TİYATRO Devlet Tiyatrosu Reklâmcılık evlet Tiyatrosu sahnelerinde tem- Dsıl edilmekte olan piyeslerden bi- rini seyretmeğe giden bir seyirci, son çıkan Devlet Tiyatrosu Dergısıne bir göz gezdirince hayretten ağzı açık kaldı. Derginin orta sayfasında oy- namakta olan piyeslerin rol tevziatı bulunuyordu, ama bu orta sayfa ko- parılıp alındığı zaman derginin yeni pıyeslerle en küçük bir alâkası kal- mıyacağı derhal anlaşılıyordu. Büyük Tiyatroda temsil edilmekte olan "Yağmurcu" isimli piyes ameri- kalı yazar Richard Nash'ın bir ese- riydi. Ancak Richard Nash'ın adını türk seyircisi yakından tanımıyordu. Halbuki Nashın piyesi hemen bütün seyirciler gibi o seyirciyi de pek sar- mıştı. Üstelik meraklı ve — devamlı bir tiyatro seyircisiydi. Kendi kendi- ne soruyordu: '"Kimdir bu Nash? Şimdiye kadar ne- yapmış, neler yaz- mış ye yazdıkları nasıl karşılanmış ?" Meraklı seyirci evine döndüğü zaman Tiyatro Dergisini tekrar ve daha dikkatle karıştırdı. İçinde ne Richard Nash'e, ne eserine, ne de diğer tiyat- rolarda temsil edilmekte olan yeni e- serlere dair tek satıra rastlayamadı. Fakat daha mühimi, seyircinin der- gide aradığı yazılar yerine daha ev- vel Büyük- Tiyatro'da oynanmış, bir önceki dergide kendisinden bol bol bahsedilmiş ve eserin ne olduğu hak- kında seyırcılerın çoktan bir fikir e- dinmiş olduğu- "Finten" ve yazarı hakkındaki methiyelerle gene Devlet Tiyatrosunun kendi kendisini öğme- sinden başka birşey olmayan bir ta- kım yazıların ver almış bulunmasıy- dı.. Zaten başındaki imzaların sekiz- de altısı tiyatroya mensup şahısların inisiyalli veya açık imzalarını taşı- yordu. Bu yazılardan bir tanesi yeni kurulan Bölge Tiyatroları üzeriney- di. Meraklı seyirci önce bu dikkatle okudu ve 80 yıldanberi türk tiyatrosuna hizmet bahsinde ne yük işler başarılmış olduğunu mem- nuniyetle öğrendi. Tazı sahibinin de istediği herhalde buydu. Ancak se- yircinin anlıyamadığı bir nokta var- dı: Böyle bir başarı silsilesinin Dev- let Tiyatrosu Dergisinde, nem de biz- zat bu büyük işleri başaran kimse tarafından kaleme alınmış olması.. Gayretkeşlik Dergide aynı gayretkeşlik, meraklı seyircinin hayretini kat kat artı- rarak devanı ediyordu. Ortada oy- nanmış, bitmiş bir oyun vardı: "Fin- ten.." Seyirciler seyretmiş, gazeteler bahsetmiş, — kritikler ver- mıştı Oyun iyi veya kötüydü. "Fin- ten" şairi değerliydi, veya değildi, bütün bunlar üstünde durmak, hele "Finten"! sahnede oynanacak hale getiren "dost" ve "büyük sair"i her AKİS, 15 ARALIK 1956 satır başında göklere çıkarmak her- halde Devlet Tiyatrosu — Dergisinin vazifesi değildi. Devlet Tiyatrosu Der gisi Devlet Tıyatrosunun resmi bir organıydı ve seyirciye karşı da, oku- yucuya karşı da tamamsa tarafsız davranması gerekirdi. Falanca ese- n şukadar sene sonra sahnemizde diriltilmesi için "gerçekten büyük bir şaire, falanca gibi bir sanatkâra ih- tiyaç olduğunu" hem de Devlet Tir yatrosunun resmi organı vasıtasıyla söylemek, o şairin en yakın dostuna ve bir Devlet Tiyatrosu mensubuna düşen bir iş değildir. Dahası da vardı: Devlet Tiyatrosu mensubu yazar, oynanıp biten bu o- yunun sade müellifini ve onu sahne- ye aktaran zatı Öğmekle kalmamış, dostunun "o büyük hizmeti yanında rejisörün de "bu müstesna emeği Tiyatro dergisinin kapağı sahnede, değerlendirmek