Gölge Devri ve Sonrası Pek — eski zamanlarda değil, bun- dan yarım asır önceye kadar bu memlekette hayli uzun bir "göl- ge devri" hüküm sürdü. O zaman- lar, iyi-olan veya öyle görünen her yeni iş, Padişahın türlü sıfatları a- ezgahlarda yaptırıp getırttıgı bir vapura dair gazete haberi “"Sâ eı terakkivâyei Hazreti Şetıınşahıde diye başlardı; falan vilâyetin filân' kazasına- baglı bir nahiye merke- zinde bir jan karakolu mu yapıldı, havadısı gazetelerde şu baş- langıçla okurdunuz: Saye sayış— vâyei Hazreti Tacidâride..."; lan mektepler hep "Sayeı maarıfva— yei Hazreti Padişâhide...", köprü ve yollar hep "Sâyei umranvayeı Haz- reti Şehinşâhide..." vücut bulurdu. Cami ve dini- tesis havadisleri için başlama formülü daima "Sâyei di yanetvâyei Hazreti Hilâfetpenâhi- de..." idi. "Saye" Farsça gölge de- mektir, her iş, her şey, o zamanlar, Padişahın türlü gölgelerinin,birinin altında idi. Zaten Padişahın kendi- si de gölge idi, fakat Arapça göl- ge: Zili; o Zıllullahı fil-arz, yani "Allanın yer yüzündeki gölgesi" i- di. Bu sozun hâlis Islam itikadına medrese- dı; zira ulema hazretleri, " okumuş FK e, "bedi'" ve "beyan zatlardı, hakikat ile mecazı ayırd ederlerdi; buradaki gölge. hakiki gölge değil, mecazi gölge idi. Fakat diller böyle formüllere o kadar alışmıştı, hakikat ile mecaz arasında, koca bir devirde, şehir ve kasabalarda ahlâk seviyesi o ka- dar alçalmıştı ki'sâye" en bayağı etiketi olmuştu. "Saye" aile içine, kişinin öz hayatına kadar girdi: 'Sâyei Şahanede" doğulur, "sâyei Şahanede" yetişilir, “sâyei Şaha- "sâyei Şahane- de" evlenilir, hattâ "sâyei Şahane- de" çoluk çocuk sahibi olunurdu. Yalnız ölmek "saye" sizdi. Herkes kendi başına ölürdü Gene o devirde her işe mutlaka dualar ve Padişahı metheden söz- lerle başlamak âdetti. Bir kitap mı yazdınız, ze “"Sâyei irfanvâyei Tacidârı âza- mide, asrı Hümayunlarında mem- lekette her sahada, hususiyle Ma- arifde görülen büyük terakki" den bahsederek girecektiniz. Türkiye 1908 Temmuzunun son haftasına kadar hep gölge altında yaşadı, güneş yüzüne hasret kaldı. AKİS, 10 EYLÜL 1955 Galiba bu sebepten olacak ki 1908 de apansız doğan Meşrutiyet güne- şinin, tesiri, buluttan birden bire sıyrılan güneşin ilk anlardaki te- siri gibi, hayli kavurucu oldu. Gölge devrinin sona ermesinden sonra bıle dillerde, — kafalarda ve ruhlarda kökleşen golge itiyadı- nın sökülüp silinmesi, "saye ahlâ- kı" nın tasf'ıye edılmesı kolay ol- madı. "Sâyei Şahane" den sonra bir müddet "sâyei Meşrutıyet onun arkasından da "sâyei Cumhuriyet formülü yaşadı. Ve ancak Farsça "saye" kelimesinin dılden uzaklaş- ması ile gölge devrinin bu son i- zinden - hiç değilse dış görünüş bakımından - kurtulmuş olduk. mdolsun, şimdi Türkiyede yep-yeni bir aydınlar nesli var: sa- ye devrinin havasını teneffüs etme- miş, saye ahlâkının son izlerinden uzakta, tropik ormanlarının loş gölgeli havası içinde nemli toprak- larda yaşayan mantarlar gibi de- ğil, parazit bitkiler gibi de değil, asırlık muazzam ağaçla Y ya- rışına girerek başlarını gölgeden kurtarıp güneşe eren yiğit genç a- ğaçlar gibi yetişmiş som karakter- li, hür kafalı genç aydınlar nesli. Memleket meselelerini, milli dâva- ları ilmin ışığı altında müstakil bir görüşle incelemeği bilen, onlar ü- zerinde bir fikir ve rey sahibi ol- duklarını çıkardıkları hakikaten tarafsız dergilerindeki