dilerine tevdi edilen raporu inceliye- rek. bir hal şekil arıyacak olan bu komisyon, neticeden Senatoyu Haber- dar edecekti. Artık orada meselenin nasıl bir hal tarzına bağlanacağını şimdiden kestirmek mümkün değildi. Bilinen bir tek nokta vardı, o da, a- radan bu kadar zaman geçmiş olma- sına rağmen talebenin henüz tenvir edilmemiş olmasıydı. Üniversitede yabancı dil için açı- lan kurlar, talebeler için cazip bir ders Vasfını taşımıyordu. İlkin bu kurların istenilen gayeye uygun ol- madığını kaydetmek meseleyi tesbit bakımından faydalı bir husus olarak kabul edilmeliydi. — Verilen — dersler, miktar itibariyle azdı. Talebe gra- mer ve sentaks kaideleri içerisinde boğuluyor, tercüme ve metin izahla- rına ayrılan zaman israf edilmiş ve dolayısıyla da gayeden uzaklaşılmış olunuyordu Talebenin esas branşı göz önünde bulundurularak fakülte- lere hattâ enstitülere göre hazırlan- mış kitaplar maalesef yoktu. Dost- lar alışverişte görsün diye yapı- lan bir öğretimden netice beklemek, fazla bir iyimserlik olurdu. Halbuki batı memleketlerinde bir üniversite zunu ana dilinden başka — diğer bır dili kolaylıkla — konuşabiliyordu. Meseleyi iki senenin dar — hacmine sıgdırarak bu işin üstesinden geli- neceğini zannedenler, mevcut bütün şartları göz önünde — bulundurmak zorundaydılar. Şimdiki haliyle, tale- be için zaman israfından başka hiç bir işe yaramıyan lisan meselesi, mu. hakkak rasyonel bir hal tarzına bağ- lanmalıydı. Yoksa babadan — kalma usullerle yapılan bir öğretimin, fay- da yerine zarar getirdiğini artık öÖğ- renmiyen kalmamıştı. DÜNYADA OLUP BİTENLER Noto Roketler çağında Yorgun ve hasta çehresine — rağ- men, yüzündeki tebessümünü kay- betmeyen ihtiyar adamın kocaman bir NATO haritasının asılı olduğu salona gırdıgını gören bir Fransız ha. riciyecisi e kadar zayıflamış" demekten kendini alamadı. Beyzbol sahalarındaki canlılığını ve çevikliği- ni taklide çalışan Hür Dünya lide- rinin bitkinliği hakikaten — kolayca farkediliyordu, Konferans salonuna daha evvel gelmiş olan Hükümet Baş- kanları, derhal Dünyanın bu en tatlı gülüşlü adamının etrafını sardılar. er dilden —"geçmiş olsun" sesleri yükseldi. Ancak, bu tatlı sohbet ve nazikâne tebessümler çok sürmedi. Ev sahibi Fransız Başbakanı Gail- lard "hoş geldiniz"” nutkunu bitirir bitirmez söz alan Eisenhowerin çeh- resi, birden bire ciddileşiverdi. lantıda hazır bulunan bir kaç gaze- teci, Normandiya çıkartması arife- sınde de ayni ciddi çehreyi gördük- lerini hatırladılar. Konuşmaya baş- layan Hür Dünya lideri, NATO mem- leketlerini "kahramanca gayretler sarf etmeye" davet ediyordu. İşte bütün dünyanın ve yuvarlak - masa etrafına sıraAlanmış NATO hükümet şeflerinin dikkatle takip ettiği, To- ketler çağının ilk büyük konferansı böyle başlamıştı. Amerikanın ricası " ür Dünya Lideri Eisenhower, NA- TO memleketleri toprakları üze- rinde derhal güdümlü mermi üsleri Eisenhower ve Dulles NATO konferansından önce Hür Dünyanın ümidi bu dağların 20 ardında Spaak İşe yaramayan hitabet kurulmasını talep ediyordu. Tarihin garip bir cilvesi, daha düne kadar Amerikanın atom inhisarına kızan, eşitlikten dem vuran Avrupalı Hü- kümet Başkanları, bu talebi hiç de hoş karşılamadılar. Dün yalvaranlar, bugün kendilerini kasıyorlardı. NA- TO nun sadık dostu Adenauer bile "Bütün askeri meselelerin — bahara kadar tehir edilmesini" istemekten çekinmedi. Hele İngiltere ve Ameri- ka gibi atom bombasına sahib ol- mayı prestij meselesi yapan Fransa, gayretlerini daha faydalı işlere har- camasını tavsiye eden Ingıltere ve Amerikaya son derece kızgın görünü- yordu. Bununla beraber konferansın en süprizli konuşmasını Norveç Başba- kanı Einor Gerhartsen yaptı. Rus tehditlerine en yakın muhatap olan bu ufak şimal memleketinin temsil- cisi, mutad nezaket formüllerine bile lüzum görmedi ve soğuk bir lisanla ' 'Memleketinin güdümlü mer- mi üsleri hususunda hiç bir plânı olmadığını" söyledi. enel Sekre- ter Spaakub ateşli hitabeti bile, üs tesisi fikrine bir türlü — iısnamıyan Avrupalıları yumuşatamadı. Güdüm- ü mermi satıcısı Amerika, alıcı bul- makta bir hayli güçlük çekecektı Siyasi güçlükler Anlaşmazlık sadece askeri sahaya inhisar etmiyordu. Stalinin ölü- münden beri Rusyadan daha az kork- maya başlayan Avrupalılarla Ameri- ka arasında, siyasi ihtilâflar çoğal- maya başlamıştı. Süveyş meselesi bu anlaşmazlıkları gün ışığına çıkart- AKİS, 21 ARALIK 1957