sela Ruşen Kam, meselâ Ragıp Tan- ju ve arkadaşları gelmemişlerdi. Gel- memekte de hata etmiş sayılmazlar— dı. Çünkü "peşin hüküm" neler söy- leneceği bılmıyordu radyo idaresi- nin hem t, hem de tatlı bir hava yaratmak 1st1yeceg1nden hiç birisinin şüphesi yı Mudur vekili İskender Ege ve he- men yanında Erdoğan Çaplı büyük salona girdi. Alkışlanmağa alışkın sanatkârların, her ikisini alkışlama- dıkları goruluyordu Erdoğan Çaplı- nın buna ziyadesiyle üzüleceğinden hiç kimsenin şüphesi y Toplantının gayesi Erdoğan Çap- li'nın - müdür vekilinin degıl - bir konuşması ile açıldı konuşmasına haki mesulü gibi başladı vam ettirmedi, şahsı kızgınlıklarını, radyoda olup bitenlerin dışarıya sız- masından duyduğu hiddeti belirt- mekten ileri gidemedi. Bir kış mev- simi yaklaşıyordu, bu mevsim bir kaç yenilik - malüm yenilikler - ya- pılmak zarureti vardı. Bazı sanatkâr- ların ücretleri bu yeniliklere para bul- mak için kesılmıştı (Bak AKİS, sa- yı 69). t bazı sanatkârlardan da şikâyet et emek mümkün değil- di. Ücretleri kesiliyordu ama, der- hal bunlar olup bitenleri dışarıya ak- settiriyorlardı, üst makamlara şikâ- yet etmek için teşebbüslere geçiyor- lardı. Filhakika üst makamların bun- e sa bunlar birer aleyhte teşebbüstü ve Erdoğan Çaplı'nın bunu affetme- sine imkân ve ihtimal bulunamazdı. Her kim ki, konuşmak istiyordu, her kim ki idareden şikâyetçi idi, derhal konuşmalı, o toplantıda istediklerini anlatmalı i Müdür vekili, bu konuşmadan sonra söz aldı ve bir kaç parlak cüm- le söyledi, esasen bir edebiyat öğret- meni idi ve bu türlü konuşmasını beklememek hatalı olurdu. Müdür vekili de hâdiselerin bu toplantıda konuşulmasını ve kış programına gi- rilirken herkesin yapılmasını istedi- ğini anlatmasını istiyordu. Salonda bulunan sanatkârlar a- rasında bir tereddüt hasıl oldu, fa- kat Erdoğan Çaplı'nın durup durur- ken meselâ yurttan sesler programı- na çatması birden toplantının alev- lenmesine ye idareye kargı birikmiş kızgınlıkların hiç değilse bir kaç ki- şi tarafından söylenmesine yol açtı. Erdoğan Çaplı, yurttan seslerin on dört kişilik programına rağmen, hiç bir yenilik ve varlık gösteremediğin- den şikâyetçi idi. Bu söz Nurettin Çamlıdağ'ın birden söz almasına ve idarenin haksız muamelelerini bir bir saymasına yol açtı. İdarede hâ- kim olan bir zihniyet vardı ki, bu da sanatkârları tefrik etmek, birbirin- den ayrı düşürmek noktasında ken- disini hissettiriyordu, ilk olarak bun- dan vazgeçılmelı bundan sarfınazar edilmeli idi. Nasıl oluyordu da, tasarruf per- desi altında bazı birinci sınıf eleman- ların ücretlerinde indirme yapılabil i- AKİS, 10 EYLÜL 1955 Boş kalan servis Sahibi gitti gider yordu. Çünkü, Büyük Millet Meclisin- den istenilen ve alınan bütçe, radyo- da çalışan sanatkârların miktarına, bu miktarı karşılayacak programların adedine göre hesaplanmıştı. Bu hale güre, ücretlerin indirilmesi imkânsız- dı. Halbuki radyo idaresi aksi kana- atte bulunuyordu ve sanki radyoyu dinlettiren bir kaç büyük sıfatlı prog- ram imişçesine hareket ederek, üc- retleri