tiyenler bulunuyordu. Halbuki, ha- pishaneyi sosyal bünyemizde bır feci yer olmaktan çıkarmalı, mahkümiye- ti, ismi lanetle anılan bir sistem ol- maktan kurtarmalı, mahkümun da insan olduğunu, yarasının herkesten daha zor tedavi kabul ettiğini bilme- li, normal bir hayatın yaşayış tarzına onları uydurmak için çalışmalı idik. ıdesının rahatını bile temin e- mediğim mahkümdan, zihniyet degışıklıgı beklıyemezdık Sakin insanlar Hapishane bir şehrin ortasında, bir başka şehir idi. Küçük bir kan- tini vardı, bazı 1ht1yaçlar1 karşılıya- cak malzeme satıyordu de kah- ve ocağı vardı. Durmadan işliyordu. Lokantasında günde iki defa yemek çıkıyordu, ucuz bir tarife ile mah- küm yemek yiyebiliyordu. Hapisha- neyi iki kısma ayırmışlar mevkufları bir tarafa hüküm yemiş olanları di- ğer bir tarafa yerleştırmışlerdı Her iki kısmın birbiri ile temas etmesine imkân — verilmiyordu. temasın mümkün olmaması için sıkı tertibat alınmıştı, halbuki mahkümlar dış gö- rünüşleri itibariyle sakin ve sessiz in- sanlardı. Birbirlerine karşı her hangi kötü bir harekette bulunacak halleri yoktu. Fakat alman karardı ve İsrar- la tatbik ediliyordu. Sebebini de şöy- le anlatıyorlardı: Kısımlar arasında bazen kavga çıkabilir, hasım kimse- ler vardır. Halbuki alman tertibat öylesine değildi. Hapishane içinde birbirine hasım olanların yaşadığı pek nadir vakalardandı. — Esasen sabaha karşı sık sık sürgünler olurdu ve sık sık kimselerdi; kavga çıkaracak, hâdise yaratabilecek insanlardı Mahkümlar sıhhatli insanlardı ve hastahane ile pek ilişikleri olmazdı. Fakat hapishanenin bir reviri vardı ve elliye yakın yatağa sahipti. Fakat hiç bir mahküm bu revirde bulunmak ve yatmak için can atmazdı. Koğu- şunda kalmayı, koğuşunun adamları ile bulunmayı daha münasip, daha mükemmel ve daha iyi addederdi. Hakkı da yok değildi. Revirde verem- li hastalar bulunuyordu. Bunlarla da- imi temas halinde olmak o kadar iyi bir,iş değildi, iyi tarafı pek yoktu. Revirde yatanların içinde ağır ve- remli olanlar vardı ki, bunların bir kısmı hastahanelere - gönderiliyordu. Vereme yakalanmış, üçüncü devreye kadar bu hastalığı sürüklemiş olan mahkümun hapishaneden çıkarılması icap ederdi. Bizde bu yoktu; bizde bu, talimatnamelere girmiş olsa da yapılamazdı. Mahküm mahkümdu ve ölene kadar cezasını çekmeğe devam ederdi, hapishaneden çıkarılmazdı. Revır bir doktora bağlı bulunu- ün, isteyen mahküm doktorun karşısına çıkardı. Bu dok- torun verdiği ilâçlar mahkümların bildiklerinden başka değildi. Doktor aspirin, müshil ve bunun benzeri i- AKİS, 25 HAZİRAN 1955 lâçları mahkümlara vermek ve siye etmekte mahirdi. Bırıbırlerıne arada bir aspirin tavsiye eden mah- kümlar görülürdü ki, derhal bir üçün- cüsü "doktor musun?" diye sorardı. ece hapishanede hastalanmağa, hattâ ölünmeğe gelmezdi. Çünkü, kadar bağırılsa, koğuşlardan gardı— yanlara haber vesrilmek için ne ka- dar çırpınılsa, bütün gayretleri boşa gitmesi işten bile değildi. Gardiyan oraya gelinceye kadar uzun zaman geçer, gardiyan oraya geldikten son- ra başgardiyanı bulup kapıyı açtır- ması daha uzun bir müddet sürer ve neticede koğuş kapıları güne karşı, saatinde açılırdı. Sonra has- taya şöylecesine bir göz atılır ve doğ- ru,revire sevkedilirdi; revirde doktor muayenesine bazan lüzum görülür, bazan da - ki ekseriya - mahkümun gösterdiği ıstırap şekillerine bakıla- Diğer görünüş 0 biçim! rak Numune