şağı yukarı Williams parantez içle- rinde ne söylediyse, kendini onların yerine getirmekte vazifeli saymıştı. Halbuki bazı şeyleri kısmak yahut degıştınnek bir rejisörün yetkısı İ- indeydi.. Oğuz Bora da bu yetkiyi kullanmalı ve hiç degılse bolumlerı isimlendirilmesinde kullanılan o pro- jeksiyon perdesini tamamen kaldır- malıydı. Seyirci o yazıları okumaya çalışırken, sahnedeki repliklerin ço- u kaçılıyordu. Tiyatroda, dikka- ti dagıtmaktan elden geldıgı kadar kaçınılmalıydı a Oğuz Bora b larm ıç birine yanaşmamış ı. Oyunc iyisi, hattâ tek ıyısı Baykal Sarandı Tek bağı- na rampın kenarında kaldığı ve oyu- nun hikâyesini anlattığı sahneler bir yana bırakılacak olursa Baykal, dur- muş, oturmuş, hesaplı ve ölçülü bir oyun veriyordu. Baykalın oyununda Batılı bır taraf bir rahatlık vardı. Ancak Baykal da, rampın kenarında tek başına kaldıgı sahnelerde sesini kullanamıyordu Çoğu seyirci sahne- deki sözlerini anlıyamadı. Eğer bu sahnelerde de gereken tesiri yarata- ilseydi, Tom rolünü eksiksiz başar- mış olacaktı Amanda'yı oynayan İlkay Saran ne yaparsa yapsın her sahnede fiziği kendisine ihanet ediyor, yununu köstekliyordu. — Seyirciler sahnede Amandayı değil de, Amandanın on- sekiz yaşındaki halini seyrettiler. Ayrıca İlkay Saranın diksyonuna çok dikkat etmesi gerekir. Sözlerinden çoğu anlaşılmıyord Laura'da Tür kân Boranın oyunu mubalagalı ve keskin hatlıydı. Ba- şını yana kırmakla ve tekrar tekrar parmakl_arıyla oynamakla verdıgı siluet bir za sıkıcı tekrar haline gelmeye başlıyordu Sonra Wıllıams ın yazdıgı Laura to- paldır. dialoglarda da tekrar tekrar belırt liyordu. Türkân Bora- nın topal rolü yaptığı hiç bellı değil- di.. Lauranın topallığı, ıçındekı aşa- gılık duygusunun sebebidir ve piye- sin asıl temini ortaya çıkaran bir unsurdur.. Amanda'daki İlkay Saranla Laura- daki Türkân Boranın fizik durumla- rı da ortaya tuhaf bir durumun çık- masına yol açıyordu» Bilhassa son perdede Williamsm ellilik Aman- gösteriyordu ayı nda'yı da Türkânın oynaması bel- kı daha ısabetlı ol du. Ci rda Şa ir Bozdağ oyuna da sahneye de çok yabancıy- dı. İlkay gibi onun da en görünür ku- suru diksyonunun bozukluğuydu. Sırça Kümesin tercümesi de o- yuncuların oynan üzerinde hayli mü- him bir rol oynadı. Rejisör Bora ne- dense tercümeye de pek sadık kalmış- tı. Seyirciler çok kere sahnede bir şiir ama son derece beceriksizce ya- zılmış bir şıır kıraat edildiği intiba- ıma kapıldılar Maamafih bütün bunlara ragme Beşinci Tiyatronun açılışım sevinç- le kalıplamak gerektiği muhakkaktı. AKİS, 21 ARALIK 1957 M U S Caz Lonis'nin yeni zaferi Rock and roll ve Calypso gibi ma- razi modalar gelip geçe dıırsun, gerçek caz musikisi yavaş fakat e- min adımlarla ve kalıcı bır tesirle dünyayı sarıyor. Cazın İstihza ile karşılandığı yıllar artık çok geride- dir. Zevklerini cazdan — hoşlanacak şekılde ayarlayamayanlar bile hi olmazsa bu musikiyi bugün — saygı ile reddedıyorlar Cazı dünyaya sevdirenlerin ba- şında muhakk k ki Louis Armstrong gelir. "Çanta ağızlı" manasına ge- len "Satchel Mouth" - kelimelerinin kısaltılmışı 'Satchmo" lakabıyla ta- uis'ye cazın en büyük mu- sıkışınası olarak — bakanlar, — onun trompet çalışım ve şarkı söyleyişini fhumunun tarifi sayanlar ço- ğunluktadır. Satchmo, günümüzün i- zeten bir uslüpçunun yapması ge- rektiği gibi. tercih etmiş, kendi kur- duğu geleneklere sadık kalmış, ara- etmek gibi muş, fakat ithamlarını geri büyüklüğünü de göstermiştir. Bugün Armstrong, denebilir ki, en tır