Bir kasap vitrini koyunu... Karamanın ve doktor ciğer tavsiye etmişti ama tezgâh arkasında sakin sakin duran memurlar kamyonların kaçta gelece- ğini bilmedikleri gibi içinden ne çı- kacağım da bilmiyorlardı. İhtiyar geçenlerde iki saat beklemişti de ne- ticede eli boş dönmüştü, çünkü dille beyin gelmişti ve adam başına tek beyin dağıtmışlardı. İki saat işi gücü bırakıp tek bir beyin alabilmek pek birşey ifade etmiyordu Gözler saatte, kapıda, memurların sakin çehrelerinde endişe ile dolaşı- yordu. Siyah mantolu hanım, tekrar: — Lütfen telefon edip sorunuz ve bize gelip gelmiyeceğini bildiriniz" dedi Memur nihayet başını kaldırdı ve "— Telefonlar işlemez" diye ce- vap, verdı Neden?" '_'— Bozuk!" zaman kuyrukta sessiz bekleyen bir erkek isyan ediverdi: Be birader sizin telefonlar hiç mi tamir gormez" geçen hafta aynı mazeretı söyledin mur da nıhayet insandı, birden o da ofk lendi: e ne söylüyorsunuz? Eli- mizden ne gelir. Yukarıya şikâyet e- diniz!" O da haklı idi.. Zaten herhangi tbir işte haksız olanı bulamadığımız için değil miydi ki birşey yapamı- yorduk. Silahtan dakikalar geçtikçe kuyrukta ahbaplıklar teessüs etmiş- ti. Herkes derdini bir birine anlatı- yor, içini dökerek rahatlama yolunu buluyordu. Bu arada birbirlerine ye- mek tarif eden, pahalılıktan bahse- de, dertlere çare arıyanlar da var- Bazıları ise bedbini ancak "gülüm- siyerek dinliyor ve mütemadiven sa- ati soruyorlardı. Nihayet Et Balık Taklitçilik Yeni yıla girdik: Gelecek günle- rin mümkün mertebe neşeli ve mesut geçirmesini — arzuladığımız için de Yılbaşı gecesini evlerimiz- de veya eğlence yerlerinde tesbit ettik,. Sevdiklerimize, yakınlarımı— za hedıyeler aldık. er hayatı- mızda üzücü hadıseler olmuşsa, bunları geçen yılın sırtına yükle- yip teselli aradık ve yeni ümitle- rimiz için dürt elle yeni yıla sarıl- dık. Eskiyi unutup — yeniye koş- asa hayat muhakkak ki kaybederdi, medeniyet terakki olmazdı, saadet midi mevzuubahis olamazdı. şurasını da unutmamak la- zımdır ki, eski günlerin hatıraları, eski âdetler, geçmiş tecrübeler bizi biz yapan şeylerdir. Onların yardımı olmadan yarını mizi, benliğimizi fert için de, millet için de böyle- dir. Fakat bizim gibi üst üste in- kilâplar yapmış olan bir cemiyet- te bu mevzuda bazan üzücü tezat-' lara rastlamamız da tabiidir. Biz- de bir tip aile var ki geçmişle bü- tün ilgisini kesmiş gibi görünür. Evlerine bakarsanız eskiye ait tek yoktur. Modern koltukların yanı başında ne bir eski vazo, ne dededen kalma bir küçü k eşya, ne de kıymetlendirilmiş bir hatıra görebilirsiniz. Eski âdetler de bu amiyle terkedilmiştir. Ço- cuklar bayramları bizim, çocuklu- ğumuzdaki sevinçle — beklemezler, ayakkabılarını koyunlarına alıp yatmazlar, büyükleri ziyaret bir külfettir, mendil dağıtmak u- nutulmuştur. Dışardan gelen her şekil yeniliğini hayranhkla karşı— muallâkta gibidir ve köksüzdür. Kök olma- yan yerde alınan her yenilik sat- hi kalır, fayda temin edemez ve tatsız olur. Bu köksüzlük