bakımından muvaffakiyetini hayranlıkla — belirt- mek"ten kendini alamamıştı. Bir Devlet Tiyatrosu mensubunun bir Devlet Tiyatrosu mensubuna gene bir Devlet Tiyatrosu organı vasıtasıyla "hayranlığını belirtmesi", hele filân- ca Devlet Tiyatrosu sanatkârlarının 'arkadaşları arasında müstesna bir şekilde sivrildiği" ni söylemesi dünya- nın hiçbir yerinde kolay kolay rast- lanacak bir şey değildir. "Devlet — "Tiyatrosu Edebi Hey'eti- nin türk sahnesine hizmet etmiş mu- harrirlerinden örnekler vermek gibi hayırlı bir kararını" aynı satırlarla bize bildiren de işte ayni Devlet Ti- yatrosu mensubu, hem de Devlet, Ti- yatrosu FEdebi Heyet mensubudur. Esirgenen gayret Buna mukabil 8-4 yıldır azası bu- lunduğumuz milletlerarası bir ti- yatro teşkilatı vardır: I.1.T... Bu teş- kilâtın memleketimiz temsilcisi de bizzat Devlet Tiyatrosu Umum dürüdür. Milletlerarası Tıyatro Ens- titüsü Unesco'nun da iştirakiyle her Uç ayda bir olmak üzere "Le Teât Dans le Monde" isimli bir mecmu a neşreder. 1.1.T.'nin gayesi milletlera- rası bir tiyatronun kurulmasını sağ- lamak ve bu yolda dünya tıyatroları arasında devamlı bir münasebet kur maktır. Bu sebeple neşrettiği mec- mua da sayfalarını bu teşkilâta Üye bütün memleketlere açık tutar, ora- lardaki tiyatro faaliyetinin kendisi- ne bildirilmesini bekler. Milletlerara- sı bir tiyatro teşekkülüne üye bir memleketin tiyatroya meraklı her o- kuyucusu bu mecmuada kendi' mem- leketindeki tiyatro faaliyeti hakkın- da da hiç değilse bir yarım sütunla bir fotoğrafın yer almasını arzu e- der. Bundan doğacak netice o kadar açıktır ki, hele Devlet Tiyatrosu U- um'Müdürünün. böyle bir neticeyi farketmemiş olması imkânsızdır. An- cak Devlet Tiyatrosu Umum Müdürü, o kadar meşguldur ki şimdiye kadar LI.T.'nin neşrettiği bu mecmuaya geçen yıl sadece bir tek yazı ve bir fotoğraf gonderebılmıştır Tiyatroya bunca sene emek vermiş, 'birkaç 'lisan bilen ve şahsen yabancı, tiyatro faa- liyetlerini de yakından takip için bü- tün imkânları elinde bulunduran bir Devlet Tiyatrosu Umum Müdürün- den beklenilen şüphesiz ki bu imkân- lardan yerinde ve zamanında istifa- de etmesidir. 1956 yazı başında Pa- riste yapılan Dram Festivaline dün- yanın beş kıt'asından 27 devletin iş- tirak etmesini de bu teşkilât karar- laştırmıştı. Devlet Tiyatrosu da bu festivale davet edilmiş olmasına rağ- en bu davete Ankaradan cevap da- hi verilmemişti. Bu da göstermekte- dir ki kendi sesimizi kendimizin duy- ması bize kâfi gelmektedir. Varsın Faslılar Paris ram — Festivalinde Moliere'i arapça temsil etmek gibi bir cesareti gösteredursunlar. Beri tarafta biz "sair dostlarımıza hay- ranlığımızı" belirtiriz, olur biter. Karaca Tiyatro Muammer iş başında Salon kahkahadan kırılıyor ve bu üzden, zaman Zzaman sahnede- kilerin sesini duymağa imkân kal- mıyordu. Başında en son Paris mode- li bir şapka bulunan vizon mantolu, ç KİT kadın yanındakinin kulağı- na eğildi ve: "Çok hoş adam, şu Mu- ammer Karaca, gülmekten bayılaca- ğım" dedi. Kulağına fısıldanan ise, bir taraftan sahnedeki "Streep-tease kraliçesi" ne kaçamak nazarlar atı- yor, Öte taraftan da yanındaki gü- zel kadını başıyla tasdik ediyordu. n adı "Milli İhtikâr Anonim Şırketı"ydı Fakat salonu, dolduran seyirciler piyesin adını falan düşün- 29