vel yapılmış olanları topyekun inkâr etmesini anlamak mümkün değildir". Aksal 1923 ile 1950 arasındaki far- kı anlamak istemeyenlere şaşıyordu . Bir devri topyekun inkâr eden lerın gözleri önüne bazı hakıkatlerı sermek yerinde ne faydalı olur kana- atındayım. Türk milletinin iktisadi kabiliyetine ve memleketin imkânla- rına inanmadıkları için, akim ve kı- sır bir politika ile memleketi olduğu yerde durdurmuşlar, dondurmuşlar- dır, diyenlere sormak J1lazımdır: 1950 yılında size devredilen memleket, 1923 yılındaki memleket midir? Bu- gün hatırlanması bile acı olmakla be- raber 1923 Türkiyesini bir an için gözlerinizin önünde canlandırmak is- tiyorum. Balkan harbinden itibaren ardı arkası kesilmeden 12 yıl devam eden harplerden, düşman istilâların- dan sonra elimizde memleket diye sadece bir enkaz yığını kalmıştı. A- sırların ikmali ve devamlı harplerin bir neticesi olara Türkiye binbir m_ahrumiyet iç_inde kıvranan, yoldan, köprüden, nakil vasıtalarından, elek- trikten, sermayeden, teknikten mah- rum, 1ş1etmelerını imtiyazlı şirketle- rin sömürdüğü bir yarı müstemleke- den farksızdı. Bütçesi, üçte birinden fazlası aşardan sağlanan — gelirle sa- dece 129 milyon lira idi. Köylü va- tandaşlar vergilerin en iptidai, en haksız ve adaletsiz olan aşar altında ezilmekte, mültezimlerin tahakkümü altında âdeta esir idi. Dışardan en ufak bir yardım almak imkânı olma- dıktan başka, Osmanlı lmparatorlu— ğundan müdevver ve bugünkü pa- rayla milyonları aşan bir borç yükü altında bulunuyordu. Aksal, 1950 den 1953 e kadar göze çarpan iktisadi canlılığın sebepleri olarak 3.500.000.000 — lirayı aşan dış yardımları; üç yıl çok iyi ilden iklim şartlarını. Kore harbinin dış ticareti- mizi gelıştırmesını gösterdi. İktida- rın da değişmesi yüzünden 1953 den arak — hesapsız itapsız, plânsız programsız işlere giriştiğini, — şartla- rında değişmesi bu yana bir dura me devrine — girdiğimizi Ak- sala göre iktisadi sıkıntılarrmızın kaynağı — şuydu: "Kendisinden evvelkilerin ve ken- disinden başkalarının iş yapmak ni- yetinde olm memleketin meknuz ku etlerı ve türk milletinin iktisadi zekâsından habersiz bulunan bir takım zZavallı, âciz ve kabiliyet- yüzünden 1953 den klama hatta gerıle— siz insanlar olduğunu iddia eden, buna mukabil kendilerinde' fevkal- kabiliyet, kudret ve beşer bir takım kuvvet tevehhüm edenlerin yaptıkla— rı işlerin her birini birer mucize sav- malarına hayret edilmelidir. İhtiyar tarih böylelerini çok görmüş, çok dinlemiştir. Fakat unutmamak 1lâ- zımdır ki, bir memlekete gelen bü- tün zararlar da kendisinden başkası- nı âciz, kendilerini ise fevkalbeşer iş- ler yapmağa — muktedir sananlardan gelmiştir. Nitekim — bugün siyasi sa- hadaki ıstıraplarımıza ilâveten ikti- sadi sahadakı dertlerımızın asıl kay- nağı da bu 24 E D E Bİ Y A |T Romancılar Reşat Nuri Güntekin Susan — Çalıkuşu Reşat Nuri öldü Geçenhaftanın sonunda, cumar- tesi günü, gazetelere göz gezdi- renler siyah bır çerçeve ile çevrilmiş bir resim gördükleri zaman merak- la resmin