s P O R Futbol lig maçları ıpkı Brita,nya adalarında olduğu gi- bi, futbol memleketimizde heyecanı mânasına gelmektedir. Geçen hafta içe- risinde başlayan 1lig maçlarına halkın gösterdiği rağbet bu hakikati bir kerre daha ortaya koymuş bulunuyor. Denile- bilir ki en az yüz bin kişilik bir stad İstanbul için zaruridir. Hattâ elzemdir. En ufak bir maçta dahi seyirci yekünu en az yirmi bin olmakta, daha mühim karşılaşmalarda ise turnike önüne biri- ken halk stada hâkim tepelerden maçı seyretmeye mecbur kalmaktadır. Vakıa hafızalarını şöyle bir yoklayanlar daha iki sene evvel eski ismi ile Teksas diye anılan trubunu numaralı trübün hali- ne sokmak için Devlet buyuklerımızın karlı bir havada temel atma merasim de hazır bulunduklarını pek iyi hatır— layacaklardır. Bu sıcak ve yakın alâka- ya rağmen henüz stadyum dâvası halle- dilmiş değildir. Çekilen nutuk ve yapı- lan parlak merasimden sonra Mithatpa- şa Stadının eskiye nisbetle ancak bin beş yüz kişi fazla alabilecek bir duruma gel- mesi sadre şifa vermekten uzaktır. «L> Tribünü dâvası stanbul gazetecılerı Mithatpaşa sta- dının «Lb> tribününden sık sık şikâ- yet etmekteydiler. Bu şikâyetleri otura- cak yer bulamamalarındandı. hakları yok değildi. Bir yığın muteber zevat, ses ve sahne sanatkârı ve kulüp idarecileri caip müsabakalardan bir iki saat evvel gelip tribünlere yerleşiyorlar- dı. Aktüaliteyi takip edecek olanlar için bu şartlarda yer bulmak imkânsızdı. Ek- seri zamanlar ya ayakta duruyorlar ve- yahutta taş merdivenlere — soğuk hava- da— oturmak mecburiyetinde kalıyorlar- dı. İstanbul bölgesi gazetecilerin vâki şi- kâyetlerini ortadan dırmak maksadi- le mevsim başında harekete geçmiş, meş- hur «b> tribününü ortadan bir camla a- yırmış, bir kısmına gazetecilere bırakmış ve diğer bir kısmını da muteber zevata ayırmıştır. Doğrusu bu hâl gazetecilerde memnuniyet uyandırdı. Hafta içinde Emniyet maçına koşup gelenler «eh bun- dan sonra artık başbaşa kaldık demek- ten kendilerindi alamadılar. Şeref tribünündeki misafir tribünü dâvasını halleden Bölge Müdürlüğü protokola tahsis edilmiş olan Şeref Tribünü dile de meşgul ol- muş, fazla adam almasını temin etmek için tahta sıralar yerleştirmişti. En ön tarafa da koltuk ve sandalyalar konmuş- tu. Geçeni hatta Cumartesi günü Fener- bahçe — Beykoz maçında açık mavi elbi- seli bir şahıs bu sandalyalara yanındaki zevatla birlikte gelip yerleşmişti. Kendi- simi tanıyan yoktu. Ortalıkta dolaşan söylentilere göre milletvekili idi. Mavi elbiseli adam iki ayağını kenardaki de- mir parmaklıklara dayayıp — başındaki fötr şapkayı da burnunun üzerine düşü- runce gazeteciler <<A11ah Allah bu da demekten kendilerini alamadılar. bu o kadar acayip bir oturuştu ki hareketı Şeref Tribünü ile bağdaştırmak imkânsızdı. Üstat, kendini herhalde kah- vede sanmış olacaktı. İlk hafta karşılaşmaları Sezonun ilk maçını geçen hafta Çar- şamba günü Beşiktaş ile Emniyet yaptı. Mithatpaşa Stadının tribünlerine şöyle bir göz atanlar hayretlerini gizle- yemediler. Stad daha