mokrat Partinin Başbakanı 'bir müd- detten beri Cumhuriyet Halk Parti- sinin Başbakanı Recep Peker gibi ha- reket ettiğinden, hattâ bazı gazeteci- lerin rahmetli Başbakanı âdeta evli- ya payesine yükseltmelerine yol aç- tığından habersiz görünüyordu. Mu- karşı kullandıgı kelimeler sekiz dokuz sene evvel kendi muhale- fetleri hakkında ıktıdar başbakanının kullandığı ve Adnan Menderesin hiç hoşlanmadığı kelimelerden farksızdı; eğer mutlaka bir fark aranırsa daha ağırd Hazırlıklardan anlaşıldığına göre memleketteki sinirli ve gergin hava bu seyahat dolayısıyla büsbütün kızı- saçaktır. İktidar ile muhalefet arasın- daki uçurum daha ziyade açılacaktır. Halbuki gönül ne kadar isterdi ki Cumhurbaşkanı ile birlikte yurdu do- laşmaya çıkan Başbakan mesul hu— kümet başkanı sıfatiyle Demokra Partinin gayesinin azot fabrikası kur— maktan ibaret bulunmayıp yurdun kalkınmasını hürriyet içinde, bir mü- rakabe sistemi kurarak, insan hak- larım teminat altına alarak gerçek- leştirmek olduğunu söylesin. Antide- mokratik kanunların kaldırılacağını müjdelesin. Şiddet gösterisinde bu- lunmasın, Amerikadan kredi almak için yeni müzakerelerin başlıyacağı şu günlerde bir sükün havasının ha- Varılıgını yapsın Bu sükün havasını sathı" nda estirmek iktidarın elmdedır Bunun için Demokrat Par- tinin geçen haftalarda bizzat Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu tarafından ta- rif edilen hakiki ve asli dönmesi kâfidir: i kalkınma ve refah i riyet ve mürakabeli bir sistemin ku- rulmasıydı. Ama "demokrasinin iklimi" nden bahsederek değil.. Bilfiil harekete ge- çerek ve müsbet icraatta bulunarak. Ancak her şey bu ümitlerin bir hayal olduğunu göstermektedir. Baş- bakanın, asıl mukabil taarruzun bu seyahatte başlıyacağmı — söyl i ufka sadece kara bulut yığmaktadır. Eğer bir değişiklik olmazsa fırtınalı bir hava milleti beklemektedir. Hür- riyet isteyen bir milleti Azot f abrika- siyle tatmin etmek imkânı olmadı- ğından Demokrat Parti içindeki bazı çevrelerin zecri tedbirlere başvurul- ması tezini savundukları ve bunu tek çare gibi göstermeye çalıştıkları ile evvelden beri bilinmektedi Her halde önümüzdeki bir kaç ay D.P. için dönüm noktası yerine geçe- cektir. Demokrasi Ayak uzatma hürriyeti Demokrat Partinin liderleri geçen haftanın sonunda yurt içinde bü- yük bir seyahata ıkmaya ve milleti "tenvir etmeye" hazırlanırlarken An- karada Zafer gazetesinde sanki bu turnenin bütün kıymeti bir anda sı- fıira indirilmek isteniyormuş gibi bir yazı ve bir fotoğraf intişar etti. Ya- AKİS, 6 AĞUSTOS 1955 YURTTA OLUP BİTENLER Masuniyetin bedeli Bazı — şahısların hususi muamele gördükleri rejimler sadece aris- tokrasi, oligarşi veya başka nevi- den totaliter rejimler değildir. De- mokrasilerde de bir takım kimse- ler hususi kanunlarla himaye al- tına alınmışlardır. Meselâ Devlet başkanları, meselâ milletvekilleri, hattâ meselâ memurlar hukuken diğer vatandaşlardan — değişik du- rumdadırlar. Yalnız, fark bu vazi- yetin sebebindedir. Totaliter idare- lerde himaye, şahısların istedikleri gibi hareket etmelerim sağlamak, onları her türlü tenkidin ustunde tutmak içindir. Halbuki demokra- silerde himayenin gayesi bazı va- zifelerin ifasını kolaylaştırmaktır. ahis mevzuu —zevat o vazifesini bir tarafa bıraktı mı, o vazifenin hudutları dışına çı ıktı mı hususi himaye de kendiliğinden ortadan kalkıverir. Milletvekillerinin — teşrii masu- niyetleri vardır, polis onlar hak- kında takibat yapamaz, kolların- dan tutup karakola götüremez, ad- liye bir çok mevzuda harekete ge- çemez. Ama bir adam milletin ve- kili olmak bahanesiyle ve vazife- sini serbestçe görsün diye kendi- sine tanınan masuniyetten fayda- lanarak meselâ bir vatandaşa to- kat attı mı, o