YURTTA OLUP BİTENLER gürültü vaktinde kolaylıkla önleni- lebilirdi. Şimdi ise uzlaşma yolunda atılacak her adım iki tarafın hisle- rine çarpıyordu. Konferans - bitmiyor Konferans — toplandığı zaman çalış- maların bir kaç güne sığdırılaca- ğı kanaatinde olanlar bulunuyordu. Sonra bu müddet bir haftaya, oradan on güne çıkarıldı. İngiltere toplantı- dan mutlaka müsbet bir netice; çı- karmak niyetindedir. Gerçi netice ne olursa olsun bunun devamlı kalaca- ğına hiç kimse inanmamaktadır. A- ma şimdilik Akdenizin doğusuna bir sulh ve sükünun gelmesi herkesi se- vindirecektir. Ancak konferans Balkan paktının son taşlarını da yerinden sökmüş bu- lunuyor. Bizim İçin Yunan dostluğu artık bir hayaldir. gene kendi aralarında bir takım an- laşmalara varacaklar, parlak nutuk- | beyanatlar yapa- | caklardır. Ama'milletler arasında ya- | Ş lar söyliyecekler, kınlaşma ihtimal ki bir daha hiç ger- çekleşmiyecektir. — Zira ye ihtiyaç gösterirler: zelosla İsmet Paşanın Lozan muahe- desini takiben buluştukları ilk gün- | den başlayıp bugüne kadar — süren devrede hep, bu itimadı bir gün kalb- lerimizde — hissedeceğimiz 'ümidiyle Yunanlılara elimizi uzatmıştık Bugün anlamış bulunuyoruz ki bu ümid bir hayalden başka bir şey de- :* ğilmiş. Asayiş Hazin hadiseler Bu haftanın ortasında Çarşamba sa- bahı bütün İstanbulini Üzerine a- | ğır. hazin bir hava çökmüştü. Şehir- de büyük felaketlerden çıkmış bir ev, bir aile manzarası vardı. sokaklarda etraflarını görmemek i- çin başları eğik yürüyorlardı. katen bir gece lon koca Istanbulu perişan etmişti. Salı gecesi sabaha karşı şehrin caddelerinde bulunanlar gördükleri manzaraları hayatlarının sonuna ka- dar unutamıyacaklardır. O gece Be- yoğlu, sanki talan edilmiş bir düş- man mahallesiydi. Taksimden Tüne- le kadar yoldan geçmenin imkân ve ihtimali yoktu. Bütün cadde kepenk- leri kırılan dükkânlardan alman eş- yalarla doluydu. Kumaş, kumaş, ku- maş.. Her renkten ve her çeşitten.. Kaldıran taşları, tramvay hattı, iki taraftaki asfalt tamamiyle örtülmüş- tü. Yerlerde kırılmış, - parçalanmış buz dolapları, radyolar, bisikletler yatıyordu. Her taraf cam parçalariy- le doluydu. Orada burada otomobil- ler devrilmişti; tekerlekleri boşlukta dönüyordu. Taksimdeki ve Galatasa- raydaki kiliselerden henüz sönmemiş yangınların dumanları yükseliyordu. Üç dükkândan ikisi tamamiyle harap İsimleri yabancı veya sa- halk edilmişti. hipleri rum olan dükkânlara Belki diplomatlar beynelmilel | sahada gerçek dostluklar bir tek şe- | itimad. Veni- | İnsanlar | Haki- | evvel adeta bir sik- | dolmuştu. Mücevihercilerdeki mücev- herat, saatçilerdeki saatler, avizeci- lerdeki avizeler, porselen takımları hep havalarda uçuyordu Halkı dur- durmanın ihtimali yoktu. Ellerinde demir çubuk olanlar bunlarla ke- penkleri kırıyor, içeriye dalmıyor, ne kadar eşya varsa hepsi dışarı fırla- tılıp o dakikada kullanılmaz hale ge- tiriliyordu n aynı esnada İstanbulun bütün semtlerinde vazıyet aynıydı. Şuursuz bir kalabalık önüne ne çı- karsa eziyor, sahipleri rum diye bi- linen ne kadar dükkân varsa aynı akıbete uğruyordu. Köşedeki, kıyı- daki bakkal dükkânları, sütçüler, a- yakkabı tamircileri dahi talandan kurtulamadı. İnsanlara ne olmuştu, Kimse bir tek fakat derin paralıyor- anlamak kabil değildi. çöpe elini sürmüyordu, bir kinle her şeyi yıkıyor, Ankara nümayişlerinden Müsebbibleri