Teferruatı şu satırlar yazıldığı sı- rada açıklanmamış bulunan bu İn- giliz projesinin Türkiyeyi iki bakım- dan tatmin edeceği umuluyordu. Ev- velâ ada üzerindeki İngiliz hakımıye— ti kalkmıyordu. Böylece Anadolunun emniyet sisteminde bir değişiklik ol- ordu. İkincisi, ada halkına bazı haklar tanındıgında Türk ekalliyetin nüfus eksikliği yüzünden mutazarrır olması önleniyordu. Bu suretle de ırkdaşlarımız ezilmiyordu. Fakat konferanstan böyle bir ka- rar çıktığında Yunanlıların da mem nun olmamaları imkânsızdı. Gerçi In— giltere ada üzerindeki hakimiyetin- den vaz geçmiyordu. Ama Atina hü- kümeti bunun, bugünün işi olduğuna zaten ınanmıyordu Hayalindeki E- nosis'e adım adım gidilecekti. O da pek âlâ biliyordu ki Enosis bir birlik ifade etmemektedir ve gürültücü bir ekalliyetin arzusudur. Buna mukabil ada halkına bir takım hakların ta— nınması "şelf determination" yolu açacak mahiyette telakki edıle— bilirdi. Zaten mesele ayının sonlarında toplanacak Birleşmiş Mil- letler Genel Kuruluna götürülecekti. Oraya, hiç bir anlaşma kabul etme- miş bir memleket olarak gitmek Yu- nanistanın pek işine — gelmemeliydi. Genel Kurulda Atina hükümeti şim- diden bazı blokların desteğini temin etmiş bulunuyordu. Konferans bu haftanın başında salı günü tekrar toplandı. Bu sefer SÖZ sırası Ingılteredeydı Harold Mac Millan iki Dışişleri Bakanıyla küçük sayfiye evinde yaptığı görüşmelerin ışığında hazırlanan arabulucu proje- sini müzakereye koydu. Bunun, her iki. tarafın itirazıyla karşılaşacağını *biliyordu. Ama üzerinde bir anlaş- maya varılabilecek tek metin, İngi- lizlere göre, buydu. Ya Makarios Bu —sırada Kıbrısta bombalar pat- lamakta devam ediyordu. Kıbrıs kilisesi Enosis'ten başka hiç bir şık- kı kabul etmiyeceğini — bildirmişti. Bu bakımdan mukavemete elinden geldiği kadar devam edecekti ve edi- yordu. Londra konferansı bir netice verse dahi Makarios buna karşı ko- yacaktı. Fakat koyabilecek miydi? Eğer konferans bizzat Kıbrıslıla- rı tatmin edecek bir şekilde kapanır- sa “gürültücü ekalliyet" i halk hiç tutmıyacak ve adada sükünu iade etmek kolaylaşacaktı. Tahriklerin o takdirde para etmemesi kuvvetle muhtemeldi. İngiltere vaziyete hâ- kim olabilirdi ve Kıbrıs meselesi za- mana terkedilirdi. Londra hüküme- tinin endişesi yoktu. Mesele Türki- yeye ve Yunanistana bir karar sure- tini kabul ettirebilmekteydi. renin en az hoşuna giden şey bu dış politika meselesinin bir iç politika mevzuu olmasıydı. Gerçi Türkiyede muhalefet hükümetle beraber oldu- ğunu ilân etmiş ve bu hareket İngil- terede hakıkaten takdirle karşılan- Ama en ufak taviz karşısında hukumetın şıddetle itham olunacagı aşikârdı. Yunanistana gelince da Kıbrıs mevzuunda dahi bir bırlık teessüs etmemişti. — DEMOKRAT PARTİ SIFIRI TÜKETMİŞ YAHU!... AKİS, 10 EYLÜL 1955 YURTTA OLUP BİTENLER Makarios Din adamı Türkiyenin günahı ve sevabı İgilterede, n ciddi basın dahil, herkes Fatin Rüştü Zorlunun ağ- zından açıklanan Türk tezini beğen- mişti. Tez çok güzel hazırlanmıştı; tertibi, hattâ seçilen kelimeleri mat- luba son derece uygundu. Bu hisleri "takdir" kelimesiyle ifade mübalâğa olmazdı. Konuşmada — mugalâtaya şirretliğe yer verilmemesi, kuvvetli ir mantık silsilesinin takıp edilmesi, dünyanın en tanınmış Devletler Hu- kuku — mütehassıslarının fikirlerine yer verilmesi ve metnin heyeti umu- miyesinin ilmi ve mantıki bir dam- ga taşıması iyi akisler uyandırmıştı. Konuşmasını müteakip Türk Dışişle- ri Bakan Vekilinin hararetle ve sa- mimiyetle tebrik edilmesinin sebebi buydu. Ancak aynı çevreler Türkiyenin Yunanistan Kıbrıs — meselesini yılında Birleşmiş Milletlere meye hazırlanırken söylememiş ol- masına yanıyorlardı. Gerçi hiç kimse inkâr etmiyordu ki İngiliz hüküme- olmak, hattâ bu konferansı üç yıl ev- vel toplamamak suretiyle hata işle- mişti. Bunun yerine Londrada, bir "Kıbrıs Meselesi" nin mevcudıyetı daima inkâr olunmuştu. Meşhur Ti- mes gazetesinin "budalaca hareket" dediği buydu. Ama Türk hükümeti di sında bunu itiraf ediyor ve sebebim Türkiyenin Yunan — dostluğuna ver- diği ehemmiyete atfediyordu. Sebep elbette ki mühim değildi. Zira Kıbrıs meselesi 'Türkiyenin ve İngilterenin hareketsizlikleri veya yanlış hare- ketleri yüzünden bugünkü çetin ve vahim haline gelmişti. Yoksa kuru