tokadın kendisine i- adesine katlanmayı göze almış de- mektir. Teşriit —masuniyet dünya- nın hiç bir memleketinde milletve- killerinin — vatandaşları - serbestçe ve rahatça dövmelerini teinin için konmamıştır Demokrasilerde Devlet başkan- ları da kanunlar tarafından husu- si surette korunmaktadır. Şahısla- rına karşı, bırakınız hakareti, hat- tâ hürmetsizlik dahi yasak edıl— miştir. Kendilerinden daima say- gıli bir lisanla bahsetmek âdettir. A u himaye o zevatın mem- leketin eh yüksek makamına çık- zının başlığı şuydu: "Bakınız hürri- yet nasıl suistimal ediliyor?" Bu baş- lığın altında Kasım Güleğin gazete- erden alınmış bir fotoğrafı vardı. Resimde ayak ayak üstüne atmış o- lan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri bir masanın önünde oturu- yordu. Masanın arkasında başka bir zat bulunuyordu. Masa iki şahsı bir- birinden ayırmaktaydı. Yazıyı oku- yanlar şaşkınlıktan az kalsın dilleri- ni yutacaklardı. Gazetede bu resmin asım Güleği, ifade vermek üzere çağırıldığı savcılıkta gösterdiği lirtildikten sonra aynen - ama ay- Şöyle deniliyordu: Bu resim haksız yere "memleket- te hürriyet yoktur" diye isnatlara kalkışan C.H.P. Genel Sekreterinin hürriyetleri nasıl suistimal ettiğini gosteren tipik bir misaldir. üphesiz hürriyetlerin kısılmış ol- dugu memleketlerde müddeiumumi- mak suretiyle gösterdikleri başarı- nın mükâfatı olarak karakuşi bir hüküm mahiyetinde konmamıştır. Devlet Başkanlığı makamı o ma- kamı işgal eden vatandaşın bir ta- kım hareket serbestliğini setreden Devlet başkam politika yapamaz, Devlet başkanı partilerin arasın- daki münakaşalara taraf tutarak karışamaz, Devlet başkanı pole- miklere giremez. Devlet başkanı bir muayyen üslübun haricine çı- kamaz. Bu böyle itinana hürmetsiz hücumlara karşı kendisini müda- faa edecek silâhlardan mahrum- dur. İşte hususi himaye bu eksik- liği telâfi içte vazedilmiştir. Yok- sa bir şahsın her türlü hareketini mubah hale sokmak için değil.. Bir Devlet başkam politikaya karıştı, partilerin arasındaki münakaşala- ra taraf tutarak iştirak etti, pole- miklere girdi; bir muayyen uslubun haricine çıkarak aleyhlerinde va- ziyet aldığı bir takım vatandaşla- ra ağır kelimelerle hücum etti mi o vatandaşların hiç olmazsa aynı kelimelerle kendisine cevap verme hakkını fiilen kabul etmiş demek- tir. Demokrasilerde bir Devlet baş- kanı hiç bir zümre hakkında hür- metsiz kelime kullanamaz; böyle olunca Devlet başkanına kendi ke- limeleriyle mukabele etmek hür- metsizlik sayılmamak gerekir. Ak- si halde asıl mahküm edilen o ke- limeyi kullanan vatandaş değil, o kelimeyi kullanan Devlet başkanı öter. u bakımdan dünyanın her ta- rafında - tabii demokratik rejimle- rin cari bulunduğu taraflarda - masuniyet ile imtiyaz birbirine ka- rıştırlmaz ve memurmuş, millet- vekiliymiş, Devlet — başkanıymış böyle bir himayeye mazhar olanlar hareketlerinde ve sözlerinde son derece, ama son derece dikkatli davranırlar. lik makamına sorgusu yapılmak ü- zere davet edilen şahıslar bu nevi serbest tavır ve hareketlerde buluna- mazlar. Hakikaten yukardaki satırları o- kuyup da dil yutmamağa imkân yok- tu. Zafer gazetesı iktidar partisinin resmi organıydı, bu gazetenin nasıl hazırlandıgından haberdar bulunma- yanlar orada çıkan her satırın hükü- metin fikri olduğunu sanıyorlardı. Şimdi, resmin altındaki yazıyı go— rüp de dehş duymamaya imkân mı vardı? Demokrat Partinin resmi organına gore memlekette hürriyet. vardı, zira "müddeiumumilik maka- mına sorgusu yapılmak üzere davet edilen şahıslar bu nevi serbest tavır ve hareketlerde" bulunabiliyorlardı. Madem ki düşünüyorum, varım! Ma- em ki ayak ayak üstüne atabiliyo- rum, hürüm! Böyle bir mantıksızlık, Demokrat Parti için bu kadar kötü