bulunuz. du. Sanki bir sadizm dalgası şehri bir ucundan Öötekine sarmıştı. İşin — başlangıcı Hadise, ikinci tab'ı yapan İstanbul Eksp gazetesinin — muazzam puntolu harflerle Atatürk'ün Selanik - teki evine yapılan suikastı haber ver- mesiyle başlamıştı. Havadis — derhal yayıldı, havanın kararmağa başladı- ğı saatlerde yer yer guruplar ortaya çıktı. Bunlar en ziyade Taksimde toplanıyorlardı. Eğer polis ve zabıta kuvvetleri o sırada müdahale etsey- diler her şey önlenebilirdi. Fakat i- şin başında inanılmaz bir müsamaha gösterildi İhtimal ki sadece bir mi- ting yapılacağı sanılıyor, bundan za- rar geleceği kestirilmiyordu. Halbu- ki kalabalık daha Taksimdeyken as- ker ve itfaiye, sonradan aldıkları zec- ri tedbirleri alsalardı —felâket gelip çatmıyacaktı. Ancak atılan kartopu bir kaç saat içinde çığ halini Artık kütleleri durdurmaya imkân yoktu. Askere ateş etmesi emri ve- rilmişti, fakat ateş edilmedi. Askeri kamyonlar, tanklar ancak sabaha karşı köşe başlarını tutmuşlardı. Ge- ce yarısı civarında Ankara yolunda olan Başbakan Adnan Menderesten Örfi İdarenin ilân edildiği haberi geldi. Vilâyette bir korgeneral ter- tibatı idare ediyordu. İçişleri Bakanı Dr. Namık Gedik, Valinin odasında bir. koltukta yorgun ve kararsız u- zanmıştı. Herkes şaşkın vaziyettey- i. Her zaman olduğu gibi gene her şey Başbakandan bekleniyordu. Hal- buki Adnan Menderes hemen kuru- lan bir telsizle hadeselerden haber- dar edilebiliyordu. Ertesi sabah er- kenden kaldırılacak ve akşam üzeri yeniden konulacak olan Örfi İdare- nin ilânı da bu kararsız durumun ne- ticesiydi. Bakanlar Kurulu azaları acele İs- tanbula davet edilmişlerdi. Çarşam- ba günü Başbakanın bir basın konfe— ransını müteakip toplandılar ve 'ye- niden Örfi İdare ilânına karar ver- diler. Bu kararı Cumhurbaşkanının Meclisi 12 eylülde toplantıya daveti takip etti. O gün Mecliste Salı gece- si ve Çarşamba günkü hadiselerin ve en ziyade hükümetin kararsız tavrı- nın muhalefetle iktidar arasında tar- tışmalara, hattâ idar partisi i- çınden çok şiddetli itirazlara yol aça- cağı anlaşılıyordu. Meclis, örfi İda- re hakkında bakalım ne karar vere- basın toplantısında Sa- fa Kılıçlıoglu bile bunun lüzumsuz- uğuna işaret etmıştı Karar tarihi bir karar olacaktı Taktikler Ortada bir tahrikin bulunduğundan zerrece şüphe yoktu. Atatürk'ün evine yapılan suikast bütün yurtta tarif edilmez bir infial ve hiddet u- yandırmıştı. Hava haftalardan beri zaten gergindi, insanlar sinirliydi. Fakat bu hisler bir anda kötü yolla- ra sürüklendi, milli bir gosterı mahi- yetinde kalması gereken nümayiş bir vandalizm halini aldı. Kütleleri o yo- la itenler hakkında hükümetin en sert tedbirleri ittihaz etmesini iste- mek herkesin hakkıdır. Zira nüma- yiş, az zamanda bir komünist nüma- yişi haline gelmişti. Bir kaç saat i- çinde on binlerce sopanın, demirin yerden biter gibi çıkmasındaki gayrı tabıılıgın de gözden kaçmasına im- ân yoktu. Sokaklarda bir takım kimselerin "on binlerce lira kazanı- yor, iki paralık malı iki liraya satı- yorlar" — diye kulaklara fısıldadığı duyuluyordu. En asil hisler, bir anda en adi şekle sokulmak istenmiş ve bunda kısmen muvaffak olunmuştu. Hattâ Selânikteki bombayı atan e- lin - bomba konsoloslugumuzun ve Atatürkün evinin camlarının kırıl- masına sebebiyet vermiştir - bu ni- yetle o hareketi yaptığından şüphe edilemezdi. AKİS, 10 EYLÜL 1955