KADIN uzun riyazi hesaplardan, uzun düşün- celerden sonra meydana çıkar. Fa- kat iş bu kadarla da kalmaz. Patron , stüdyolarda tetkiklerden ge- çer, münakaşaları yapılır ve raporla- rı hazırlanır.. Böylece her elbise ü- zerinde ayrı ayrı sarf edilecek zaman yalnız tek bir patron üzerinde sarfe- dilir.. Uzun çalışmalar neticesinde el- de edilen bu kusursuz patron binler- ce defa tekrar edilir. Amerikada her kadın ölçüsünü bilir. Bu ölçüler u- zun senelerin tetkiki neticesinde el- de edilmiştir. Konfeksiyon işinin yü- rümesi ve muvaffak olması da zaten herkesin ölçüsünü bilmesine bağlıdır. İşte gayemiz, memlekette, bu ölçü sistemini kurmaktır, ölçüsünü bilen kadın alacağı hazır elbisenin kendi- sine uyacağından emındır Hattâ ol— çüsünü bilen bir kadın, "sur mesure" elbise giyinse de, Amerikada bu öl- çülerden istifade eder. Terzi evvelâ onun patronunu çıkarır, müşteri ya tek prova yaptırır, ya da provasız elbiseyi teslim alır. Fazla prova is- teyen müşterinin terziye avuçlar do- lusu para ödemesi icab eder; çunku saniyeler para ile ölçülür, zaten mü terinin de provada kaybedecek vak- ti yoktur.. Amerikadan hristo teyelin- den en marifetli ajura kadar her şey makine ile yapılır. Terziler ısmarla- ma elbiseleri 8 saatte, nihayet 16 sa- atte teslim ederler. Bizdeki günde- likçi terzilerin böyle ölçü ve patron esasına dayanarak çalıştıklarını dü- şünün; bu hem diken, hem de dik- tıren ıçın ne büyük bir kolaylık ola- caktır Tabii mektepte fabrikasyon ha- linde seri elbiseler yapmayı düşün- müyoruz. Bizim gayemiz mütehas- sıs eleman yetiştirmek, ölçü esasına dayanarak patron yapmaktır. Yapa- cağımız hazır elbiselere gelince, bun- lar daha ziyade numune şeklinde olup mektebin bir köşesinde teşhir edile- cektir. Konfeksiyon ışının faydalarına ve Türkiyede tutunacagına ınanıyorum Senelerden beri "sur mesure" giyin- meğe alışmış olan kadınlarımız önce belki biraz tereddüt edeceklerdir. A- ma çok geçmeden güzel hazır elbi- selere alışacaklar ve hazır giyinir- ken bile şahsiyetlerini, kendi şevkle— rini kullanabileceklerini görecekler." At Yarışları Şıklık panayırı Ankaranın ilkbahar at koşuları Ga- i koşusu ile kapan Çok sıcak bir gundu fakat son haftada son defa şansını denemek ısteyenler va- kit öldürmeyi veya vakitten kazan- mayı düşünenler, terziden yeni elbi- selerini alanlar, bu sıcağı da göze almışlardı. Terzıden yeni elbiselerini alanlar muhakkak ki, çok isabetli hareket etmişlerdi. Çünkü cidden şık cidden temiz giyinmiş pırıl pırıl ha- nımlar vardı ve Hipodromda bütün Ankara güzel bir gün yaşıyordu. At yarışları Moda meşheri Cumhurbaşkanı Celâl Bayar şeref tribününde görününce seyirciler büs- bütün canlandılar Koşular başlayıncaya kadar halk da bir koşudur tutturdu.. Gişelere hücum edenler, atların dolaştığı mey- dana ilham almaya koşanlar, otura- cak, serinliyecek bir yer arayanlar ve bir bardak soğuk bir şey içmek için yalvaranlar.. Fakat içecek so- ğuk şeyler bir iki saat içinde tüke- nivermişti.. Şık. hanımlar yalpazelen- mekten başka çare bulamıyorlardı.. Tam bu sırada, havada bir kara bu- lut dalgası goruldu Hipodrom sinek- lerin hücumuna uğramıştı. İnatçı si- neklerdi bunlar. Ne yapsanız gitmi- yor ve yarışları seyretmege azmet- miş görünüyorlar Koşu sahasında "Savaş HI", "Ça- kırcalı", 'Bikini" alâkanın merkezi olmuştu. Biraz ötede ise, şık kadınla- mız... Birisi lâcivert ipekli bir re- dingot ve başına mini mini, mavi ha- sır bir şapka gıyınmıştı Bir başka- sının bej Te açık yakalı, vücüda yapışık Örgü elbısesı cidden hoştu. Mum gibi oturan beyaz tayyö- rün sahibi bir genç kız ayağına yal— nız topukları beyaz, olan incecik si- yah ayakkabılar gıyınmış ve saçları— na çok şirin bir "at kuyruğu" yap- mıştı. Durmuş, oturmuş. bir hanım, ise sarı kaplini iç açıcı elbisesi ile bir genç kız zarafetine bürünmüştü. Fakat muhakkak ki en çok sük- se yapanlar, tahminleri kuvvetli o- lanlardı. Bunlar yalnız sürpriz yapan biletleri almakla kalmamış en açık, en rahat, en serin tutan en yeni yaz- lık elbiselerini hışırtılı poplinlerini, çiçekli basmalarını, fistolu bluzları- nı, — geniş eteklerini giyinmişlerdi. Bunlar alkışlar arasında Gazi koşu- su birinciliğini kazanan ve çiçek çe- lengi hakkeden "Bikini" yi en çok al- kışlıyanlardı. Çocuklar Bu da pedagoji! Yılmaz'ın gözleri korkuyla açıldı ve çıkmıyacakmışcasına ya- tağına girdi, sıkı sıkı yorganına sa- rıldı. Arkasından öfkeli bir ses duyul- "— Seni şimdi eskicilere veririm haa!" Vakit epeyce ilerlemişti. — Yılmaz yemeğini yiyeli çok olmasına rağmen bir türlü uyumak istemiyordu. Rica- lar, yalvarmalar fayda etmedi. Bir- den annesinin aklına Ali Baba geldi. Hemen onu buldular. Getirdiler. Da- ha önce onun şöhretini duymuş olan çocuk da korkuyla erhal yatağa girdi ve biraz sonra mışıl mışıl uyu- mağa başladı. Her gece bir kaç defa tekrarlanan hâdire İzmir'de cereyan etmektedir. Ali Baba sırtındaki torbasıyle bir ga- rip — görünüşlü mdır ve Poligon mahallesinde oturmaktadır Kazanç yolu da hiç işitilmiş, görülmüş bir yol değildir: Ali Baba çocukları kor- kutarak para kazanmaktadır! Sırtın- da torba ve ihtimal ki elinde asa ile, yemek yemeyen, uykusunu zamanın- da uyumayan, huysuzluk eden çocuk- ları türlü usullerle korkutmakta ve uslu durmalarını temin etmektedir? Bu "hizmet" in mükâfatını da anne- lerden alıyor. Yavaş yavaş "avara mu" muzla, diğer şarkılarımızla, çalışma tarzla- rımızla, demokrasimizle, elhasıl top- yekün bir cemiyet olarak, garabetler diyarı haline gelmekteyiz. AKİS, 25 HAZIRAN 1955