rundalar.. Sovyetlerin gönüllü reddi de işlerini kolaylaştırmada. Şimdiye kadar hiç te vuzuh ve sarahati ol- mayan, hele Son haftalarda hızlı bir akış tutturan Orta Doğu politikamız- da müsbet elemanlara dayanan ras- yonel bir üslup seçeceğimizi ümid e- diyoruz.. Bir yıl evvel Tahranda oldu- ğu gibi "sürpriz nutuk"ların olma- yacağına da bilhassa inanmak isti- yoruz.. Hele ingiliz hükümetinin bu- gün yârın değişebileceğini düşünerek Orta Doğuda kötü bir duruma, feda edilmiş kabahatli rolüne duşmeyı hiç arzulamıyoruz. Heyetimizin bu nok- taları bilhassa inceleyeceğine emin olmak mecburiyetindeyiz. Buna mu- kabil NATO — partenerlerimizden de bize karşı her zaman açık, sadık ve samimi olmalarım, insanlık idealleri» ne ve hür dünyanın beşeri ilkelerine yürekten inanan bir müttefik olarak istiyoruz.; Zira Majestelerinin hükü- meti her zaman boyle davranmak ni- yetinde gibi gorunmuyor... una mu bir avantaja sahi- biz. Orta Dogudakı karışık durum, bu bölgenin tek sağlam görünen mem leketi olmamız bakımından prestiji- mizi, bilhassa Amerika nezdinde art- tırdı. Bundan istifade edemezsek, ka- bahat sadece ve sadece bizde ola- caktır. Menderes, bizim için hiç bir zaman olmadığı kadar elverişli bir zamanda NATO Konseyinde Türki- yeyi temsil ediyor. Demokrasi Radyoların sahibi u haftanın içimde — Türkiyedeki radyo dınleyıcılerı bir ismin Menderes isminden de, ulles is- minden de, Mozart isminden de Zeki Müren isminden de, Şükran Özer isminden de fazla tekrarlandıgım duydular. Bu isim Yardımcı ismiydi. Radyoların haber bülten- lerini dinleyip te Celâl Yardımcı- dan bahsedildiğine şahid olmayan, hemen hemen bütün bir hafta için- de, çıkmadı. Devlet Bakam Ce- lâl Yardımcı, Eskişehire gitmişti, Devlet Bakanı Celâl Yardımcı vali, belediye başkanı, v.s. tarafından karşılanmıştı, Devlet Bakam Celâl Yardımcı D.P. erkezim ziyaret etmişti, Devlet Bakam Celâl Yar- dımcı Kütahyaya hareket edecek- ti. Devlet Bakanı Celâl Yardım- cı Kütahyaya hareket etmişti. Devlet Bakanı Celâl Yardımcı Kü- tahyaya varmıştı. Devlet Bakam Celâl Yardımcı Kütahyada karşı- lanmıştı, Devlet Bakanı Celâl Yar- dımcı, Devlet Bakanı Celâl Yardım- cı, Devlet Bakanı Celâl Yardımcı... Halbuki aslında, — söylenecek bir tek haber vardı: Devlet Bakanı Ce- lâl Yardımcı basın işlerini tedvire memur edilmişti ve Anadolu Ajansı ile Radyolar basın işlerini tedvire memur Devlet bakanına bağlıydı. Celal Yardımcı Anadolu Ajansı- na ve Radyoya hakim ilk bakan değildi. Ondan evvel aynı işi Emin AKİS, 15 ARALIK 1956 Kalafat görüyordu. Ama radyo din- leyicileri Emin Kalafatın hiç bir se- yahatinden böyle dört başı mamur şekilde haberdar edilmemişlerdi. E- min Kalafat da seyahat ederdi. An- cak basın işlerini bakanların başkalarına nazaran bir rüçhan hakkına sahip olmadıkları- nı bildiğinden günde üç posta ismi- ni radyolarda etmemişti. Hattâ yapmıştı: bakan ismi okumalarını menetmiş- ti. Şimdi Celâl zifesinde ilk icraat olarak radyola- rın dinleyicilerinle kendi seyahatle- rinin tafsilâtını sunuyordu. inin zerrece şüphe yoktü. BEee Milli Egıt im Bakamnın tik rejimi anlayışı ne de olsa Emin YURTTA OLUP BİTENLER ASIL TAHRİKÇİ : ktıdarın organları haftalardan beri, daha doğrusu senelerden be- memlekette bir tahrikçi aramakla meşguldürler. Bir tahrikçi ki herkesı ıktıdarın aleyhine kışkırtmaktadır. Basında tenkitkar neş- riyat başlar, o tahrikçinin ele geçirilmesine çalışılır. Adalet mekaniz- masında huzursuzluk olduğu anlaşılır, o tahrikçi merak edilir. Uni- versiteden istifalar başlar, aynı tahrikçinin peşine düşülür. Nihayet