YALNIZLIĞIN Demokrat İktidar bir savaştan daha, fena halde berelenmiş o- larak çıkıyor Üniversiteye karşı girişilen kampanyanın sona erip ermediği henüz meçhul. Fakat bi- linen, cakalı eda taşıyan grup teb- liğlerinin, şimşekler yüklü maka- lelerin, dehşetengiz başyazarların tehditlerinin bir sabun köpüğün- den fazla tesir yapma ığı. Hare- ket bir "D.P. içi h reket olarak kaldı ve hükümet muamelesi hali- ni almadı. Kulakları tırmalayan büyük lâflar, süratle dağıldı gitti. Zarar gören sadece İktidar parti- sidir. Bin muhalif sözcünün nut- ku D.P. ye, şu iki hafta içinde al- dığı yaranın binde birini veremez- di. 1946 ile 1950 arasında yüksel- tilen kalenin en kıymetli taşların- dan biri daha büyük gurultuyle yıkıldı. Bunları tekrır yerine koy- manın artık imkânsız olduğu aşi- kâr. Son iki hafta, başka bir bakım- dan daha manalı ve alâka çekici- dir. Üniversiteye, ilme ve ilim a- damlarına karşı girişilen hücum- larda D.P. nin yalnızlığı hazin bir manzara oldu. Partinin — yüksek sevk ve idaresini deruhte edenler, tahsil müesseselerinde — girişmeye hazırlandıkları temizlik ve tasfiye için komandolarını öne sürdüler. Bu, âdeta bir çıkartmaydı. Çıkart- mayı ağır topların desteklemesi, eşyanın tabiatı icabıydı. Ama der- hal görüldü ki D.P. bu ağır topla- ra malik dahi değildir. İktidar partısı bütün taarruz hareketinde yanında üç adamı, sadece üç ada- mın çabalamalarını buldu. Mesele- yi Doçent Mehmed Koymen adın- da bir "meçhul şöhret" çıkardı, sonra İktidarların ebedı sozculerı Burhan Belge ve Orhan Seyfi Or- hon vazifelerini ifaya çalıştılar. Hepsi o kadar.. Bütün mücadele devamınca, o üçünün dışında, baş- ka bir tek hakiki ilim adamı, bir tek tanınmış kalem, bir tek fikir adamı hür düşünceye indirilmek 1stenılen darbenin âleti olmayı ka- bul etmedi. Seslerini, mümkün ol- duğu kadar pes perdede kalması- na hususi itina — göstererek çıka- ranlar, muayyen gazetelerin mu- ayyen yazarları oldu. Onların dahi — gösterdikleri — çekingenlik, âdetler arasına girmemiştir. Moren- dum ve bakanın' Konuşması üç, dört genç memurumuzun kaleminden sa- baha karşı çıkar. Bu arada, en son sızma haberlere karşı uyanık bulu- nulur. Fakat esas ıtıbarıle hareket hattını takip ettiğimiz A devleti va- ziyetini degıştırıverırse ona Uuyabil- mek için artık zaman geçtir. İkinci bir dosya tabıatıle hazır degıldır 0 AKİS, 16 ARALIK 1956 ISTIRABIİ D. P. nin İçinde bulunduğu yal- nızlığın en hazin işaretiydi. na mukabil memleket topyekün karşı taraftaydılar ve içlerinden bir çoğu fikirlerini ce- ladetle söyledi. D.P. haksız dâva- sında kendisini müdafaa ettirecek kimse bulamadı. Bu, bahis mevzuu parti-için ne kadar ibret Vesilesiyı se, memleket bakımından da o nis- bette gurur vericidir. Siyasi tari- himizde, ihtimal ki hiç bir siyasi teşekkül kendisini böyle bikes, böyle yalnız hissetmemiştir. Dü- şününüz, bu çapta, bir harekete girişiliyor, partinin organları ateş yağdırıyor, gazetesi sütunlar do- lusu yazıyı parmak — kalınlığında manşetlerle neşrediyor, âdeta se- ferberlik ilan ediyor. Sonra etra- fına