YURTTA OLUP BİTENLER HİLTON ŞENLİKLERİ air sözünün "elbette yalan" ol- duğuna bir daha inandım. "Şark farktır, Garp da sarp; bu ikizlere as- la birleşmez, ta yerle gök Tanrının ulu Hüküm Divanında huzura çı- kıncaya dek" kabilinden bir laf et- miş olan emperyalist İngiliz şairi Kipling sağ kalıp bu günlerde İs- tanbulda bulunmalı idi de Conrad Hilton adında yaman bir Amerikalı- nın New Yorktan ikişer katlı Mr Çıfî tayyareye doldurup getirdiği “distinguished" davetliler arasında bir düzine kadar yıldızla İstanbulun Boğaza hakim bir sırtı üzerinde yerle göğü nasıl birleştirip Şark, Garp ikizlerini nasıl bir birine ka- vuşturduğunu görmeli idi. Orada "içinde Havvalar bulun- madığı için kovulmak ihtimali ol- mayan bir cennet" yaratmış; ve o cennetin havasına büyüleyici Mr Kevser ruhu katarak istanbul Vali- si ve Belediye Reis Vekili (ve Ye- şilayın ebedi başkam) Ordinaryüs Profesör Doktor Fahrettin Kerim Gokayı "şampanya içmeden mest olup", İngilizce kelimelerle karışık hoşça sözler soylemege kadir kılmış olan o Conrad Hiltonun bu mucize- sini Kipling kendı gözleri ile gör- meli ve söylediklerine pışman ola— rak, şark âdabı üzere el dâhi iş adamından af dılemeh ıdı Resmi adı Beyaz Ev olan Ameri - kan devlet reisliği konağına, cumhurıyet fikrine hürmeten, dai- "Beyaz Saray" dıyen bizim ga- zetelerın kendisine "otelciler kura- l1" unvanını tevcih ettikleri, kendi saygısız vatandaşlarının ise sadece otelci (hotelman) Hilton diye an- dıkları bu yaman iş adamının İs- tanbul şehrine getirdiği nimet, tav- sifine hiç Mr mübalâğanın yetişemi- yeceği derecede büyüktür. Şöyle bir düşünelim: şehrin en güzel yerle- rinden birinde, evvelce başka bir maksat için istimlak edilmiş olan geniş bir saha, bir hususi kanunla, hayli mutedil bir bedel mukabilin- de Türkiye Emekli Sandığına devre- diliyor; Emekli Sandığının bir çok milyon lirası ile, Hiltonun projele- rine göre, oraya 300 yataklı büyük ve mükemmel bir otel yaptırılıyor; Hilton teşkilâtı bu oteli yüzde kırk- tan biraz fazla Mr sermaye ile iş- letmeği üstüne alıyor; sermayenin artan kısmı Emekli Sandığınındır; kâr da, tabii, bu nisbete göre bölü- şülecektir. İşte böylece, Hiltonun New York, Chicago, Washington ve diğer Amerikan şehirlerinde ve A- merika dışında başka memleketler- de her yıl sayısı artan otellerine İs- tanbul Hilton adı ile Mr yenisi ilâ- ve edilmiş oluyor. Hilton teşkilâtı- nın işletme kârı hissesi muayyen bir hadde ermediği takdirde eksik kalan kısım Emekli Sandığı tarafın— dan o teşkilâta ödenecektir. E, kadarcık bir himaye de böyle'mu- azzam bir teşebbus için çok görül- mez, tabii Ama ne olursa olsun, şartların dış manzarası nasıl görünürse gö- rünsün, muhakkak olan bir şey var ki bugun İstanbul her mânası ile yeni, mükemmel ve büyük bir otel kazanmıştır. Balkan yarımada- sının en mükellef oteli şimdi İstan- buldadır. Bu teşebbüsle alâkalana- rak İstanbulun böyle Mr otele sa- hip olması için sarfettiği gayret- lerden dolayı Mr. Conrad Hiltona teşekkür etmek bizlere ne kadar borç ise, Türk Amerikan iş birliği- nin guzel bir örneği olan bu eserden dolayı sevinmek de o kadar