halkın D.P. den soğuduğu endişesi çıkar, kabahat hep bir tahrikçiye yüklenilir. İktidarın organları tarafından bu role en ziyade yakıştırı- lan İsmet İnönüdür. Onun arkasından zaman zaman Hür. P. veya M. P. liderleri de itham altında bırakılır. Yabancı gazetelerde ve yabancı çevrelerde tahrik yapan ise, tabii Kasım Gülektir. Üniversi- tedeki son hadiseler münasebetile İktidar organının yazdıkları bu ara- ma gayretlerinin yeni delilidir. İktidar sözcülerine göre her şey C.H.P Genel Başkanının başının altından çıkmıştır. Halbuki boşuna gayret sarfediliyor. Bir tahrikçinin mevcudiyeti aşikârdır. Ama e filânca şahıstır, ne falancası. Tahrikçi, hakiki tahrikçi bizzat Iktıdarın hareketlerınde gididir. İktidar, hareketle- riyle, bir haksızlık yapıldığı kanaatini uyandırdığı müddetçe tahrikçi- nin faaliyeti devam edecektir. Dünyada kısanları, hem de en sakin in- sanları çileden çıkartmak için haksızlık yapıldıgı hissini yaratmak kâfidir. Bu his yaratılmadığı müddetçe ne yerlisi, ne yabancısı; ne muhalifi, ne muvafıkı hiç kimsenin gayreti para etmez. Haksızlık hissi nasıl yaratılır ? İşte, en basit misali: Mecliste Ada- let Bakanından 16 hâkimi niçin emekliye ayırdığı soruluyor. Arala- rında Temyiz Başkanı ve baş savcısı mevcut, üstelik pek çoğu daima mümtazen terfi etmiş olan bu hukuk adamlarına bulunan kabahat nedir? Ehliyetsiz midirler, yoksa ahlâksız mı? Adalet Bakanı Profe- sör kürsüye çıkıyor ve diyor ki: "Ben kanunun bana tanıdığı mutlak hakkı kullandım". Böyle söylüyor ve iniyor. Fazla izahat vermek lü- zumunu hissetmemiştir. Ama kendisine o mutlak hakkı veren kanun bu hakkın yalnız ehliyetsizlik, — kifayetsizlik hallerinde — kullanılması gerektiği tasrih edilerek Meclısten çıkmıştır. Hak mutlak olabilir, hat— tâ itirazı da bulunmayabi i o hakkı kullanan zat ha lık yapmadıgını kendisine Iktıdarı emanet etmiş olan kitleye açıkla— mak, ispat etmek zorundadır. Demek ki yarın Milli Eğitim Bakanına Pof Feyzioğlunun neden bakanlık emrine alındığı soruldugund o Profesör Bakan da: "Ben,kanunun hana verdiği mutlak hakkı kullan- dım" deyip kürsüden inecektir. Yani, "Sizlere ne?" diyecektir. Bakanlar bunu yapabilirler. Madem ki kendi milletvekilleri onlar- dan bu gibi hareketlerinin hesabım sormamaktadırlar, madem ki kanu- nun verdiği "mutlak hak "kın kayfe göre kullanılabilmesine göz yum- maktadırlar, madem ki "kanuni mutlak hak" ile "mutlak hakkın ka- nuni kullanılması" arasında fark görmemektedirler, hiç bir teşrif mesele yoktur. Ama işte, bir siyasi meselenin mevcudiyeti her haksızlık hissinin yaratılmasında kendisini belli ediyor. D. P. duşmanım dışarda ne dıye arıyor? Onun asıl düşmanı haksızlıktır ve D. P. emin olsun, bu düş- man asla affetmeyen bir düşmandır. HAKSIZLIK Kalafatın bile — anlayışından fark- lıydı ve doğrusu İstenilirse bu an- layış 19566 DP. sine daha uygun düşüyordu. Hem Celâl Yardımcı Menderes IV. kabinesinin — kurulu- şundan bu yana gölgede uzun gün- ler geçirmemiş ve Meclis kürsüsü- ne dahi ancak Amerikaya giden Tarım Bakanının vekili olarak çık- mamış mıydı? Artık yeniden gün ışığına kavuşması, elbette ki hak- lıydı. Celâl Yardımcıyı tekrar ak- Badyoların sabahı aksam tif politika sahasında — görmekten dolayı duyduğu büyük memnunlu- ğu AKİS burada ifade etmeyi zevk- li bir vazife bilir. Mesai- Dinmeyen şikâyetler akbule geçeceğinden Bu sırada Radyo, yeniden günün mühim meselelerinden biri Hali- ne gelmişti. Hakikaten bu haftanın başında Sırrı Atalay (Kars- C.H.P.) z tedvire memur okutmaya teşebbüs başka bir şey Yardımcı, yeni va- n B Z A