Kıbrıs Meselesi Konferansta ikinci perde Geçen haftanın sonunda Londra ci- ., varındaki bir küçük evde iki gün Üst üste misafir vardı. Londra ci- varındaki sayfiye —evlerinde — hafta sonlarında misafir hiç eksik olmaz. Week-End en aşağı viski veya kri- ket kadar İngilizdir ve aynı derecede mukaddestir. Bir haftalık hummalı mesai sonunda — her İngiliz mutlaka hummalı çalışır - iki gün dinlenmek Britanya adalarında bir ananedir. Ama o küçük evde, misafir davet edilmiş olmasına rağmen, geçen haf- tanın sonunda dinlenilmedi. Hattâ bütün bir hafta çalışıldığından daha fazla çahşıldı Ev Ingıltere Dışışleı kanı Harold Mac Millan ayfi- ye eviydi. Cumartesi gunku mısafır Yunanlıydı ve adı. Stefanopulos idi. Pazar günü ise öğle yemeğinde iki Türk vardı: Fatin Rüştü Zorlu ve Muharrem Nuri Birgi. Kıbrıs hak- kındaki asıl müzakereler o evde ce- reyan etti. Ingıhzler konferans için kâğıt ü- zerine yazılı mayan bir gundem ha- zırlamışlardı. Bu dem a kon- feransı tasarladıkları sırada kafala— rında mevcut plâna uygun bulunu- yordu. Londra hükümeti Kıbrıs mev- zuunda Ankara ve Atina arasında hakem rolünü oynamalıydı. Bir uz- laşmaya ancak bu şekilde varılabi- lirdi. Ankara ve Atina adanın kendi- lerine verilmesini istiyor ve böylece iki ucu temsil edıyordu Bunların a- rasından bir üçüncü şıkkı ve hal ça- Üçlü Londra konferansı toplantı halinde Sağırların - konuşması resini - bulup çıkarmak İngiliz poli- tikasının işiydi. İşte bu düşünülerek- tir ki konferans iki kısma ayrılmış- tı. Birinci hafta İngütere ana me zu etrafında bir fikir söylemiyecek, Yunan ve Türk tezlerini dinliyecekti. Nitekim konferansın ilk safhasında Harold Mac Millan umumi bir kaç lâfla iktifa etti, buna mukabil Ste- fanopulos Yunan, Fatin Rüştü Zorlu Türk tezleri arasındaki uçurum der- hal derhal meydana çıktı. İlk safha burada kapanıyordu. Konferansa bir küçük "antrakt" verilecekti. Bu fasılada İngiltere, An- kara ve Atinayı yaklaştırmaya çalı- şacaktı. Hakikaten Harold Mac Mil- lan küçük sayfıye evinde iki 'gün bir anlaşma zemini aradı. İngilterenin hakıkı görüşü burada tesbit edildi. Yoksa, umumi kanaatin aksine Lon- dra hükümeti 'bizzat tertiplediği Lon- dra konferansına Türkler ve Yunan- lılar gibi kesin bir tezle çıkmamışdı. Tezi yok, fakat yukarda izah edilen plânı vardı. Türklerin ve Yunanlıla- rın ortaya atacakları istekleri aşağı yukarı mezceden ve her iki taraf için kabulü mümkün bir projeyi konferan- sın ikinci safhasında müzakereye ko- yacaktı. Fakat Cumartesi ve pazar günü Ingıltere Dışişleri Bakanı bu- nun hiç de kolay bir şey olmadığını anladı. Zır Kbrıs meselesi gerek Yunanıstan gerekse Türkiye için ay- nı zamanda bir iç politika meselesi de olmuştu. İki hükümet için de or- taya attıkları tezlerden caymak, hat- ta onlar Üzerinde bir taviz vermek son derece güçtü. Halbukı Ingılızler dış politikayı bir "uyuşma sanatı" YURTTA OLUP BİTENLER telâkki İngiliz kabinesi toplanıyor Pazartesi — günü İngiliz kabinesi Sir Anthony Eden'in başkanlığında toplandı ve Harold Mac Millan me- sai arkadaşlarına izahat verdi. Statü- konun değişmesi bahis mevzuu ola- azdı. Ama, statükodan ne anlaşı- lıyordu" İngilterenin anladığı, ada üzerindeki — İngiliz hakimiyetiydi. Londra hükümeti bundan vaz geçmi- yordu. Ada doğrudan doğruya ve ta- ediyorlardı. mamiyle İngiliz kalacaktı. Böylece Türkiyenin arzusu ve şartı yerine ge- liyordu. Buna mukabil İngiltere ken- di hakimiyeti altında bulunan bu a- danın halkına sesini daha fazla du- yurmak fırsatını pek âlâ verebilirdi ve buna karışmaya, Ingılızlere göre, hiç kimsenin hakkı olmamalıydı. An- cak bu yapılırken de Yunanlı ekse- riyet ve Türk ekalliyet eşit haklara sahip olacaklar, sesleri, aralarındaki nüfus nisbeti gözetilerek değil, her iki tarafın ha esaba katılarak yükselecekti. Zaten doğrusu istenilir- se İngilterede pek az kimse. Yunanlı Kıbrıslıların ekseriyetinin Yunanis- tana ilhakı arzuladığına inanıyordu. Bilâkis Londra hükümeti gayet sağ- lam şekilde biliyordu ki Kıbrıslılar İngiliz idaresinden memnundurlar, bütün istedikleri rahat bırakılmaktır. Ancak İngiliz idaresinde — seslerinin daha çok kaale alınmasını temenni etmektedirler ve hakikaten kendi mukadderatlarına bizzat hakim olma hakkını alsalar ve tamamiyle serbest bırakılsalar reylerini bu yolda kul- lanacaklardır. AKİS, 10 EYLÜL 1955