Haftanın İçinden Kıbrıs ıbrıs meselesi, - beynelmilel sıyaset sahasında — bir Kmuddetten beri almış olduğu istikamette yeni bir gelişme kaydetti. Istıkametın Turkıye aleyhınde bu- lunduğu aşıkardır Dunya Erınde ilk önce "Kıbrıs dıye bir mesele yok" idi. Sonra bu, lngılterenın bir iç işi' oldu. Müteakiben lngıltere Turkı unanistan aralarında halletsinler" dendi. Bugun Self—Determina— tion lâfı, Birleşmiş Milletler teşkilâtı azalarının ekse- riyetine munis gelmektedir. Yarın, zaten mevcut ek- seriyetin üçte iki nisbetine yukselmesı bir başka adım olacaktır. Elbette ki temenni mahiyetindeki bu gibi kararlar alâkalı devletleri bağlamamaktadır. Ama hi kimsenin yalnız yaşamadığı bugünkü dünyada, Birleş- miş Milletler temennilerinin bir manevi kuvvet teşkil ettiği de muhakkaktır. Son Birleşmiş Milletler macerasının İktidar, İkti- dar organları ve tek parti devrinden kalan "Dış Poli- tika tabudur" zıhnıyetını henüz silkip atamamış Çev- relerde nasıl olup ta bir "Yunan Hezimeti", hattâ daha iyisi bir "Türk Zaferi" olarak telâkki edildiğini anla- mak son derece zordur. Hâdise bunun tamamen aksi- dir. Siyasi Komisyondaki reylemede de, Genel Kurul- daki reylemede de bizim lehimize rey kullanması bek- lenilen bir çok millet, Yunan tezini desteklemiştir. Self- Determination'un şımdılık Birleşmiş Milletlerde üçte iki ekseriyet, alamayacağı, bu bakımdan bir karar su- reti mahiyeti iktisap edemeyeceği zaten hiç kimsenin meçhulü değildi. Yunanistanın bile mükemmelen hesap- ladığı böyle tabii bır neticeyi Liderin, İktidarın, De- legasyonumuzun "Görülmemiş Zafer" i diye ilân et- mek D. P. nin hususiyetlerine son derece uygundur ama, bu sadece bir başka hakikati gözlerin tâ önüne çıkar— maktadır: D. P. dış politikada, iç politikadaki metod- larını kullanıyor. Son senelerde beynelmilel — siyaset sahasında karşılaştığımız muşkıller başarısızlıklar böylece izahını bulmuş oluyı D. P. birçok bakımdan tarihi 1950'den başlatmak- tan hoşlanır. Aslında mebdei o tarih olan bir me- sele vardır: Kıbrıs meselesi. Kıbrıs meselesi Yunanis- tan tarafından evvelâ üstü kapalı, sonra açık şekilde 1950"den itibaren beynelmilel siyaset sahasına çıkarıl- mıştır. Yedi sene boyunca Kıbrıs mevzuundaki tutu- mumuz, öylesine çok dalgalı ve az müstakar olmuştur ki, bugun Birleşmiş Milletler Teşkilâtı Aazasının ekse- rıyetı bizim — görüşümüzü kavrayamamıştır. Siyasi Komisyondaki ve Genel Kuruldaki reyleme bunun en açık delılıdır Tıpkı iç politikada olduğu gibi D. P. İk- tidarı, Kıbrıs politikasında "bugünü atlatmak" prensı— bini başka hiç bir esası hazırlamaya lüzum görmek- sizin, hattâ kendisine bir hedef dahi çizmeksizin tat- bik etmıştır Halbuki hâdiselere bakılırsa Yunanista- nın tâ den beri muayyen istikamette — yavaş, ama son derece kararlı adımlarla ılerledıgını görmek kabildir. Atina hükümeti geriye doğru bir tek hainle yapmamıştır. Plânını, tuttuğu tez çeşitli bakımlardan haksız oldugu halde, yürütmeye muvaffak olmuştur. Biz ise, ok defa hayal sukutuna uğramışızdır. Bu hayal sukutla_rını İktidar dahi belirtmekten kendini alamamıştır. İngilterenin tutumu şikâyet mevzulunuz olmuştur. Amerikanın davayı benimsememesi bizi üz- müştür, hele Irakın yanımızda yer almaması feryatla- rın yükselmesine yol açmıştır. Bunlar diplomasi saha- sında birer fiyasko değil de nedir, lütfen İnsaf ile cevap verilir mi? Yunanistanın, tam sar- maş dolaş olduğumuz bir sırada büyüklerimizi — tatlı dostluk sözleriyle avutup el altından ağlarını bütün dünya sularına atmış olması, bir gafletin mevcudiye- tini de mi hatıra getirmez ? Politikası