altını okudular: "Reşat Nuri Güntekin vefat etti.' Reşat Nuri Güntekin... Reşat Nu- ri Güntekin... Siyah çerçeve ıçınde— ki resim hemen her gazetede, baş— ka başka pozda olmasına rağm gülüyordu. — Doğrusu gulen bir insana o siyah yakışmıyordu İnsan bu "vefat etti lâfını ya- dırgıyordu Reşat Nuri Güntekin is- minin hafızalarda — canlandırdığı ha- yal, ölümden o kadar uzaktı ki.. A- ma işte ölmüştü.. Bütün gazeteler ay- ni şeyi yazıyordu. Bu acı haber İstan- bul ve Ankarada hemen ayni anda du- yulmuştu İstanbul Gazeteciler Ce- mıy ti bu kıymetli üyesi için bir te- essür mesajı yayınlayarak — şöyle di- yordu: "Cemiyetimiz azasından Tromancı ve edip Reşat Nuri Güntekin müpte- lâ ldugu hastalıktan — kurtulamaya- ak bu sabah saat 9.30 da tedavi e- dilmekte olduğu Londrada hayata gözlerini yummuştur. Memleketimizin nadir yetiştirdiği edip ve romancılar- dan olan Merhum Reşat Nuri Gün- tekin'in elim kaybı dolayısıyle cemi- yetimiz azaları ve kalem erbabı dı— na deri teessürlerimizi ve ked ailesine taziyetlerimizi bildiririz." Gazeteciler Cemıy inin bu mesa- ji, ölüm haberini veren hemen bütün İstanbul gazetelerının yer almıştı. Reşat Nuri, uzunca bir müddetten- beri rahatsızdı. İstanbulda Leventte- ki evi uzunca bir Zzamandır bir ses- sizliğe gömülmüştü. Reşat Nuri Gün- tekin ciğerlerinden rahatsızdı. Has- talığın kat'i teşhisi de bir türlü ko- namıyordu. Doktorların bazısı, aşırı yorgunluğu ileri sürüyor, bazısı çok sigara içmesini, bazısı da yaşını sebeb diye gösteriyordu. sayfalarında Rahatsızlığı bir aralık ani denecek bir şekilde artmış Gureba hastahane- si Radyoloji kliniğine kaldırılmıştı. Fedakâr kanat, kocasının günden güne sarardığım solduğunu görüp te tedavi imkânlarının kıtlıgına kanaat getirince kalkıp Ankara ya gelmiş, muhtelif yerlere baş vurmuş, türlü kapıların ipini çekmişti. Sön ümit o- larak kocasını Avrupaya götürmek istiyordu. Bütün güçlüklere rağmen unu başarmıştı. Bu arada hastahanede kendisini zi- yaret eden bir dostuna Reşat Nuri Güntekin şöyle dert. yanıyordu: "— İlle yemeklerisin sonra.. Gaz yapıyor da ciğerlerime kadar vuru- yor; nefesim daralıyor. Bu kör olası gazlara bir çare . bulamadılar gitti. Bizim hanım çok beceriklidir. Anka- raları boylamış, — formaliteleri bir günde yaptırıvermış, beni yarın Lon- draya götür alnız kızım Elâ çok uzulecek Ne kadar olsa ilk ayrı- lığımla.." Birbirinden ne kadar da uzak, bir birine ne kadarzıt şeylerdir şu "ilk" son" değil mi" Amailk ayrılığı- mız dediği ayrılık, Reşat Nuri Gün- tekinin kızından son ayrılışı oluverdi. Reşat Nuri Gün tekinin vefakâr ve becerikli karısı Ankarada hükümetin yardımını da sağlamış ve — kocasını Yeşilköyden kalkan bir uçakla Lond- raya götürmüştü. — Fakat talihsizlik- ler ve uğursuzluklar bir kere bir in- sanın sırtına çökmiye görsün. Çorap söküğü gibi birbirine eklenir. Reşat Nuri Güntekin için de böyle oldu. Londranın sisli ve nemli 'Kavası has- ta ciğerlerine yaramamıştı. Hastaha- neye yatmadan kaldığı — otelde gece AKİS, 15 ARALIK 1956