göstermekte olan bu g; lardır ki bugün memleketin fikir kuvvetini temsil etmektedir- ler. Türkiyede ideale en yakın ma- nâsı ile demokrasi, hiç şüphesiz, bugün .siyasi ihtiraslardan uzak Oo- lan o aydın neslin memleket işleri- ni fiilen idare edecekleri zaman gerçekleşecektir.. FORUM'da Can- , kudretli kalemlerinin mahsulü olan değerli makalelerini haz ile, istifade ile okuduğumuz gençlerın - büyük bir kısmı o nesle yakın gençlerden teşekkül eden - ıktıdar— ca hoş görülmediğine inanmak p İ; emen hepsi bilgi ve sala— hiyetle ifade edilmiş dikkate değer görüşleri, mütalâaları ve tenkidleri ihtiva eden bu makaleler arasında, hüküm neticeleri bakımından, yüz- de yüz isabetli olmıyanlar buluna- bilir; böylelerine, — onların usul ve üslupları dairesinde, cevap vererek hatâlarını göstermek yolu herkes için açıktır. Siyasi ve iktisadi mev- zular basit matematik meseleleri değildir ki herkesçe kabul edilmiş belli kaidelere göre daima aynı şe- kilde hallolunabilsin. Şimdiye ka- dar Çıkan yazılarını dikkatle oku- YURTTA OLUP BİTENLER Avni BAŞMAN muş olanlardan insaf sahibi hiç kimsenin şüpheye düşemiyeceği bir nokta vardır: o fikirler» o yazılar milletini ve memleketini seven, on- ların hayrı için çalışan, şahsiyatın her türlüsünden uzak duran, şahsi menfaat ve- ihtiras gütmeyen iyi ni- yetli samimi insanların kafaların- dan doğmaktadır. O gençlerin Üni- versitede vazifeli olmalarının böy- le yazılar yazmaları ile uzlaşamıya- cağı duşuncesı ise aklın kabul ede- miyeceği bir hüküm olur. Üniversi- tenin yaşlı ve genç hocaları, mem- leket dâvaları, millet meseleleri man ve ancak o zaman muaheze man ve an o zaman muaheze edilebilirler. Unıversıte hocaları söylemiyecek, fikir, mütalâa ve ten- kidlerini yaymıyacak da, böyle yük- k mevzular, yalnız bazı parti po- litikacılarının — mesuliyetsiz ve öl- çüsüz siteleri ve demagojik müga- lâtaları ile mi münakaşa edilecek ? FORUM dergisinde toplanmış olan genç üniversite hocalarından hükü- metin bekliyeceği, elbette ki, onla- rın memleket işleri hakkındaki fi- kirlerini tam bir istiklâl ile açıkça ıfade etmeleri olmalı idi, zira ma- kül olan ancak budu Başlarını yukseltıp gün ışığına ermiş olan o gençler, bes-belli ki, 'kimseden ihsan beklemiyorlar; boy— le olduğu için sadece gölge etm mekle onların gönülleri kazanıla— bilir. Bu kadarı bile, bugünkü şart- lar içinde, hem o aydın gençler için - bir teşvik, hem memleketın irfan hayaîı için hayırlı bir "alâka teza- hürü" olur. Açıkça söylemeliyiz ki FORUM, şekli ile, muhtevası ile, genç üni- versite hocalarımızın herkese harla gösterebileceğimiz' canlı bir eseridir. Bu eser devam etmelidir; okumuş gençlik millete faydalı ol duğuna inandığı samimi düşüncele- rini serbestçe yaymalıdır ki selâhi- yetsiz ve gayrı mesul yazıları oku- maktan şişmiş olan kafalar süküna ve vuzuha ersin ve bu a- rada bazı faydalı şeyler öğrenmek fırsatma da kavuşsun. Fikir hür- riyeti her zaman ve her yerde fay- dalı olmuştur: dünyanın fikir hür- riyetine kıymet veren memleketle- ri ile vermeyen memleketlerinin manzaraları meydandadır. Unutmı- yalım ki memleketimize zeki ve yüksek kabiliyetli bir genç nesil kazandıran ve o gençliği besleyen yegâne kuvvet fikir hürriyeti ol- muştur. Fikir hürriyetini kısmak onun mânevi gıdasını kesmekten başka bir şey olmaz ki bunun za- rarını da neticede memleket çeker.