İtirif edılmesı gerekır rong bu muazzam şöhrete, yirmi ıla otuz yıl önce daha fazla layıktı 1927 yılında alınmış bir âğıyla — bu- günkü çalışı kıyaslanırsa, bu kud- retli cazcının yaratıcılığından, ma- nasından ve tazeliğinden çok — şey kaybetmiş olduğu görülür. Fakat mihrap yerindedir. Louis Armstrong'. un bugün gördüğü ragbet ister klâ- sik ister modern, ister geleneksel ister ileri olsun, bütün dünyada caza gösterilen ve gün geçtikçe — artan alâkanın bir sembolüdür. LOUİS Armstrong'dan çok kere "Caz Elçisi" diye bahsedilir. Dünya- yı devredip, Amerikanın yırmıcı asır musikisine getırdıgı tek önem- li yeniliği yaydığı için bu sıfat ona uygun görülmüştür. Armstrong şim- di gene turnededir. Güney Amerika memleketlerini ziyaret — etmektedir. Bundan önceki turneleri her uğ- radığı memlekette hararetle karşı- lanması alışılmış birşeydir. — Fakat üney Amerika turnesi bılhassa bu- yük tezahürata sebebiyet vermiştir. Armstrong orkestrasını taşıyan u- Çi Buenos Aires hava meydanına vardıgı zaman 5.000 kadar Arjantin- Hi caz meraklısının tezahüratı o dere- ceye ulaşmıştı ki itfaiye, Satchmo'- uçaktan inebilmesini sağlamak için halkın üstüne şu sıkmıya mec- bur kıldı. Fakat ıtfaıyenın ve polisin müdahelesi, ünlü cazcıyı hayranla- rının elınden kurtaramadı. Louis ni- hayet emniyete alındığı zaman "Bu I. K |1 nasıl karşılayış böyle! kapatın. Kapıyı kilitleyin. Bu kavelede yoktu" diye homurdanıyor- du. Pencereleri ava meydanında hayranları ta* rafından iyice — tartaklan Loui: Armstrong, Arjantinde kaldıgı mud— det zarfında halkın arasında b duğu zamanlarda çok kere, dudakla- rım koruyabilmek için, beyzbol mas- kesiyle gezmek zorunda kaldı Bue- nos iki konserinde — -iyi yerler ıçın bıletler bızım paramızla Hira gibi yüksek bir fiata satıl- dığı halde- salon tıklım tikliım do- luydu Bu iki konser, herbirinde dört t durmadan çalan mstrong'a 100 000 liradan fazla bir para ka- zandırdı Satchmo, Arjantinlilerin tezahu- ratını şım ye kadar gördüğüm hırpalayıcı karşıla ak diye asıf- landırıyordu ama, bundan öncekile- ri de unutmuyor ve aynı şeydi; hele Avu redeyse kamyonumuzu devirecek- lerdı diyordu. Bale Balanchine ve Stravinski eçen hafta New York City Bel- let, koregraf George Balanchine ve besteci İgor Stravinski gibi iki büyük üstadın müşterek 'çalışması "Agon" adlı baleyi temsile başladı. Bahar Ayini, Ateş Kuşu, Petruşka, Orfeus İ ır mu: sıkısı- ni rlerı arasında sa- yılan bale partısyonlarını bestelemış olan Stravinski'nin dans sahnesi için yazdığı bu yeni eserin hususiyeti, hiçbir konusu olmamasıydı. Sahne- den ayrı olarak, yalnız musikiyi günlerde pıyasaya çıkan plagından dinliyenler, eserin bir konusu olma- dığını bildikleri halde, bale musıkısı oluşunu hesaba bir konu tasarlamıya çalışabılırlerdı Fa kat neticede hiçbir kâye bu mücerret musikiye uygun duşmedıgı- ni, eserin sadece ritm ve hareketten ibaret olduğunu, bir anlatıcı tarafı bulunmadıgını görürle Balanchine'in koregraüsı de, St- ravinski'nin musikisi gibi yüzde yüz mücerretti. O kadar ki dekor ve kostum bile yoktu. Dansçılar de, çalışma giyimleri — içinde dansedıyorlardı Klâsik zerafet, fa- kat serbest biçimler ve rahat hare- ketler, büyük dans ustasının bu eser- de uyguladığı üslübun dikkat çeken taraflarıydı. balede dünya- iki dansçısı eseri, kendilerinden bek- lenen kusursuzlukla ıcra ettiler. Bil- hassa hayret verici icralar, Melissâ Hayden'ın solo varyasyonları ile Di- ana Adam zenci ur Mi hell'in ' pas de deux"sü idi. 31