ÜNİVE İstanbul Sokağa atılanlar G eçen hafta, misli görülmemiş .ke- sif bir sisin İstanbulu bastırdıgı rutubetli Cumartesi gecesi, Fatih miinin Önünde vukua gelen bir hadı— se, tedavisi bir türlü başarılamadı- ğından artık apseleşen bir yaranın, kanıyan başım teşkil ediyordu. Memleketin istikbaldeki ümidi bir grup üniversiteli genç, Aralık a- yının o soğuk gününde tahta ve kâ- ğıt parçalarından meydana getirilen üçük bir ateşin verdiği sıcaklığın himayesinde, eğer varsa palto, par- desü veya trençkotlarına sımsıkı sa- rılmış vaziyette, açık havada titreşe- rek sabahı etmeğe çalışıyorlardı. Zahiren gayet basit görünen hâ- dise şu idi: Fatih Camiinin avlusun- da bulunan İstanbul Vakıflar Yüksek Tahsil Talebe Yurdundan, 48 öğren- ci polis marifetile dışarı atılmıştı Sebep, Yurt Talimatnamesinin sene okunan derslerin hepsi, okundu— ğu senenin sonunda" verilmesine a- mir bir maddesiydi. Halbuki çıka- rılan öğrencilerden bir ,kısmı, tek dersten takıntılı olarak 1 sınıflarını seçmişlerdi. Ancak Vakıflar Umum Müdürlüğünce bir üst sınıfa devam edebilmek hiçbir mânâ ifade etmi- yordu. Yüksek tahsil değil de, lise veya ortaokul talebesi mevzuubahis olunca, o zaman mânâ değişiyordu. Nitekim Vakıflar Umum — Müdürlü- ğünün lise ve ortaokul talebeleri i- çin açmış olduğu yurtlarda, tek ders- ten borçlu olarak sınıflarım geçenler kapı dışarı edilmiyordu. Üstelik bir Arap saçından farksız olan İstanbul Üniversitesi Talimatnamesi dahi, tek dersten takıntılı olarak sınıf geçme- yi normal addetmekte idi. Görülü- yordu ki, Yurt Talimatnamesi ile İs- tanbul Universitesi Talimatnamesi a- rasında bir intibak yoktu. Eldeki talimatnameye göre kıflar İdaresi yüzde 100 haklı, tale- beler ise yüzde 100 haksız olsalar dahi bugün, İstanbulda bir münasip ev, bir pansiyon veya bir yurt bula- bilmek imkânsızdı. Takriben — 15000 taşralı yüksek tahsil talebesinin mev- cut bulunduğu İstanbulda, hali vakti yerinde talebeler bile açıkta kalmaya mahkümdur. Hele İstanbulda, bilhas- sa Üniversite muhiti Beyazıt, Aksaray Şehremını gıbı semtlerde, adına res- men "imar" denilen, aslında şehrin en fazla meskün bolgelerının orta- sından otostrat geçirme faaliyeti ne- ticesi mesken buhranı, değil — kapı dışarı edilen 48 çok fakir talebeye, hali vakti yerinde ailelere bile yıkım olmuştu Fatih Camii — avlusundaki çoğu kimsesiz talebelerin ne büyük zaruretler içinde tahsillerine devam ettiklerini aksettirebilmek için, ara- larında en iyi durumda sayılacaklar- dan sadece bir tanesini, Bursanın İs- metiye köyündeki 5 nüfuslu Konet AKİS, 4 OCAK 1958 Va- RSİTE ailesinin ortanca oğlu Orhanı misal olarak ele almak yeter de artardı bile: 10 dönümlük bir tarla ve mütevazi bir "fakirhane" den başka" hiçbir serve- ti olmayan 60 yaşındaki Ali Konetin senelik geliri 2.000 liradır. Evet 2.000 lira, yani ayda 165 lira... Kısacası, in- ce yapılı ve tatlı yüzlü Orhan Konet Vakıflar İdaresinden diğer yurt ar- kadaşları gibi 100 lira burs ile ensk- ripsiyon ve imtihan harçlarını almaz- sa, onun için yüksek tahsil bir hayal olacaktır. Maazallah Orhan Konet ö- nümüzdeki imtihanların birinde ba- şarı gösteremezse, o da 48 arkadaşı gibi kapı dışarı edilecektir. Son za- manlarda, İstanbuldaki üniversiteler, de Vakıflar İdaresinin aradığı gıbı mutlak başarı sağlıyabilmek, her- gün artan ve