ler tesis etmek zamanı gelmiştir. A- merika belki ayni peklide düşünme- mektedir, belki John —Foster Dulles Handen hazetmemektedir. Fakat si leflerimizin birbiriyle anlaşabılmesı ihtimal haricinde deği Nehru Amerikadan doner dönmez, Chou En-Lai neticeleri gözden geçir- mek için tekrar Hindistana gelecek- ti. Macaristan Altıncı hafta eçen haftanın başında Budapeş- te sokaklarında dolaşanlar, du- varlara tebeşirle yasılmış ilânlarla karşılaştılar. Bu Hânlarda halk yeni bir greve davet ediliyor, silâhlı mu- kavemetin tekrar bağlıyacağı bildiri- liyordu Macar ihtilâlinin başlangıcından bu yana geçen altı hafta içinde, sayı- sı her gün artan rus birliklerine rağ- men macar mukavemeti kırılmamış- tı. Mecsek dağları ve Bakony orman- ları ihtilâlcileri bağrında — saklamış ve birer gerilla yuvası haline gelmiş- lerdi. Sokak çarpışmaları devam e- diyordu. Ne açlık, ne sürgün, Kadar'ın tehditleri halkı yıldırabili- yordu. İktisadi durum, hakikaten berbattı. Hükümetin organı Neps- zapadsag bile durumun kötülüğünü itiraf ediyordu: "Binlerce evsiz bark- sız aile sokaklardadır. Kış geldi. Ev- lerimizi, hastahanelerimizi, okulları- mızı nasıl ısıtacağımızı bılmıyoruz Enflâsyon kapımızdadır. Nakil vası- talarının grevi yuzu nden fabrikala- rımız kömürsüzdür. Fakat sadece çalışanlara ekmek verilmesine rağmen, — macar işçileri greve devam edıyorlardı Macar İşçi Konseyi, Kadar'ın tehditlerine kulak asmamaktadır. Delege Şandor Eok- mann.Kadar'a hiç bir hakiki kuvvete dayanmayan bir kukla olduğunu bile söylemekten — çekinmemiştir. Hakiki kuvvet- ordu hariç. İşçi Konseyinde- dir. işçi Konseyi ise Nagy hadisesi- nin tahkikini, fabrikaların işçiler ta- rafından idare edilmesini, sendikala- rın gazetecilere sahip olmasını iste- mektedir Macar halkı, geçen haftanın başın- da da Birleşmiş Milletlerden ümidini kesmiş değildi. Zira ne Birleşmiş Mil- letler, ne de dünya efkârı Macar me- selesini unutmamışlardı. Bir tahkik hayatinin Macaristana gönderilmesi fikrinde ısrar ediliyordu. Eğer Kadar hükümeti, Birleşmiş Milletler heyeti- nin Macaristana girmesine müsaade etmezse, Avusturyaya bir heyet gön- derilir, Zzulümden kaçan yüzbinlerce macar, dinlenebilirdi. Macaristanda olup bitenlere karşı dünya efkârının tazyiki uyanık tutulmalıydı. Manevi tazyik, bazen silâhın yapmadığını bi- le yapmaya muktedirdi. Umit kesil- memeliydi, kahraman macarlar ümit- siz değillerdi. Ak saçlı, ihtiyar kadın Anna Kethly: "Eğer bir gün Birleş- miş Milletlerden şüphe edersem, de- mokrasilerin istikbalinden de ümidi- mi keseceğim" diyordu. AKİS. 15 ARALIK 1956 BELEDİYECİLİK İstanbul Karanlıkta bekleşenler u haftanın hasında İstanbulda, hani şu "Yaşasın İkinci Fatih!" nidaları arasında ve alayıvâlâ ile i- mar gösterisine — girişilen — Türkiye- nin en büyük şehrinde, bu şehrin en büyük caddesinde, Beyoğlunda yüz- lerce insan akşam oldu mu, titreş- meye başlıyordu. Gece sinemaya ve- ya tiyatroya gitmek âdeti, İstanbul- lunun hayatından yavaş yavaş kay- bolmak istidadındaydı. Zira kar bas- tırmıştı. Kar her sene bastırırdı. Ama bu sefer, vasıtasızlık kara eklenmiş- ti ve iki dertle başa çıkmak İstanbul- lunun harcı değildi, İstanbul Beledi- yesi otobüslerin geçe seferlerini men etmişti. Böylece hem benzin tasarrufu yapılacak ve hem de otobüslerin eski- mesine mani olunacaktı. Döviz duru- mumuza bakınca birinci, bilhassa son zamanda Demir Perde gerisinden ge- tirilen biçimsiz otobüslerin haline ba- ınca ikinci hususun lüzumunu .tak- dir etmemek imkânsızdı. imdi, sinema veya tiyatrolardan çıkanlar— tabii, hâlâ bu âdeti devam ettirenler 1çınde İstiklâl caddesinin ortasında bulunan ve bir tanesi İs- tanbul, diğer ikisi Taksim istikame- tinde olan duraklara yığılıyorlar ve bekletiyorlardı. Vaktiyle otobüs se- ferleri bu kalabalığı süratle evlerine götürürdü. Bilhassa Tünel ile Maçka, Şişli, Kurtuluş ve Levend — arasında işleyen 50,60,7/0 numaralı otobüsler büyük rahatlık sağlardı. Ama Devr-i imarla aber Devr-i benzinsizlik de kendisini hissettirmişti. Belediye, yüksek direktiflere uya- rak İstanbuldan — tramvay seferlerini kısmen kaldırmıştı. Meselâ Köprü- den artık tramvay geçirilmemesi kâ ran alınmıştı. Yollarımız açılıyordu ya, trafik meselesi dahiyane kazma usulleriyle bir anda halledilecekti. Yeraltına bir şebeke yapmadan, iste- nilirse bütün yollar 20 metre genişin ğe çıkarılsın, bir şehirde, bir büyük şehirde trafik meselesini halletmenızı imkânsızlığı aşikârdı. Bunu, alâkalı- ar da elbette ki bilirlerdi. Bilirlerdi ama, itiraz edip de üzerlerine kor- kunç şimşekler çekmege yanaşmıyor- lardı. yüzden "ilham rüzgârları- nın eseri olan garip kararlar yürür- lüğe konuyordu. Nasıl hiç bir şey de- ğişmeden Köprüden — tramvay sefer- leri kaldırılıverıldıyse ayni şekilde. binalar da yıkılı, — yıkılıveriyordu. Ama hadiseler umulduğu gibi geliş- meyince, İstanbullular baktılar, e- mektar köprünün üzerinden emektar tramvaylar gene aheste beste gidip geliyorlar. Allahtan akla uyulup da raylar sökülmemişti. F.K.G. gene ih- tiyatlı adamdı ve gün görmüştü. Şimdi istanbullu sokağa çıkmakla çıkmamak arasında mütereddittir! Bir kaç haftaya kadar ihtimal ki bu tereddudunden de tamamıyle kurtul lacak ve.. inden — çıkmamaya ka- rar verecektır Belediye hıç otobüs, işletmese, düşününüz az tasarruf mı Tasarruf' edilen parayla da yollar açılır. Böylece hem mazot der- di halledilir, hem her yeri ayrı zan- gırdayan Demir Perde gerisi otobüsü leri muhafaza olunur ve hem de kıy- mef;lı yollarımız eskimez. Az saadet mi? Ankara Ego — Egoist Bir zamanlar, Ankaralı olmanın in- sanı bugünkü kadar hayatından Otobüs Bekleyen Ankaralılar Bir — şarkı: "Bekledim de gelmedin"