YURTTA OLUP BİTENLER C.H.P. Eskilerin tekrarı Gecen haftanın sonunda Cumhuriyet Partisi meclisinin Bursa'da neşrettıgı tebliği okumak fırsatını bulan- ar, sanki eski bir tebliği yeniden oku- dukları hissi altında kaldılar. Metnin büyük bir kısmı, cümleler kelimeler, tâ- birler hep eskiden işitilmiş hissini veri- yordu. Beylik kalıplar olduğu gibi mu- hafaza edilmiş, — fildirler değişmemişti. Halbuki o kalıplar içinde bahis mevzuu edilen hususlarda Parti Meclisinin far- kına varmamış göründüğü gelişmelervu- ku bulmuştu. Tebliğde Parti Meclisinin Bursa'da, Genel Başkan İnönü'nün baş- kanlığında toplanıp memleket meselele- rini tetkik ettiği bildirildikten sonra şöy- le deniyordu : Hayat pahalılığı ve ihtiyaç madde- lerinin darlığı şeklinde had bir safhaya giren iktisadi durum, son aylarda şid- detini arttırmıştır. İktidar ise, iktisadi durumun sebep- leri ve çâreleri üzerinde duracak yerde hayat pahalılığının esasında mevcut ol- madığı ve bunun muhalefet tarafından yaratıldığı iddiasında da hâlâ israr et- mektedir. Hayat pahalılığını bu yoldan teda- vi etmek kabil olmadığından muhalefeti susturmak ve onun aleyhine tek taraflı müdafaasız isnatlara baş vurmak yoluna girilmiştir. İktidar sözcülerinin günlerce süren ve hayat pahalılığı olmadığını is- bata çalışan radyo kampanyaları bu cümledendir. Bu kampanyayı Bakanların memleket içindeki gezileri ve iktidarın toplantılarda muhalefete haksız hücum- ları takip etmiştir. Halbuki, bu esnada ancak muhalefetin toplantıları, Zongul- dak'da ve Tekirdağ'ında zor usulleriyle halk dağıtılarak imkânsız kılınmış ve ka- palı toplantılar da yer yer menedilmiştir. Bu devrin, rejim bakımından dik- kati çeken bir hususiyeti de 50 senelik İçtimaatı Umumiye Kanununun hukuk e saslarına aykırı bir tefsirinin Dahiliye Vekâleti tarafından ilân edilmesi ve ne- lim kendi istikametinde yeni bir merha- le daha kaydetmiştir. Tebliğde müteakiben başka hususla- ra temas ediliyor ve sonda, önümüzdeki vaziyeti ve çâreleri Parti Meclisinin şöy- le gördüğü ifade olunuyordu: Adalet istiklâlinin teminattan mah- rum olması, Kırşehir hakkında ceza ter- tibinden başlayarak seçim kanunu ü rindeki geriye gidişle diğer hükümleri a- rasında, hususiyle ispat hakkını tanıma- yan basın nizamı, üniversite muhtariye- tinin kayıtlanman ve radyo usulü ile Bir buçuk seneden beri içinde bulundu- 4 ğumuz rejim buhranı bugünkü şekille- riyle en had merhalesine varmıştır. Va- tandaş kitlesi de bu husustaki kanaatini İl Genel Meclisi seçimlerindeki durumu ile belirtmiştir. Buna karşı biz kanun- ların imkân verdiği yerlerde ve nisbet- lerde vazifelerimizi yapacağız. ktidara ılha sa şunu anlatmağa çalışacağız ki ürkiye Cumhuriyetinin demokratik rejim içinde bulunması haya- az ge- çerek 50 sene evveline dönmemiz nasıl zararlı olursa Demokratik rejimden ay- rılmamız da o nisbette zararlı ve tehlike- lidir. Hulâsa Demokratik rejimin terkin- deki mahzurları iktidara anlatmağa ça- lışacağız Partı Meclisi, C. H. P. nin Vatanın iç ve dış politikasında selâmetini temin etmek i Meclisinde canla başla çalışacagına itimadını beyan eder. Parti eclisi gelecek toplantısını 2 Aralık 1955 tarihinde Genel karşılaştırılacak yerde yapac. Eğer, bir kısmına neşrettıgımız teb- Merkezce DEVLET ADAMLIĞI undan aşağı yukarı dört asır evvel, tam tarihiyle 1576 da, Fransa'da bir hukuk âlimi altı ciltlik büyük bur eser neşrediyordu. Âlimin adı Jean Bo- din, eserininki «Cumhuriyet» idi. O ta- rihlerde Cumhuriyet kelimesi bugün taşıdığı manayı ifade etmiyordu. Kita- bına koyduğu isim (La Republigue) aslında «Devlet» demekti. Jean Bodin, kendisinden evvel yüzlerce hukukçu- nun ve filozofun yaptığı gibi devlet i- daresinin nasıl olması gerektiği husu- sunu inceliyordu. 