Hastahanesine sevke- dilmesine karar verilirdi. Son aylarda mahküm sıhhati üze- rinde daha fazla durulmağa başlanıl- mıştı, yeni müdürün bunda rolü ve hissesi büyüktü Kültür aşılanıyor Mahkümların — nefis terbiyeleri i- çin memleketimizde ilgili ma- kamlar tarafından pek çok kitap o- kunduğu anlaşılıyordu. Fakat bir çok işlerimizde olduğu gibi mahkümun manevi kalkınmasını temin edecek tedbirlerin başında okumayı, yazma- yı öğrenmesini temin etmege çalış- makta da bir şeyler yapmağa çalış- mış, hiç bir şey yapmamak durumuna rahatça girmişiz. Bugün Ankara Ce— zaevine giden bir yabancının, bir "i- çeriyi" bilmiyenin önüne muhtelif kademeler çıkarırlar. Bir kere ceza- evinin bir ilkokulu vardır. Cezaevi- SOSYAL HAYAT nin bir kütüphanesi vardır. İlkokulu için dışarıdan iki öğretmen gelir, ilk okul diploması almak isteyen mah- küma ders verir. Sene sonunda imti- han tertiplenir ve mümeyyiz önünde mahküm bildiklerini, öğrendiklerini söyler. Kutuphanesınde ise bir camekân içinde kitaplar dunu-. Fakat camekânlı kitaplık yarı yarıya dolmamıştır. Dolan kumunda ise, Ko- re tugayımızdan dört beş resim, Ko- re harbine dair bir kaç kitap, düs- turlar ve bir kaç klâsik kitap bulu- nur. Mahkümun bunlardan 1st1fade etmesi lâzımdır. Okuyacağı, kendi s viye ve görüşüne göre faydalanacagı bir kitap bulması imkânsızdır. Sonra her kısma haftada üç defa kütüpha- neye gelmek hakkı tanınmıştır. Ha- pishanede günlerce kalan bir insan, kütüphanenin bir seferinde - okum ak için - dolu olduğunu göremez. Haftada bir kaç defa sinema oy- natılır. Mahkümun en 'büyük eğlen- celerinden birisi de budur. Amerikan Haberler Bürosunun, İngiliz Kültür Heyetinin on altı milimetrelik filim- lerinden - öğretici filmlerinden - ha- pishane ve mahkümlar İstifade eder- ler. Meselâ elektriğin fizik bakımın- dan izahı... Bunu uzun uzadıya mah- küma gösteriyorduk. Meselâ Zanzibar adası nasıl kalkınmıştı, oralarda ne- ler yetişirdi, mahküma bunu öğreti- yorduk. Fakat mahküm gene de memnundu, çünkü sinemada öğrene- ceklerinden çok, değişik şekil görme- ğe 1ht1yacı vardı. defa müracaat edildi, hat- tâ mahkumların ödiyecekleri pek CÜ- zi para ile dışardan film temin edil- mesi rica edildi, fakat savcılık neden- dir bilinmez bu talebi reddetti. Ol- maz dedi, ahküm parası ile film oynatılmaz Mahkum bunu isterken her hangi bir menfaatin idareye te- min edilmesi için talepte bulunmuyor- du. Sadece film seyredebılmek için bu talebini ileriye sürüyorı Arada sırada her koguşa konulan ; hoparlörlerden dini, ahlâki mevzular- da Diyanet İşlerince hazırlanan ko- nuşmalar veriliyordu. Fakat bu ko- nuşmaları dinleyenin miktarı - mev— cut 700 - elliyi bulmazdı. Çünkü, ğır kelimeler 1le bir şeyler anlatılı— yordu, sadece ah" sözü üzerinde duruluyo du ve her tekrarlanışında “tövbe estağfurullah" ların çekilmesi- ne yol açıyordu, işte o İ mevzuunda assas olmayan, islâm dinine aykırı bir din üzerinde lâf söy- liyene yanlarında yaşama imkânı vermezlerdi. Bir de temiz olmayan, . Başka bir dinden mahküm geldiği zaman, ona da kar- deşçe, insanca muamele etmesini bi- lirlerdi, severlerdi; ancak bu yeni ge- len, müslümanlığın aleyhinde bulu- nursa, onu bir daha affetmemek üze- re defterden silerlerdi. Hapishaneye girip de namaza başlıyanlar pek çok- tu. Tıpkı çıktıktan sonra derhal na- mazı bırakanların pek ço olduğu gribi!. Din ve din meseleleri her mah-