giriftleşen' müfredat programları karşısında, milli piyan- godan en büyük ikramiyeyi kazan- mak kadar tesadüfe ve şansa bağlı idi. Meselâ, İstanbul Hukuk Fakül- tesinin 6.000 mevcudundan 3.20) veya 9 senelikti. Geçen haftanın sonunda sokağa atılan 48 talebe şimdi, muvakkat ta olsa vaziyetlerinin üzerine kül serpe- bilmişler, belki de terki tahsil et- mecburiyetini — atlatmışlardı. Muhtelif makamlara müracaat etmiş, ler, hattâ Başbakanla dahi — temas saglamışlardı Hâdisenin patlak ver- diği Cumartesi gecesi, saat 23 te, a- ralarından bir tanesi, milletvekilleri hattâ bazı bakanların dahi göstere- mediği bir başarı sağlamış, Beyfen- di ile görüşmüştü. Bu cidden becerik- li talebe ile Menderes arasındaki te- lefo on muhaveresi şöyle başlamıştı: '— Kimsiniz? Ne istiyorsunuz?!"” Sinirlenmeyiniz — Beyfendi! "— Beyfendiyle görüşmek istiyo- rum." " — Buyrun." Becerikli talebenin derdini anlat- masından sonra, muhavere İstanbul- daki 1kametgah1 olan Parkoteliri hu- susi dairesinde Beyfendinin ahizeye söylediği şu cümlelerle son bulmuş- tu: " — Derhal İstanbul Valisi ile te- mas edin. Kendisine ben de söylerim. Bu karar Vakıflar Umum Müdürlü- ğünde de iptal ettirilir." 48 talebenin bir ateş etrafında sabahlamasına, zabıta müdahele edi- yordu. Aralarında bir de Başkotmi- serin bulunduğu üç polis, iki bekçi ve bir de polis görevlisi jandarma» talebeleri dağıtmıştı. Polisler civarda bulunan bir kahvehaneyi, ,sahibinin evindeki yatağından kaldırıp açtır- mış ve talebelerin sabaha kadar ora- da kalmalarını temin etmişti. Erte- si sabah aralarından bir heyet, Bern yolcusu F.K.G. in bıraktığı boşluğu doldurmak, İstanbullulara şirin gö- rünmek için hiçbir fırsatı kaçırma- mağa çalışan yeni Vali ve Belediye Başkanı Şişli Terakki lisesi — Yurt- bilgisi öğretmeni Mümtaz 'Tarhana ziyaret etmişti. Neticede temsilciler Yurt Müdürlüğüne, çıkarılan talebe- lerin geri alınmasına dair Tarhanın telefonla bir emir vermesini sağla- mışlardı. Pazartesi günü ise Vakıflar Yurduna giden Tarhan meseleye bizzat el koymuştu. Yurtlar Benim adım dertli dolap... enç Üniversite talebesinin mektu- bu şöyle başlıyordu: "İstanbula adım attığımız ilk gün, — yurtların tamamen dolduğunu yurt müdürleri tebessümler arasında müjdelerler. Şimdi nereye baş vurabilirdik? Her açtığımız kapı şiddetle — yüzümüze kapanmıyor muydu? Valiye mi gi- decektik? Gazetelerde — okumuştuk ya, mahut açılış merasiminde tale- be sitelerinin kurulacağı artık bir gün meselesiydi. Şimdi gidip te ay- ni hikâyeyi mi dinleyecektik? Hem boyle kapı kapı dolaşacak vaktimiz mi vardı? Dersler başlamış, epeyce de ilerlemişti. Tek ümidimiz Talebe Federasyonunda idi. Ama oradan da aldığımız cevap bir tebessum ve -maalesef- kelimesi oldu." | Artık Üniversite' talebesi ile em- lâk komisyoncuları arasında sıkı bir mücadele başlıyacaktı. Ve — nitekini öyle oldu. Tam on beş gün Beyazıt-: tan Aksaraya, Sultanahmetten Edir- nekapıya kadar aşındırmadığı — ko- misyoncu kapısı, kendisinden en az 2,5 lira almıyan komisyoncu kal- mamıştı. Nihayet bu' satırları yaz- makta olduğu odayı 30 lira komis- yon ücreti -gezmelere verdiği — 22.5 lira hariç, ödiyerek 80 lira gibi cüz'i bir ücretle kiralamaya muvaffak ol- du. Genç talebe 80 liraya cüz'i üc- ret diyordu. Çünkü suyu akmıyan buna mukabil tavanlarından yağmu- 15