çok erken saatler- de hınca hınç dolmuştu. Emniyet maçı- nın bu derece seyirci toplayacağı doğru- su hiç kimsenin hatırına dahi gelmiyor- du. Maçtan evvel tahmin Beşiktaş'ın yazısı yazan spor otoriteleri farklı bir Fenerbahçe - Beykoz Müsavat galibiyet alacağını belirtmişlerdi. Fakat iç te umulduğu gibi çıkmadı. Genç, tecrübesiz fakat enerjik olan Emniyet ta- kımı kuvvetli rakibine zaman zaman e- cel teri döktürdü. Maçın favorisi Beşik- taş, sahadan tahminler hilâfına 2-0 ga- lip ayrıldı. Fenerbahçe — Beykoz arkoş ne yapacak? Markoş ne yap- mak istiyor?.. Fenerbahçe, Macar sis- temine adapte olabilecek mi? Bu sual- ler bir müddetten beti zıhınlerı meşgul etmekte idi. Her kafadan çI yordu. Fenerbahçe'nin' yeni mevsimde muvaffak olacağına inananların doğrusunu söylemek icap ederse, mayanlar yanında çok azdı. Vakıa bu şekilde düşünenler hakikaten haksızlık ediyorlardı. Çünkü kendilerini hükme götürecek herhangi bir mevcut değildi. Hüküm vermek için va- kit daha pek erkendi. Nitekim sistem- li neşriyat ve bir takım şahısların gene sistemli bir şekilde kulüp aleyhinde yap- tıkları propaganda kendisini ilk maçta gösterdi. Beykoz karşısında Fenerbahçe'- nin ilk yirmi dakikada güzel bir futbol oynaması menfi düşünenlerin canını bir bayii sıkmıştı. Fakat hâdiseler neticede onlara yardım etti. Tribünleri dolduran binlerce meraklı «Markoş dâvasında mu- vaffak oldu» dedikleri bir sırada akı- mın birden bire bütün hatları ile çök- tüğü ve dağıldığı görüldü. Aman yarab- bi, bu ne lâkaydilik, bu ne lâubalilikti! da elini beline koyup seyirci vaziyetine geçerdi? Buna hiç kimse akıl erdireme- di. Sonra kulüp idarecileri nerede idiler? Böyle hareket edenlere karşı ellerindeki talimatnamenin kendilerine verdiği se- lâhiyetleri neden kullanmıyorlardı? Da- ha bir hafta evvel nifak sokmak ve o- yoncular arasında klik yaratmak suça i- le iki oyuncuyu kadro harici etmemişler miydi? O halde bu sertlikle, lâubalilik nasıl telif olunabilirdi? Doğrusunu söy- lemek icap «derse Fenerbahçe kulübün- de bir arkadaşlık ve takım ruhu yoktu. İşte bu sebeple Beykoz karşısında çözü- lüp dağılmışlardı. Maçın galibi eğer go- le değil de verilecek puvana göre tayin edilse idi Beykoz'un sahadan galip ayrıl- ması icap ederdi. Fakat meşin top her iki kaleyi de birer defa ziyaret etmişti. Bu yüzden Sarı - Siyahlılar hak ettik- leri galibiyete ulaşamadılar. Galatasaray — İstanbulspor aftanın mühim — karşılaşmalarından birini de Galatasaray, İstanbulspor ile yaptı. 3-0 sarı kırmızılıların galibiyeti ile neticelenen karşılaşmada görülen şey Fener maçının tamamen aksi idi. Fut- bolcular geçen sene olduğu gibi doksan dakika daimi bir mücadele ve içten ge- len bir arzu ile çalıştılar. Takım ruhu buna denirdi. Kazanma azmi başka şe- ifade edilemezdi. Bu ruh oyuncu- lara nasıl verilmişti? Bunun elbette bir sırrı vardı. Hikmeti şu veya bu şahısta aramak haksizlik olurdu. Galatasaray bü- külüp değil, bir ocaktı. Bu ocağa içer- den veya dışardan dahil olanlar ister is- AKİS, 15 EKİM 1955