Metin TOKER Ama senelerden beri D. P., bütün bunları Türk umumi efkârına ve bilhassa kendi Meclis Grubuna bi- rer "Görülmemiş Zafer" olarak kabul ettirmeye çalış- maktadır. Kabul etmeyenler? İktidarn 1 numaralı organı, Birleşmiş Milletler hüsranım iftihar vesilesi haline getirirken etiketi de yapıştırmıştır: Onlar, Yu- nanlı gibi düşünenlerdir! Bilinmez, lügatlarda Dema- goji kelimesi bundan daha iyi bir mısalle mi izah olun- maktadır. "Görülmemiş — Kalkınma" "Gorulmemış İmar" ve nihayet "Görülmemiş Demokrasi" ne der ce başarıysa Kıbrıs Polıtıkası aynı nisbette başarıdır Hakikat bundan ibarett imdi, bir hususun iyice bilinmesine lüzum vardır. u memlekette bir kaç soysuzun dışında hiç kimse Kıbrısı D. P. kaybetti' diyebilmek için Kibrisin arzu- lanmayan bir idare altında kalmasından dolayı sevinç duymaz. Zafer gazetesinin dediği doğrudur: O düşün- ce vatanseverlikle kabili telif değildir. Ama — Kıbrısı kaybedecek D. P. dir diye Kıbrıs meselesinin Turkıye aleyhindeki gelişme istikametini ters çevirip bunu ba- şarı şeklinde göstermek de alkışlanacak bir hareket olmaktan çok uzaktır. Senelerden beri İktidar organ- larının tuttuğu bu yol, Adayı bize bir karış dahi yak- laştırmamıştır. Böyle bir iç politika metodunun -dış| politikada zerrece şansı bulunmadığını mutlaka kabul etmek lâzımdır. Dış İşleri Bakanı sayın Zorlu iç po- litikada, Yüksek Seçim Kurulunun ilâmını bir Anka- ra Savcısından istihsal ettiği kararla hükümsüz hale getirdiği iddiasını hem de Meclis kürsüsünde ileri sürer, buna P. Grubunun sayın azalarından bir kısmı da hak verir. Sayın Bakan oradan iner, "Bir nokta ve o kadar" der. Mesele kendisince halledılmıştır Ama di Ş politikada, bir defa daha görülüyor, "Kıbrıs bizimdir; bir nokta ve o kadar" demek, hiçbir şeyi halletmiyor.. "Birleşmiş Milletlerde Yunan tezi üçte iki ekserıyet alamadı, biz bir zafer kazandık; bir nokta ve o kadar" tarzında hükümler de aynı derecede neticesiz kalıyor. Hattâ bir zamanlar ileri sürülen "Türkiye, Kıbrısdı— ye bir mesele tanımıyor; bir nokta ve o kadar" tezi de hiç müsbet tesir Uuyandırmıyor. Zira iç poli- tikada olduğu gibi, dış politikada bir çıkmaza ge- lindiğinde kuvvete, zora — müracaat etm k D. için kabil değildir. 'Hâdiseleri iyi haber a len malümata dogru teşhis koymak, basıretlı tedbirler düşünmek. İşte, tarihin bütün devrelerinde muvaffa- kiyetli dış polıtıkaların şartları bunlar olmuştur. Kıb- rıs meselesinde her üç faktörün de iyi işlememiş bu- lunduğunu kabul etmek zaruridir. Kabul edelim ki, davanın gelişme istikametini degıştırebılelım Yoksa "gidiş mükemmeldir" diyeceksek, zaten Kıbrıs başımıza belâ olacaktı" larımızı şimdiden alıştırmalıyız. son tesellısıne kulak— Bizim Yunanistandan, şu beğenmediğimiz Yunanis- tandan alacak bir dersımız vardır. Orada Kıbrıs n selesi ne partilerüstü, ne partileryanı, ne partılerı sadece ve sadece partilerarası bir davadır. İktidar Mu- halefeti gelişmelerden haberdar eder, ne zaman tesa- nüd gösterileceği beraberce tâyin olunur bu tesanü- -ün nereye kadar gideceği tesbit edilir. Ama Muhale- fet, İstikamet bozulunca şiddetle tenkid hakkını elin- de tutar, Yunanistanın hakiki kuvveti buradan geçi- yor. İki el bir baş içindir ve akıl akıldan — üstündür. Neneler var ki bizim İktidarımız bu basit hakikati ka- bul etmemekte inanılmaz inat gösteriyor. O yola sapa- cak yerde, son Birleşmiş Milletler hâdisesinde olduğu gibi açık başarısızlığı zorla, organları vasıtasıyla teh- ditler savurarak başarı şeklinde kabul ettirmeyi daha kolay buluyor. Daha zordur. Üstelik, faydalı değil, zararlıdır.