hakkı- Sevindik, hem çok sevindik ve sevincimizi otelin beş gün beş gece süren açılma şenliklerinde doya do- ya gösterdik. Bir taraftan Hilton, Mr taraftan Emekli Sandığı, bir ta- raftan da Beledıye şenliklerin şa- hane olması i r masraftan kaçmadılar. Zıyafetler kokteyl par- tileri, Boğaziçi safaları, Kızılay ba- losu, şanlı alaylar bizim tarafın da servet ve ihtişam gosterılerine ge- niş imkânlar verdi. Arada ufak te- fek dedikodu mevzuları, hattâ mi- ni mini bir skandal bile çıktı ama böyle büyük cumbuşlerde bunlar o- lağan şeylerdir. Elverir ki misafir- lerimiz iyice agırlanmış, davetlıler layıkı ile izzet ve ikram görmüş ol- nlar. Her halde olmuşlardır de- şen gelmışlerdı şatır gittiler. Gönül çok isterdi ki bu emsalsiz konserde hiç bir falso nota olma— sın. Ne çare ki oluve Bunlar tabii kemali hürmetle, alâkadarların dikkatine ara etmekte bir mahzur bulunmasa gerektir. Meselâ: Hilton otel ne bir iba- det yeri, ne de dini Mr müessesedir. Bu hale göre Diyanet İşleri Reisini Avni BAŞMAN Ankaradan İstanbula kadar seya- hat ettirmeğe neden lüzum görüldü anlaşılamıyor. Davetlileri arasında Hollywood güzellerinin de bulundu- ğu bir törene, velev yalnız erkekle- re mahsus zıyafçtte bile olsa, muh- terem Diyanet İşleri Reisinin sarı- ğı ve cübbesi ile karışması pek uy- gun düşmüşe benzemiyor. Başka din reisleri, İstanbulda oturdukları halde, ya gelmemışler yahut kendi adlarına - sivil kıyafetli mümessil- ler göndermişlerdir. Hür. Hiltona daha ayağının to- zunu silmeğe vakit bırakmadan - İstanbul fahri hemşehriliği — diplo- masının verilmesi de - sonradan İs- tanbul hakkında verdiği uzun Mr nutukla bu diplomaya liyakatini imtihanla ispat etmiş olduğu Vali- miz tarafından tasdik edilmiş olma- sına rağmen - pek isabetli Mr ha- reket, gibi görünmüyor. Yarım asra yaklaşan Mr hayat devresinde -yıllarca aramızda yaşı- yarak, içten Mr sevgi ile inceden inceye tetkik ettiği Türk sanat e- serlerinin yüksek değerini cild cild kitaplarla dünyaya tanıtmış olan âlim dostumuz Albert Gabriele, u- zun yıllardan sonra, nihayet verebil- diğimiz İstanbul Fahri Hemşehri- liği diplomasının üzerinden daha ya- rim yıl bile geçmeden aynı ünvanı, esas itibarı ile ticari bir maksatla ve inceden inceye hesap ederek kâr- l1 Mr iş olduğuna kanaat getirdik- ten sonra, azamiden biraz daha mü- sait şartlarla İstanbulda bir otel iş- I letmesi teşebbüsüne girişen Mr za- ta daha ayağını Türkiyeye basar basmaz, tevcih etmek bir hatâ ol- muştur: maddi kudretle manevi kıymeti aynı ölçüye tâbi tutmak hatâsı. Aziz otelcimize, meselâ, al- tından yapılmış ve kıymetli taşlar- la bezenmiş minyatür bir Kızkule- si hediye , etseydik daha zarif ve manalı düşmez mi idi? tanbul Hilton otelının açılma şenlıklermde Hilton biz "şarklı- lar", Emekli Sandıgı da misafir Amerikalıları hayretler içinde "mest etmek" emeli il Şark Garp kokteylıne kattıkları unsurla- rın dozlarım bıraz fazla — kaçırmış gibi görünüyor Ne yaparsınız ki muaşeret için, zevk için, manevi kıymetler 1ç1n, hattâ sadece eğlence için, m sistemi gibi basit ve kullanışlı bır ölçü düzeni hâlâ bulunamamıştır. AKİS, 25 HAZİRAN 1955