaşlı adam, eski Ekonomi ve 'Ticaret Bakanlarından ve Parti Meclisi üyelerinden Cemıl Saıt Barlasdı. Barlasın bundan bir kaç ay evvelki halini bilen muhatabı onu böyle sararmış solmuş görünce gay- Yİ 1ht1y ri: — Ne kadar zayıflamışsınız" de. mıştı Gerçekten de eski Ekonomi ve Ti- 12 caret Bakanı şu son iki ay içinde tam altı kilo birden kaybetmişti. Rengi de son derece solmuştu. Yozgatın sert iklimi de, eski bir hastalığının nük- setmesine sebeb olmuştu. Boğazındaki guvatr yeniden depreşmişti. Doğrusu hak yememek lâzımdı. Hapishane i- daresi hemen bütün mahküm ve sa- nıklarla olduğu gibi Cemil Saitle de son derecede yakından alakadar , olu- yor ve depreşen hastalığın tedavisi i- çin elinden geleni, yapıyordu. Cemil Sait hergün muntazam bir ciple Yoz- gat Devlet Hastahanesine gönderili- yor ve orada ayakta tedavisine çalışı, lıyordu. Cemil Sait, kan kussa, kızılcık şerbeti içtim diyen tiplerdendi. İki aydan fazla zamandır sürüp gıden mevkufîyetı kendisini son derece üz- düğü, sinir sistemini harap ettiği hal- de kendisine "Ne kadar zayıflamış- sınız" diyenlere, sıkıntı ve üzüntüleri- ni belli etmıyor ve "Rejim yapıyo- rum" diyor Bir avukatın serencamı G aziantep sanıklarının avukatla- rından olan Nedim Korkmaz, ayni zamanda Yozgat vilâyeti Ozel İdaresinin Avukatlığını da uhde- sinde bulunduruyordu. Ancak geçen hafta içinde Nedim Korkmaza bir tebligat yapılmış ve Özel İdaredeki Vazıfesıne son verildiği bildirilmiş- . İşe. son verme emrinin bizzat Va- 11 tarafından 1mzalandıgı soylenıyor— du. Nedim Korkmaz, işine son veril- mesinin sebebini öğrenmek istemişti. Bunun için vilâyet kademelerinde muh telif makamlara baş vurmuştu. Ama doğrusu aldığı cevaplar hiç de tat- min edici değildi. Kimse müsbet bir şey söylemiyordu. Ancak — geçen haftanın son günlerinde Nedim Kork- maza yeniden Özel İdaredeki işine de vam edebileceği bildirildiğinde avukat bir kere daha şaşırdı. İşine niye son verilmişti, sonra yeniden niye başla- tılmıştı 31 sanık neler yapıyor Y zgat cezaevinde Gaziantep hâdi- seleri sanıkları olarak mevkuf tu- tulan 31 sanık, günlerini bermutat büyük bir yeknesaklık içinde geçiri- yordu. Hemen bütün günlerini gaze- telerin gelmesini beklemek ve gazete. ler geldikten sonra da onları mütalâa ile geçiriyorlardı. Bu arada dikkatle takip ettikleri hususlardan biri de Gaziantepten celbedilip sorguları ya- pılan şahitlerin durumu idi. Son ola- rak bu şahitlerden Gaziantep D. İ Başkam Kâmil Ocak dinlenmişti. Kâmil Ocağın sanıkların lehinde bir ifade verdiği sanılıyordu. Muhteme- n 1958 in ilk günlerinde şahitlerin sorgu faslı bitecek ve duruşma için gün tâyin edilecekti İlk günlere nazaran — sanıkların ziyaretçileri hayli azalmıştı. — Gerçi gene zaman zaman Ankaradan olsun, Gaziantepten olsun ziyaretçiler geli- yordu ama, bunlar eskisi kadar sık olmuyordu. Sonra ziyaret — günleri de muayyen saatlere bağlanmıştı. An- cak Salı Perşembe Cumartesi . ziyaretçilerle goruşmek müm. kün oluyordu. Meselâ bu haftanın başınla Orhan ÖOztırak, Kemal Sa- Cemil Saitin karısı ile oğlu gıttıklerı halde sanıklarla görüşememişlerdi Yılbaşı dolayısıyle sanıkları çok mütehassis eden bir İi âdise cere- yan etmişti. Yurdun dort bir tarafın- dan partili ve partisiz pek çok vatan- daş sanıklara, hediyeler, mektuplar ve telgraflar göndermişlerdi, Gaze- telerin gösterdiği alâkasızlığa kar- şı vatandaşların gösterdiği bu sıcak ve candan alâka pek ço sanığın gözlerini yaşartmıştı. Hapishanedeki sanıkların en çok üzüldükleri — şey kendilerini tamamen unutulmuş his- setmeleriydi. Sanıklardan Osman Bilen ile Nec- det Güç, dört duvar arasında yapa- cak başka birşey bulamayınca İn- gilizce öğrenmeğe başlamışlardı. Ali Iİhsan Göğüş, son derece ateşli bir insan olduğundan olacak Yozgatın soğuğundan dert yanıyordu. Cemil Sait Barlas ise mühim' bir işe giriş- mişti.Son derece iyi bildiği Alman- cası ile Alman Anayasasını Türkçe- ye 'tercüme ediyordu. Refi ama dış politika meselelerine merak sar- mıştı. Bütün gazetelerin dış politika icmallerini adeta sektirmeden — oku- yordu. Hoş zaten sanıklardan gazete okumayan, hiç değilse okunan gaze- teleri dinlemeyen- kimse yoktu. Ye- disinden' yetmişine kadar hemen hep- si de belki de Türkiyenin eri iyi ga- zete okuyucuları kesilmişlerdi. Ga- zetelerin ilân sayfaları bile teker te- ker gözden geçiriliyordu. Cemil Sait Barlas "Adananın yolları..." AKİS, 4 OCAK 1958