bakıyor: Üç kişi.. Bir doçent iki klasik İktidar sözcüsü na mukabil ilim adamları, fıkır a- damları arasında anketler yapılı- yor. Hepsi, beliren zihniyeti yer- mekte müttefiktir. Peki, sın da açıkça "D.P. haklıdır" de- sin. Bütün o gürültülü günler 1- çinde Zafer gazetesini karıştıran- lar bu yolda bir tek kanaate Trast- lamadılar. Halbuki Universite müh tariyeti mevzuunda dehşetengiz başyazarla aynı fikirde olanlar yo uy a umumi efkârın toplu reaksıyonu karşısında, bunu imzası tahtında belirtecek olanı çıkmadı. Dünyadaki bütün ikti- darlar, hatta en totaliter tema- yüle sahıp bulunanları ancak et- raflarına bir aydınlar zümresi top- lamak suretile hedeflerine doğru gidebilmişlerdir. Atatürk İstiklâl Savaşını o zümrenin desteğile ka- zanmıştır ve bütün inkılâpları sa- dece ona dayanarak gerçekleştir- miştir. Roosevelt, yanına fikir a- damlarını alarak Amerikayı buh- randan kurtarmıştır. Diktatörler- den Hitlerin dâhi nazarıyecılerı ol- muştur ve “"kitabi"ler hiç bir de- virde istihfaf olunmamıştır. Zira hiç bir şef, en kudretlisi bile, -veya iktidarını- muallakta gösterememiş- yayı tutmak marifetini tir. Emin olunuz, gösteremeyecektir de... AKİS zaman ekseriya A devleti gibi hare- ket eden B ve C devletlerinin vazi- yetine uyulur. Fakat bunlar da bir- birlerinden ayrı istikamet takip eder- lerse işler karışır. Bu sırada Anka- radan gelen şifreler ise, her şeyi, a- rap saçına çevirir Pazar akşamı Konseyde kimin ne şeklide konuşacağı henüz tamamile bellı değildi. Pek çok şey, sadece OLUP BİTENLER Başbakanın kafasının İçindeydi. Bir hat tesbiti, havanın sezilmesi için Amerikalılarla temasa geçmek iste niliyordu YURTTA Temas imkânı aranıyor Pazartesi sabahı “"Zorlu Köşk'ün telefon santrali mütemadiyen meş gul işareti veriyordu. Öğleye kadar Delegasyon Başkanımızı -Başbakanı- mızı- Foster Dulles ve Selwyn Lloyd ile temas ettirme gayretleri devam etti. Tabu Lloyd, bu mülakata dün- den hazırdı. Fakat Sam Amca Foster Dulles'ın, Parise geldiğinden beri, öfkeli bir hah vardı. Amerika Dış İş- leri Bakam hiç kimseyi hususi ola- rak görmeye yanaşmıyordu. Fransız ve ıngılız dış bakanlarının davetlerini reddettiği gibi ancak bir tek Tresmi ziyarette — bulunabileceğini — fransız başkentine ayak bastığında bildir- mişti. Ya Süveyş tecavüzünden son- ra fransız ve ingilizlere hiddeti hala Sıtkı Yırcalı Yeni bir ihtisas mi? geçmemişti, ya da öyle — görünmeli istiyordu. Her halde State Depart- ment şefi Orta Doğudan konuşmaya nıyeth degıldı Zaten yanında bir tek Orta Doğu mütehassısı getirmemiş- Öğleden sonra, heyetimiz "routi- ne" işlerle meşgul oldu. Bu arada o- teki delegasyonlarda olup bitenler hakkında haber alınmasına çalışılı- yor ve her memleket temsilcisinin nasıl davranacağının — tesbitine gay ret ediliyordu. Hakikaten NATO c miasında durumlar son derece kartı şıktı. Nitekim öğleden sonra Asker Komitenin Başkam İtalyan General Martinelli Chaillot sarayında teşki lâtın askeri çalışmaları hakkında bir basın konferansı, tertipledi. Ancak ingilizlerle amerikalıların arasının a-