büyük şehirlerimizde birçok inşaatlarda, eğlence yerlerinde, sanat eserle- rinde de göze çarpmaktadır. U- zak mleketlerden, — değişik ik- lımlerden getirilip oldu u gibi şe- hirlerimize oturtulan bırçok bina- ar, acayip şekilleri ve renkleriy- le bize hiç bir şey ifade edeme- mektedir. Bir ressam tasavvur e- delim ki, dış memleketlerde en sa- natkâr muhitlerde yetişmiştir, kurumuna ait kamyonlar sokakta görünüverdi. Bir kaynaşmadır oldu. Herkes sıkı Sıkı yerine sahip olmak niyetinde idi, ahbaplıklar unutuldu. Memurlar — önlüklerini — takmışlar tepsileri almak üzere hazarlanıyorlar- dı, fakat tam o sırada koşarak gelen bir memur, ortaya bomba tesiri ya- Jale CANDAN büyük sanatkârların eserleriyle doludur, bu ressam şayet Anado- luyu tanımıyorsa, dâvalarımıza dertlerimize — lâkayt nereden geldiğini bılmıyorsa eskıy sev- mesini öğrenememisse bu mera- lekette iyi bir ressam olmasına-. imkân var mıdır? Amerikan veya upa filmlerini taklit eden bir Türk filminin kötü bir kopya ol- maktan ileri.gitmesi tasavvur edi- lebilir mi? Başka memleketlerin milli kıyafetleri bize ne ifade e- der? ve meselâ Christmas ağacı bize ne soyler" Düşünüyorum, Christmas ağacı deyince aklıma daha ziyade sarı saçlı mavi gözlü çocuklar geliyor, gördüğüm bazı filmleri, kitapları, sevdiğim ecnebi dostları hatırlıyorum. Süslü çam ağacını — fevkalâde dekoratıf Ve güzel buluyorum, ama işte o ka- ar.. Bir ecnebi gibi, ona bakınca 1ç1m titremiyor, o bana anamı, e- çocuklarımı hatırlatmıyor,, ona bağlı ne iyi ne de kötü hâtıra? larım var. İşte bunun için de Yıl- başına doğru, Ankarada birçok eğlence yerini ve — pastahaneleri süsleyen çam ağacını yadırgıyo- m. Müessese sahiplerinin bunu ecnebiler için yaptıklarını kabul etmek çok zordur. Çünkü onlar bu ağaçların en güzellerini eylerinde yaptılar ve yılbaşı ile ilgisi olma- yan dini bayramlarım hep evler- de geçirdiler, Türk dostlarının tebriklerini de evlerinde kabul et- tiler. Bizim son senelerde artan çam ağacı merakımız olsa o yine kötü bir şekil taklitçiliğidir ve manasızdır. Elbette ki yeni anlayışa göre giyineceğiz, evlerimizde, binaları- mızda, sanat eserlerimizde — yeni zevk ve yeni teknik hâkim olacak, siyasi ve içtimai mevzularda batı— d bırçok ve birçok yenilikler ar- tacağız, taassuba kaçan bir mu- hafazakârlıktan ise düşmandan kaçar gibi kaçacağız ama bütün bu yenilikleri benimsiyebilmemiz, onları kendimize mal edebilmemiz için onlara kendımızden birşeyler katmamız lâzımdır ki a benli- ğimizi, hususıyetlerımızı, güzel âdetlerimizi muhafaza etmemize ve faydasız şekil taklitçiliğinden kaçınmamıza Taassu gibi, şuursuz taklıtçılık te bir mil- letin istikbali için muhakkak ki çok tehlikelidir. pan bir havadis attı: Sakatat gelmıyecektı de yere beklememeliydi! ' Kuyrukta müthiş bir uğultu yük- seldi. Memurlar sakin sakin önlükle- rini çıkarıyorlardı. Yaşlı hanım mü- tevekkil, yerdeki torbasını- aldı. T iki buçuk saat beklemişti. Gençler bi- AKİS, 4 OCAK 1958 halk beyhu-