1576 yılında «Cum- hürriyet», ihtilâl yapan bir eser olarak karşılandı. İçinde iki fikir ileri sürülü- yordu: devletin başında olan zatın kud- reti mutlaktır, kanuna tâbi değildir, zi- kanun onun arzularından ibarettir; iktidarı ebedidir, çünkü bu iktidar 0- na bir şahıs tarafından verilmemiştir, Jean Bodin, ihtilâl sayılan eseriyle mo- dern devletin ve bu arada Fransız mut- lakıyetinin temelini atıyordu. O tarihte modern devlete karşı Kilisenin ve De- rebeyliğin mukavemeti vardı, devletin başına geçecek olan zatın tam bir kud- rete sahip bulunması gerektiğine 1576 nın filozofları inanıyorlar ve devletin başındakine bir takım selâhiyet izafe e- diyorlar, halkı da buna inandırmaya çalışıyorlardı. 1576 nın üzerinden dört asır geçti. Dört asır boyunca mutlakiyetler kurul- du ve yıkıldı, meşrutiyetler kuruldu ve yıktıldı. demokrasiler geldi, diktatör- lükler geldi. İnsanlık tarihi türlü saf- halar aştı. Sonra, 1955 yılının eylül a- yında, devrin en büyük ve en kudretli devleti Amerika'nın Başkanı Eisenho- wer hastalandı, vazifesinden muvak- ğına yürekten üzüldüğünü kaydederken devlet işlerinin tıkır tıkır işlediğini bil- diriyordu. Zira Eisenhower öyle bir mekanizma kurmuştu ki, öyle bur ta- kım meydana getirmişti ki kendisi u- zaklaşınca yedek kaptan - Başkan mua- vini Nixon - takımın başına geçmiş ve herkesin vazifesine devam etmesi sure- tiyle en ufak bir sarsıntıya mahal ve- rilmemişti. Yirminci asrın ikinci yarısında dev- letler, Amerikada olduğu gibi idare ediliyor. Bodin'in kitabındaki prensip- lerin tatbik edildiği yerler ise artık sa- dece çiftliklerdir. O da, bazı geri kal- mış memleketlerin çiftlikleri... Buna rağmen bir takım devlet a- damlarının şu veya bu suretle ikti- dara geldikleri memleketleri hâlâ çift- lik idare eder gibi idare etmek hevesi- ne kapıldıkları görülüyor. Tıpkı bun- dan dört asır evvel yazılan kitapta ifa- de olunduğu gibi bunlar — kendilerini kanunlara tâbi saymıyorlar, üstelik ar- idaresinde bir adım daha vardı, devletin başına g; kendisine Mareşal payesini vermişti. Bir gece sabaha karşı kurşuna dizildi. Almanyada Goering adında şatafat düş- künü bir havacı vardı, göğsüne o ka- dar çok madalya takar, üstüne öyle ci- cili bicili üniformalar giyerdi ki bun- ların ağırlığına nasıl tahammül eder, herkes şaşardı. Bir sonbahar günü ha- pishanedeki hücresinde nasılsa ele ge- çirdiği zehiri bir iksir gibi içmeye mec- bur kaldı. Arjantinde Peron dalkavuk- larına nimet, duşmanlarına ölüm da- ğitır, ne kanun ne nizam tanır, astığı nın astık, kestiğinin kestık olmasını is- terdi. Kızdığının malını elinden alır, bu malı beğendiğine verir,sonra da aklı se- limle alay eder gibi arzularını kanun- laştırdı. Bir şafak vakti, pijamasiyle, sığındığı yabancı devlet topçekerinin güvertesinden çiftliği zannettığı toprak- lara uzaktan bakakaldı tâbiri — vardın «That's cricketa derler. Bu, oyunun kaidelerine riayet edildiğini ifade eder. Bir bakıma devlet idaresi de oyundur, onun da kendisine göre icapları, usul- AKİS, 15 EKİM 1955