SÖYLE, "kuvvetli adam"ı son makalelerini okud ğunda "aca- drr"" diye dü- şünmekten kendını alamıyor. Bir muharebe olmuş, generalinden eri- ne muharebe sahasında kendisine rastlanılan her mısırlı esir düşmüş, küçücük İsrail gambotları koca harp gemilerini Zzaptedmiş, hava kuvvetleri meydanlardan havalan- maya hile cesaret edememiş, teca- nsan Mısırın Albay Nasırın son demeçlerini ba bu ada vüz edenler iki gün içinde memle- ketin bağrına girmişler. — Hezimet, zayıfın kuvvetli önünde hezimeti değildir. Hezimet, vatanını muhafa- dunun uğradığı felâkettir. Mısırlı, ilk kurşunda iki elini havaya kal- dırmıştır. Tıpkı, 1948'de gene minik İsrail karşısında yaptığı gibi... Ama bu sefer müsrif kral ğil, burnunun doğrusuna giden Al- idaresinde. O Albay i 1948 hezimetinin şerefsiz- liğinden mısır milletini, mısır ordu- sunu tenzih etmiş ve sefih hükümdarın omuzlarına yık- mıştı. Şimdi de akıl ve mantık, ka- bahatli olarak kendisini işaret et- mektedir. Ayna Albay Nasırın son makale- lerini, okuyunuz. övünebilir. dünyayı kahkahadan bayıltacak bir kera- mette bulunuyor, "biz çekilmesey- dik, israil kuvvetleri topraklarımı- za giremezlerdi" Demek çekilmeseydiniz, vetleri topraklarınıza girem lerdi!. O halde takana kuvvet neden çekildiniz? Bu kerameti, bir memleketin | numaralı ini işgal etmekte olan adamın açık- ça beyan ettiğine inanmak hakika- ten Zzordur. Ama ay - Nasırın, ajanslar tarafından bütün dünyaya yayılan makalesi ortadadır. Nasır beyaz kagıt uzerıne siyah harflerle diyor ki: çekilmeseydik, is- rail kuvvetleri topraklarımıza gire- miyeceklerdi". Bundan sonra da o çekilmeyi bir zafer olarak ilân edi- yor. İnsan aklıyla, insan mantığıy- la ancak bu kadar alay edilebilir. eki, bu adam deli mi? Zira söy- lediklerinin herkesi — güldüreceğini kendisi bilmez mi? Kendisi bilmez mi ki Mısır, idaresi altında, hicap verici bir hezimete uğramışlar ve mağlubiyet bütün arap aleminin kofluğunu ortaya koymuştur? Gaz- zada ellerini, havaya kaldıran mı- SÖYLE!, Faruk'un de- ; bütün suçu sırlı general, Sinâda papucunu bıra- arak kaçan yüzbaşı, tapunu ve tü- feğini ve tankını yahudiye terke- denler Nasırın makalesini okuyun- ca ne duşunur onun hakkında ne seder? Sü atle lstrlaya uğrayan bolgeler halkı "b afer?" diye sormaz mı" Nihayet teslim * unun, klasik bir "diktatör takti- ği" olduğu unutulursa Nasırın ha reketlerini kıymetlendirmek müm- kün olmaz. Hiç şüphe yok »ayın Albay, İsrail macerasının bir zafer değil; bir hezimet olduğunu bilir. unun, fare önünde kaçan kedinin macerasını hatırlattıgının da far- kındadır. Ama "diktatör taktiği", böyle anlarda dahi diktatörün mil- letine zafer şarkıları okumasını icap ettirir. Hitler böyle yapmamış mıdır ve meşhur Dr. Goebels'in u- bây âır Hayalin — meddahı sulleri bu olmamış mıdır? Alman kuvvetleri Stalingradda tarihin sey- rini değiştiren mağlubiyetlerine uğ- radıklarında Hitler ve Goebels "çe- kilmek suretiyle düşmanın başını belâya soktukları"nı gururla ilân etmemişler midir? er diktatör böyle davranmıştır. Sıkıntı içinde bunalan, kötü idarelerinin eseri o- lan yokluklarla kavrulan milletle— rinin karşısında utanmaz, arlanmaz ve hicap duymaz dıktatorler dıkta— tör bozuntuları o mılletlerın gözle- rinin içine ,- baka baka "ne kadar mesutsunuz, ey benim sevgili va- tandaşlarım; hürriyet içinde, refah ıçınde nurlu istikballere koşuyorsu- nuz" dememişler midir? — Rusyada her gün bu yapılmıyor mu? O halde, Nâsırın taktiğini yadırgamamak lâzımdır. ELBET BİR İNANAN BULUNUR.. Yusuf Ziya ADEMHAN Devlet adamlarının asgari dere- cede de olsa şerefli, namuslu ve dü- rüst olmaları zadece bati demokra- silerinin icabıdır. Sadece batı de- mokrasılerınde devlet adamları mil- letleriyle. bugün Nasırın mısır mil- letiyle alay ettiği gibi alay edeme- mek mevkiindedirler. Bunun tek se- bebi, oralarda cemiyetin ve kitlenin kendi haklarının müdafaasını yap- maya azimli bulunmasıdır. Bir memleket istilâya uğruyor; sonra memleketi idare eden adam kalkıp "zafer kazandık" diyor. Bir memle- ket tarihinde görmediği iktisadi sı- kıntılar içinde çırpmıyor; sonra memleketi idare eden adam kalkıp "ey vatandaşlarım, bir nurlu istik- bale dört nala koşuyoruz" diyor. Bir memleket düşman önünde, herke- sin ziyarete kalktığı bir mıllı âbi- de" haline geliyor; sonra memleke— ti idare eden adam kalkıp " içeri gi- renlerin başını derde soktuk" diyor. Öyle devlet adamlarının batıdaki nasibi,- batı demeyelim, zira Al- manya da batıdaydı halbuki "dik- tatör taktıgı nin klâsik nümunele- ri orada piyasaya sürülmüştür-, da- ha doğrusu demokratik re]ımlerde— ki nasibi suratlarına bir domates veya çürük yumurta yemekten iba- rettir. Ama cemiyet, ama millet kendi, haklarının müdafii kesilmez- se, bır çiftlik ağası zihniyetine sa- hp adamın bir elinde kırbaç, öte- kinde para kesesı 1stedıg1n1 yapma- keri felaketler lâketler "dahiyane haline geliverir. sevk-ü idare İ şte bütün bu sebeplerden dolayı- dır ki Albay Nasırın yaptığı el- ça bukluğunu yadırgamamak tutumu, oyunun kaidesine son derece uygundur El- bette ki her hareketi kendisi için bır başarı gibi gosterecektın Ka- irdi "kuvvetli adam" için gaye- nin mutlaka ve mutlaka iktidarda kalmak olduğu amerikan basınının ifşaatından anlaşılmıştır. Amerikan basınının haber verdiğine göre kah- raman subay, kendisinin iktidarda bırakılması şartiyle memleketini teslim etmeyi kabul etmiştir. Bu, üstadın pek de deli sayılamıyacağı- nın bir başka delilidir. ki?. Tıb edenlerin delirmeyeceklerine dair bir kanun tur. Herkes gibi onlar da pek âlâ delirebilirler. Ama bir millet delili- ği aşikâr hükümet başkanını başın- da tutmakta devam ederse, işte o zaman başkam değil, mılletı topye- kün muayeneye sevketmek lâzım- dır. AKİS, 15 ARALIK 1958