kesiyor, hem de bunu birinci sınıf sanatkârların maaşlarında ya- pabiliyordu. Bu arada Hayri Tümer de söz al- mak istedi, çünkü ücretleri kesilen ve programlardakı iştirak nisbeti a- zaltılan sanatkârların birisi de bu şahıs idi. İdareden şikâyette bulun- mak isterken, dinliyen idarecinin du- rumunu dikkate aldı ve “böyle fi- yaskolu bir toplantıda bulunmaktan- sa, gitmek daha iyidir" dedi ve ay- rılmak istedi. Erdoğan Çaplı, Hayri İskender Ege Süslü cümle sahibi RADYO Tümer'e izin Vermedı, fakat müdür vekili —"gidebilirsiniz" — diye — cevap verdi.'Arkadan — şikâyetler başladı, Semahat Ergökmen idarenin haksız hareketlerini birer birer ele aldı ve anlattı, kıdemli sanatkârların hiç bi- risinin idarece tutulmadığını söyledi ve tercih hakkının pek bol kullanıl- dığını izah etti. İdarecilerin sinirli halleri, sanat- kârların, bol thiyede bulunacak- ları yerde 'bol bol sert bir tavır ta- kınmaları esasen daha fazla konuşul- mağa imkân vermiyordu. Bu tariz- ler ve ithamlar karşısında "idare is- tediğini yapacaktır" şeklinde sert bir karşılığın da verilmiş olması, bu top- lantının bir fikir teatisinden ziyade, bir güz dağı olarak tertiplendiğinde kimsenin şüphesini bırakmıyordu. Toplantı hiç bir işe yaramadan ve hiç bir fikri temas yapılmadan böy- lece dağılmış oluyordu. Halbuki - beklenen Halbuki böyle bir toplantıdan bek- lenen neydi? Niçin- bütün sanat- kârlar bir araya getirilmişti ve bu konuşmalar sonunda elde — edilecek netıce ne olabilird öyle bir toplantının hakikaten radyoya bir faydası olabilirdi. Her işin mükemmel olduğunda ittifak ha- linde bulunan radyo idarecileri hiç bir işin normal yürümediğini sanatkâr- ların ağzından dinliyebilirler ve böy- lece çok faydalı malümat elde et- mek imkânlarını bulabilirlerdi. Haki- ki kıymetlerinin her zaman bir yana itildiğini, yerlerine acemi ve stajyer devresini aşmamış kimselerin doldur- duğunu ve böylece radyodakı kalite- nin durmadan düştüğünü öğrenebi- Anlıyabılırlerdı ki, radyoda spiker namı altında mikrofona çıka- rılanların bu işlerle hemen hiç bir il- gisi yoktur, idarede vazife almış kim- selerin bazılarına spiker vazifesi ve- rilmektedir. Bunların yanlışsız bir metin okumalarına mukabil, lik vasfından uzak olmaları, leri, programları istenilen halkın kulağına ulaştırmaktan uzak- tır. Bir spiker kursu açılmıştır, fakat neticesi fiyasko ile neticelenmiştir, buna mukabil bu kursu idare eden şahıs Naci Serez mükâfaten Avru- paya gönderilmiştir, öyle sanatkâr- lar vardır ki, sırf halka hizmet etmek arzusundadır, radyo: unun için bulunmaktadırlar, hakıkı bir meslek- leri vardır, zevkleri için seslerinden radyoyu ve halkı mahrum etmeme istemektedir. Misal mi? Başta Dok- tor Alâaddin Yavaşça — gelmektedir. Bu zat, kendisine haftada yüz elli li- ra Verıldıgı takdırde çuçak ile gelip un mamıştır. Halbuki, Alâaddin Yavaş— çanın istediği para geçen kış boyun- ca her hafta bir daldandala progra- mına iştirak eden bir gazino artistine rahatça verilmiştir. Bütün bunlar i- darenin hareket tarzındakı eksiklik-